Barış değil öç alma

Haber Tarihi: 14.05.2025

Ulu önder Atatürk, Batı Cephesi kumandanı, silah arkadaşı İsmet İnönü’ye emanet ettiği Lozan Antlaşması’nın imzalanmasından hemen sonra, 24 Temmuz 1923’te şu sözleri söyledi:

“Bu antlaşma, Türk milleti aleyhine yüzyıllardan beri hazırlanmış ve Sevr Antlaşması ile tamamlandığı zannedilmiş büyük bir suikastın yıkılışını ifade eden bir belgedir.”

Eğer Atatürk günümüz Türkiye’sinde yaşasaydı her ne gerekçeyle olursa olsun Lozan’ı tartışmaya açanları asla affetmezdi. Çünkü Lozan bu ülkenin tapusudur; Sevr gibi, ülkeyi parçalamayı hedefleyen bir kâğıt kırpıntısını silip atan zafer belgesidir.

Ve PKK’nin, güya silah bırakırken yaptığı açıklama, Lozan ve 1924 Anayasa’sı ile restleşmek isteyen saçma sapan ifadelerle sulandırılan bir tür ucuz romandır. Bu metne kim pozitif bakıyorsa, en hafif şekliyle, okuduğunu anlamamıştır.

Öncelikle, 1924 Anayasası ile Lozan’ı “imha, asimilasyon ve soykırımcılık”la suçlamak, tarihi inkâr etmekle eşanlamlıdır. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu metinlerinde ırkçı ifade yoktur. Atatürk’ün ulusal kimlikle ilgili sözlerinde tek bir ırk söylemi bulunmamaktadır. Kaldı ki Lozan’da şiddetle karşı çıkılan, Anadolu’nun bağrında yaşayan Kürt ve Ermeni toplulukları değil, İngiliz beslemesi bir Kürdistan ve Fransız yancısı bir Ermenistan devleti kurulması çabasıdır.

Metindeki “Lozan öncesi” ifadesi ise Birinci Dünya Savaşı’nın galibi sömürgeci devletlerin Türkleri Anadolu’dan kovmak hayaliyle hasta adam Osmanlı’ya dikte ettikleri Sevr’i yeniden canlandırma çabasından ibarettir. Bu metin, toplumsal barıştan ziyade, 1924 Anayasası’na, ulusal kimliğe ve Lozan’a duyulan öfkenin dışavurumudur. PKK’lıların ve onları destekleyenlerin hezeyanlarıdır. O yüzden, açıklamayı övenler de altına imza atanlar da tarihsel hataya ortaktırlar!

PKK’nın fesih açıklaması bir kepenk indirme değil, bir tabela değişikliğidir. Tıpkı bu örgütün aynı kandırmacayı 2002’de yaparak önce KADEK, sonra Kongra-Gel adını alması gibi. 2005’te ise silahları ödünç verdiği odaklardan geri almışlardır.

Yıllarca ETA (Euskadi Ta Askatasuna) ile uğraşan İspanya’nın köklü gazetesi El Mundo’nun “PKK, Türkiye ile ateşkes ilan etti ancak silahsızlanmayı Öcalan’ın serbest bırakılmasına bağladı” başlığı dikkatle irdelenmelidir.

Çünkü AKP ve MHP konuya “Terör bitti” diye yaklaşsa da eli kanlı örgütün envanterindeki silahların kime ve nasıl teslim edileceği konusu, ileride yaşanacak sıkıntıların önsözüdür. PKK tarafının süreci, terörist elebaşısı Öcalan’ın yönetmesi konusundaki ısrarı af kapısını açmaktır.

Dağdaki eli kanlı teröristlerin Türkiye’ye mi geleceği, üçüncü ülkelere mi gönderileceği ya da Suriye-Irak hattındaki örgütün “yan sanayisine” mi yedek parça olacakları konusu siyasiler için olmasa da yurtseverler için çok önemlidir!

Ve PKK’nin üslubu olası bir anayasa değişikliğiyle ülkenin kurucu kimliği, varlık ve birlik simgesi olan ilk dört maddeyi tartışmaya açma olasılığını çağrıştırmaktadır. Eğitim dili ve Türk vatandaşlığının tanımı da risk altındadır.

Evet, bu metni kim içine sindiriyor, kim sindiremiyor, önümüzdeki günlerde ortaya çıkacaktır. İkinci cumhuriyetçilerin tavrı bellidir. Ancak Cumhuriyet gazetesi bu konuda asla tarafsız olmayacaktır. Çünkü elinizdeki bu gazete, Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyetin safındadır. Kırmızı çizgisi de ulu önderin çizdiği yol haritasındakilerle örtüşmektedir.

Dünkü sayımızda yayımlanan “PKK sonuç bildirisi” başlıklı başyazı, Cumhuriyet’in tarafını bir kez daha gözler önüne sermektedir:

“Terörün son bulması herkesin istediği bir gelişmedir. Ancak Türkiye’nin tapusu olan Lozan Antlaşması’nın tartışmaya açılması kabul edilemez.”

MEHMET ŞİMŞEK NEREYE?

Ekonomi, 19 Mart depremini atlatamadı. Törpülense de gizlense de yüzde 3’lük enflasyon, yıllık beklentiyi 38-40 bandına taşıdı; OVP altüst oldu! Çünkü piyasalar, Mehmet Şimşek’in para politikasına güvenmiyor. Yüksek faize karşın “sıfır getiriyi” göze alanlar dövizde kalıyor. Borsa diplerde; yalnızca yabancılar, hisse ve Eurobond üzerinden 11 milyar dolarlık satış yaptı. 6.7 milyar dolarlık da kayıt dışı çıkış var.

Maliye bakanı ise yine yurtdışında para ararken “Enflasyon düşüyor” cümlesini kuruyor. Evet, kâğıt üzerinde kalem oynaması var ancak hayat pahalılığı her geçen gün artarken memur emekçi ve emeklinin bu söyleme inanmasını kimse beklemesin. Onlar, markette geçen yıl 99 TL’ye aldıkları zeytinin bugün 200 TL’ye çıktığına bakıyor!

İktidar yönetemediği gibi, çarşı pazarı da fırsatçılara bıraktılar. Geçenlerde bir üretici elindeki soğanı yere attı: “Ben 7.8 TL’den zararına satıyorum, aracılar sayesinde markette 23 TL!” dedi. Aradaki fark yüzde 197. İşte bu bile, Türkiye’de yalnızca maliyenin değil, ticaret ve tarım bakanlıklarının da ülke gerçeğinden ne kadar uzak olduklarının kanıtı.








ARİF KIZILYALIN İsimli Yazarın Diğer Yazıları