CHP’li Beşiktaş Belediye Başkanı Rıza Akpolat tutuklandı.
Balıkesir’de baba evine yaptığı ziyaret sırasında gözaltına alınıp İstanbul’a getirilen, 3 gün boyunca ifadesi alınmadan bekletilen ve dün akşam saatlerinde tutuklanma talebiyle mahkemeye sevk edilen Akpolat’ın tutuklanacağından hiç kimsenin kuşkusu yoktu.
Muamele sonuca işaret ediyordu zaten ve CHP yönetimi bu tutuklamanın geleceğinden emindi.
Bir gazeteci olarak, dosyasını tam olarak bilmediğim, ancak hakkındaki iddiaları ve savunmasını okuyabildiğim bir belediye başkanını savunacak halim yok.
Zaten mahkeme safahatında kendini savunacaktır.
Tabii yargının bugünkü ahvalinde savunması ne kadar önem taşıyacak, karar vicdanlara ne kadar uygun olacak bilmemiz mümkün değil.
Ancak tahmin etmemiz mümkün.
Nasıl mı!
Çünkü Rıza Akpolat’ın suçlu mu suçsuz mu olduğunu şu aşamada bilmiyoruz.
Fakat bir şeyi biliyoruz.
Beşiktaş Belediyesi’ndeki yolsuzluk iddialarının müsebbibi olan İhsan Aktaş adlı kişi, Beşiktaş Belediyesi ile kurduğu ve kirli olduğu iddia edilen ilişkilerin kat kat fazlasını AKP’li bakanlıklar ve AKP’li belediyeler ile de kurmuş.
Hem de yıllardır hem de çok daha yüksek akçeli, yüksek bütçeli işlerle.
İstanbul’daki AKP’li ilçe belediyeleri bu kişi ile yıllar içinde bugünün değerleri ile milyarları aşan büyüklükte işler yapmışlar.
Keza yine AKP’li Isparta Belediyesi’ne satış değeri 20 milyon TL’yi bulan ve son dönemde AKP’nin favori markası haline gelen bir Audi A8 L hediye eden de yine aynı iş insanı olmuş.
Ve AKP’li belediyelere en ufak bir soruşturma açılmazken, CHP’li belediyeye inceleme başlatılmış, soruşturma açılmış ve belediye başkanı tutuklanmış.
Başta da dediğim gibi Rıza Akpolat suçlu mudur, değil midir bilemem.
Ama AKP’nin yaptığının adaletsiz olduğuna zerre kuşkum yok.
Çünkü en düşük seviyedeki adalet bile aynı işlemleri yapan belediyelerin, hangi partiye bağlı olduklarına bakılmaksızın aynı inceleme ve soruşturmaya tabi tutulmasını gerektirirdi.
AKP’nin adından başka bir yerde adalet bırakmadığının en açık örneklerinden biri oldu bu tutuklama.
Teğmenler atılsın, Öcalan katılsın
Aylardır istikballerini konuştuğumuz teğmenler, sonunda Kara Kuvvetleri Komutanlığında ifadelerini verdiler.
Dönem birincisi Ebru Teğmen’in ifadesi açıklayıcı olduğu kadar göz yaşartıcı.
Harp Okuluna birincilikle girip, birincilikle bitiren teğmen meramını çok güzel anlatmış ve ortada TSK’dan atılmalarını gerektirecek bir suç olmadığını göstermiş.
Şimdi son kararı MSB Yüksek Disiplin Kurulu verecek.
Hatırlıyorsunuzdur, MHP lideri Devlet Bahçeli teğmenleri hedef alıncaya kadar, yemin töreni ile ilgili çeşitli tartışmalar vardı ama Beştepe’den teğmenleri suçlayıcı bir lakırdı işitmiyorduk, tam aksine bazı danışmanlar teğmenleri koruyan cümleler sarf ediyordu.
Ancak Bahçeli teğmenleri hedef alınca birdenbire işler değişti ve TSK’nın ve iktidarın meseleye bakışı farklılaştı.
Ancak toplumun bakışı Bahçeli ile aynı değil, iktidarınki ile de aynı değil.
Yapılan bir araştırma, iktidar yanlısı medyanın tüm uğraşına, trollerin sosyal medyadaki tüm baskısına ve siyasetin arzusuna rağmen halkın önemli bir bölümünün teğmenlerin yaptığı işin ordudan atılmalarına sebebiyet verecek bir suç olmadığı kanaatinde olduğunu ortaya koyuyor.
Üstelik de ezici bir çoğunlukla.
Kamuoyu yoklaması sonuçlarına göre, halkın yüzde 80’i genç teğmenlerin TSK ile ilişiğinin kesilmemesi gerektiğini, TSK’dan atılmanın haksız bir ceza olacağını düşünüyor.
Buna bakınca halkın bağrından çıkan TSK’nın da halktan farklı bir karar vermemesi gerektiği ortaya çıkıyor.
Bu teğmenlerin TSK’dan atılması ordu ile halk arasındaki güven bağını zedeleyecek bir duruma sebebiyet verecektir.
FETÖ’cü darbe girişiminden sonra halkın güvenini yeniden kazanmaya başlayan Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bu güveni yeniden zedeleyecek bir ceza vermesi ordu adına bir ayıp olarak kayıtlara geçecek ve asla unutulmayacaktır.
Tabii unutulmayacak olan bir başka gerçek, Türkiye’nin milliyetçilik şampiyonunun Atatürk’ün askerlerinin ordudan atılmasını, terör örgütü lideri Öcalan’ın ise TBMM’ye katılmasını talep eden kişi olmasıdır.
Bu hale gelmiş bir polis nasıl fark edilmez!
Ailesinden 5 kişiyi çeşitli yerlerde vahşice öldürdü.
Geri kalanları öldürmeye giderken yakalandı.
Yakalanmasa belki de öldürdüğü insan sayısı 10’a, 15’e çıkacaktı.
Cinayetlerin nedeni, ailesini oğlunun intiharından sorumlu tutmasıydı.
Oğlunun intikamını aldığını düşünüyordu.
Bu intikam için 5 kişiyi vahşice katletmişti ve dahasını katletmeye hazırlanıyordu.
Kanınız dondu değil mi!
Hele hele bu cinayet fırtınasını yaratan kişinin bir polis memuru olduğunu öğrenince ne yaptınız!
Paniğe kapılmadınız mı!
Ben kapıldım.
Toplumu potansiyel suçlulardan korumak ve yasaların üstünlüğünü sağlamakla görevli ve bu nedenle beline silah taktığımız bir mesleğin sahibi böyle bir katliam yaparsa paniğe kapılmaz mısınız!
Daha birkaç hafta önce polislik mesleğinin yıpratıcılığından buna karşın hem haklarının azlığından hem de psikolojik olarak zorlanan emniyet mensuplarına yeterli sosyal ve psikolojik desteğin sağlanmadığından söz ettim.
“Bu çocuklara psikiyatr ve psikolog zorunlu olmalı” dedi.
Haklılığım ortaya çıkmadı mı!
Evladı intihar etmiş ve bundan ötürü ağır bir psikolojik bunalıma girmiş bir baba.
Bir aileyi, hem de kendi ailesini gözünü kırpmadan ortadan kaldıracak kadar haleti ruhiyesi bozulmuş ve bir güvenlik gücünden bir manyağa dönüşmüş bir kolluk kuvveti mensubunun bu durumu ne amirlerinin ne de Emniyet içinde var olduğu söylenen psikologların, psikiyatrların dikkatini çekiyor.
Tehlikeli bir hal aldığı farkına varılmıyor.
Bence asıl sorun burada.
Bu cinayetleri işleyen polis memurunun sağlıklı bir durumu olmadığı ortada.
Ama asıl sağlıksız ve tehlikeli olan, böyle bir durumu farkına varmayacak kadar körleşmiş sistem.
NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
Devletin en önemli görevinin adil olmak olduğunu kendini devlet zannedenler bildiği zaman.