“CUMHURİYET HALK PARTİSİ KURULDUĞU GÜN OLDUĞU GİBİ BUGÜN DE BİRİNCİ PARTİ”
“CUMHURBAŞKANI ADAYIMIZI İÇERİDE TUTAN DOSYALARIN TAMAMININ İÇİ BOMBOŞ”
“BUGÜN TÜRKİYE’Yİ; SEÇİMDEN, RAKİBİNDEN, MİLLETTEN KORKAN BİR CUNTA YÖNETMEKTEDİR”
“BİZLER, EKREM BAŞKANIMIZA DA BELEDİYE BAŞKANLARIMIZA DA KEFİLİZ”
“EKREM İMAMOĞLU İLE YARIŞMAKTAN KORKUYORLAR”
“İFTİRALARI TEKER TEKER ÇÜRÜTTÜĞÜMÜZ KANITLAR TRT’DE YAYINLANSIN”
“ERDOĞAN’A DÜNYA TARİHİNİN EN BÜYÜK GÜVENSİZLİK OYU İÇİN MÜCADELEYE DAVET EDİYORUM”
“13 NİSAN’DA SAMSUN’A ÇIKIYORUZ, 19 MAYIS’TA İZMİR’DEYİZ”
“O LİSTEYİ YANDAŞ BASININ AĞZINA TIKMAK ÜZERE SİZE EMANET EDİYORUM”
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin 21’inci Olağanüstü “İrade Milletindir” Kurultayında konuştu. Cumhuriyet Halk Partisi Lideri Özgür Özel, “Olağanüstü bir gündemde, olağanüstü bir günde bu kurultay yapılamasın diye bir Cuma akşam üstü 16.59’da kayyım tebliğ etmek üzere kurulan kumpası boşa çıkarıp bu kurultay yapılamasın diye Arena Salonu’na cevap süresini bekletip kurultay ilanını boşa çıkarmaya çalışıp bu kurultay yapılamasın diye yıllar önce kendi onayladıkları tüzüğe rağmen ‘Sabah tam 10.00’da hazirun olmazsa kurultayı yaptırmayız, iptal ederiz’ hesaplarını boşa çıkarıp, 81 ilden, 973 ilçeden bir pazar sabahı buraya gelip tertemiz iradelerini lekelemeye çalışan kumpasçılara karşı Cumhuriyet Halk Partisi’nin tarihini, bugününü, yarınını, iradesini ve geleceğe yönelik olarak bu ülkenin teminatı olduğunun gerçekliğini tüm Türkiye’ye gösteren canım arkadaşlarım, sevgili yoldaşlarım hepiniz hoş geldiniz. Merhaba, memleketin dört bir yanında ay - yıldızlı al bayrakla altı oklu bayrağı yan yana dalgalandıranlara. Merhaba, 81 ilde, 973 ilçede baba ocağının bacasını tüttürenlere, çayını demleyenlere, o baca tütsün diye o ocağa odun çekenlere. Yarım asırdır iktidar yüzü görmese de partiyi omuzlayan, taşıyan aynı yolu yürümekten büyük bir onur duyduğum vefakar, cefakar örgütümüze, hepinize merhaba. Hepiniz hoş geldiniz. Rengini al - yıldızlı al bayrağımızdan alan, siyasi partilerle değilse de milletin kendisiyle, milletin gönlünde ittifak yapan Türkiye ittifakına inananlara, sosyal demokratlara, milliyetçi demokratlara, muhafazakar demokratlara, liberal demokratlara, Kürt demokratlara, Türkiye’nin bütün demokratlarına merhaba. 19 Mart darbesine direnmek için sokaklara, meydanlara inen 10 milyonlara, hukuksuzca hapiste tutulan Esenyurt Belediye Başkanımız Prof. Dr. Ahmet Özer’e, Beşiktaş Belediye Başkanımız Rıza Akpolat’a, Beykoz Belediye Başkanımız Alaattin Köseler’e, Şişli Belediye Başkanımız Resul Emrah Şahan’a, Beylikdüzü Belediye Başkanımız Mehmet Murat Çalık’a, Silivri zindanlarında tutulan belediye meclis üyelerimize, Gezi davasında bugünlerde tekrar hak arayacaklar olursa onlara gözdağı olsun diye üç sefer beraat etmelerine rağmen Gezi davasından hepimiz adına orada tutulan Bakırköy Kadın Cezaevi’ndeki Çiğdem Mater’e, Mine Özerden’e, Silivri Cezaevi’nde Osman Kavala’ya, Can Atalay’a, canım kardeşim Tayfun Kahraman’a, diğer siyasi partilerden tutsak olan tüm siyasilere, genel başkanlara, eş genel başkanlara ve Silivri Cezaevi’nde yatan yiğidime, aslanıma, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin seçilmiş Başkanı, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir sonraki Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’na merhaba. ‘Ekrem Başkan, İstanbul’un iradesidir, benim irademdir’ diyen, yasak tanımayan, barikat tanımayan, engel tanımayan, kendi geleceklerine, Türkiye’ye umut olan canım genç kardeşlerime, Silivri’de ve diğer hapishanelerde tutulan genç kardeşlerimin her birine, onlardan ayrı analarının, babalarının, kardeşlerinin her birine yürekten merhaba. Merhaba, merhaba…” dedi. Özel, şunları söyledi:
“CUMHURİYET HALK PARTİSİ KURUCU İRADEDİR”
“Niye buradayız? Atatürk’ün partisine, Türkiye’nin bir sonraki Cumhurbaşkanı’na yönelik sivil darbe girişimine karşı direndiğimiz bir dönemde partimizin 21’inci Olağanüstü Kurultayı’nı yapıyoruz. Bugün 19 Mart başarısız darbe girişiminin bir ayağı olan partimize kayyım atama planını bertaraf etmek, Cumhuriyet Halk Partisi’nin ne demek olduğunu cümle aleme göstermek için buradayız. Cumhuriyet Halk Partisi’nin onurlu delegelerinin sayısı tarihte görülmemiş teveccühü ile bir yılda yüzde 35 artan, 1 milyon 900 bine ulaşan üyelerinin, yüreği bu salonda çarpan, umudunu bize bağlayan milyonlarca vatandaşımızın gelecek hayallerini savunmak için buradayız. Cumhuriyet Halk Partisi kurucu iradedir, parti olma vasfının yanında tebaa olmaktan çıkarıp eşit yurttaş yaptığı milyonların partisidir. Kısa zamanda büyük bir kalkınmayı başaran, pek çok insan hakkını batılı ülkelerden çok daha önce yurttaşlarına tanıyan bir partidir. Tüm yetkiler elindeyken istese tek parti olarak devam edecekken demokratik seçimlerle ülkeyi tanıştıran, çok partili demokratik rejimi inşa eden partidir. Cumhuriyet Halk Partisi, kaybettiği ilk seçimden sonra oğlu Erdal’a yazdığı mektupta, ‘Oğlum şüphesiz bu yenilgi benim hayatımın en büyük yenilgisi. Ancak Türkiye demokrasisinin zaferidir. Türkiye’ye demokrasi kalıcı olarak yerleşmiştir’ diyebilen İsmet Paşa’nın partisidir. Kendisine ebedi cumhurbaşkanlığı teklif edildiğinde, bu tekliflerde bulunanlar çok oldu, ama ‘Benim gayem milletin hakimiyetini ebedileştirmektir’ diyerek Meclis’e, milletin hakimiyetine, Meclis’in gücüne vurgu yapan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün partisidir.”
“DEMOKRASİYE OLAN İNANCIMIZ SONSUZDUR”
“Bu geleneğin neferleri olarak demokrasiye olan inancımız sonsuzdur. Millet karar vermiş, partimiz 47 yıl birinci parti olamamış, tek başına iktidar olamamıştır. Millet karar vermiş, AK Parti 23 yıldır ülkeyi yönetme yetkisi almıştır. Demokraside aslolan milletin kararına saygıdır. Cumhuriyet Halk Partisi bu saygıyı duymuş, hatayı kusuru kendinde aramış, 47 yıl sonra yine bir başarı elde ettiyse demokratik sınırlar içinde ve sandıkta elde etmiştir. Kimin demokrat, kimin olmadığına kazandığında ne yaptığıyla değil kaybettiğinde ne yaptığına bakarak karar verilir. Ve biz bugün kazandığında nasıl davranan, kaybettiğinde nasıl davranan bir anlayışı burada hep birlikte mahkum etmek üzere buradayız. 31 Mart seçimlerinde de millet bir karar verdi. Partimizi 47 yıl sonra birinci parti yapan millet, Adalet ve Kalkınma Partisi’ni 22 yıl sonra ilk kez ikinci parti konumuna düşürdü. Partimiz hiçbir parti ile ittifak yapmadan Türkiye İttifakı ile girdiği seçimlerde aşılamaz denilen yüzde 25’lik cam tavanı tuzla buz etti. Yüzde 38 oyla Türkiye’nin birinci partisi oldu. Partimiz Türkiye’nin yedi bölgesinde, nüfusun yüzde 65’ini, ekonomik büyüklüğün yüzde 80’ini kapsayan belediyeleri yönetme yetkisi aldı. Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye’nin yedi bölgesinde il belediyesi olan tek parti oldu. Ne oldu? ‘Sivas’ın doğusunda yoksunuz’ diyenlere, ne oldu ‘Ege’nin hiçbir ilinde yoksunuz’ diyecek başarıyı gösterdi ama bu sözü sarf edecek kibri göstermedi.”
“GENÇLERİN UMUDU İÇİN BURADAYIZ”
“Tam bir yıl önceki seçim gecesi, partimizin ilk kez partimize ulaşan tüm yolların, tüm ana yolların insan seli olduğu, ışıklarının sabaha kadar büyük bir coşkuyla yandığı o akşamda pek çoğunuzla televizyonlarınızın başında yaptığımız konuşmayı dinlediniz. O konuşmada her türlü ayrımcılığa karşı birlik ve beraberliğe sahip çıkacağımızı, Türkiye’yi kutuplaştıranlara karşı kucaklaşmayı sağlayacağımızı, kibir değil tevazünün kazandığını, bu sonuçların bizi rehavete sevk etmesi yerine, bunu bir galibiyet olarak değil, bir görev olarak ve seçmenin bize açtığı bir kredi olarak gördüğümüzü, bunun bir tüketici kredisi değil, önceden harcanmışları ödemek ya da bundan sonra hızla tüketmek üzere verilen bir kredi değil, Türkiye’nin yarınlarına, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün partisinin 100 yıl sonra tekrar iktidar olarak, tekrar demokrasiyi kurmasına, muasır medeniyet hedefine yürümesine, ülkenin zenginleşmesine, özgürleşmesine umut olduğunu, buna yönelik bir yatırım kredisi olduğunu, bunun kıymetini bileceğimizi söylemiştim. Ve o gece şunu söylemiştim. ‘Kafasında bavullarını toplayıp gitmeye karar veren gençler, bir seçim daha bizi beklemeye karar vermişlerdir’ dedim. İşte o gençlerin umudu için buradayız arkadaşlar.”
“PARTİMİZİN ŞEFKATLİ ELİNİN ONU İKTİDARA TAŞIDIĞINI GÖRDÜLER”
“O gün vatandaşa, millete, memlekete hizmet için yola koyulduk. Belediye başkanlarımız aslanlar gibi çalıştılar. Temel hizmetleri eksiksiz verirken, yoksullara el uzattılar. Çünkü tarihin en büyük ekonomik krizlerinden birini, oy alırken ‘Asgari ücrete dört zam yapacağız yılda’ diye söz verip, bir kuruş zam yapmayanların, geldiklerinde sekiz çeyrek altın alan en düşük emekli maaşını 2,5 çeyrek altına düşürenlerin, milletin oyuna talip olup, lokmasını küçültenlerin iktidarında görev halkın partisine, halkçı belediyeciliğe, sosyal yardımları öne çıkaran anlayışa düşmüştü. O belediye başkanlarımız kreşler, öğrenci yurtları, kent lokantaları, emekli evleri açtılar. Annelere Annekart, bebeklere süt, büyüklere protein desteği, et verdiler. Veresiye defterlerindeki borçları sildirdiler. Yoksul ailelerin evlatlarına burs verdiler. İhtiyacı olanlara partisine bakmadan, bir elin verdiğini öbür el görmeden sosyal yardım götürdüler. Seçimlerden sonra ilk altı aylık performanslarını ölçtüğümüzde seçim gecesi yüzde 38 ile seçilen belediye başkanlarımızın ‘Bugün seçim olsa?’ sorusunda yüzde 49’u gördüklerini, memnuniyet sorgulandığında yüzde 58 olduğunu gördük. Bunu gören sadece ben ve Cumhuriyet Halk Partisi yönetimi değildi. Aynı dönemde sahada olan anket şirketleri, Tayyip Erdoğan’ın önüne bugün seçim olsa Cumhuriyet Halk Partisi’ni yüzde 48 değil 49, memnuniyeti yüzde 58 değil 60,5 olarak ölçmüşlerdi. O günden sonra artık Cumhuriyet Halk Partisi’nin belediyecilik üzerinden halkla kurduğu temasın, halkın sırtına uzattığı şefkatli, sıcak, samimi elin, kullandığı kutuplaşmadan uzak, kapsayıcı dilin CHP’yi emin adımlarla iktidara doğru taşıdığını biz de gördük, onlar da gördü. Ayrıca yerel seçimlerden sonra örgütümüzle bir gün durmadan, Genel Merkez - örgüt ilişkilerini doğrudan, aracısız, örgütü yok saymadan, yük görmeden, örgütteki kusuru kendimize, övgüyü onlara mal ederek, örgütü güçlendirerek ve onlarla birlikte sahaya, sokağa, mücadeleye, partimizi hızla yeniden ısıtarak sayısız miting yaptık. Gün oldu İstanbul’da Eğitim Mitingi, Ankara’da yoksul emeklilere verilen sefalet zammını protesto için 100 binlerce emeklinin Türkiye’nin dört bir yanından geldiği ve çeşitli kameraların ‘Emekli mitinginde emekli yoktu’ diye gidip bunu görüntüleyebilecek tek bir kare bulamadıkları, 150 bine yakın emeklinin 81 ilden Ankara’ya aktığı Emekli Mitingi, Rize’de Erdoğan’a kendi memleketinde sırtını döndüğü çay üreticileri ile birlikte Rize tarihinin en kalabalık mitingi olan Çay Mitingi, Hayrabolu’da Buğday Mitingi, Giresun’da Fındık Mitingi, Gaziantep’te Fıstık Mitingi, Manisa’da Çiftçi Mitingi, asgari ücrete yeterli zam gelmeyince Gebze’de sendikalarla da dayanışma halinde Emek Mitingi, yaşam hakkını savunmak için Beşiktaş’ta kaybettiğimiz canları, katledilen canları ve bu ülkenin güvenliğini savunduğumuz herkes için, tüm canlılar için, ağaçlar için, hayvanlar için, hepimiz için yaşam hakkını savunduğumuz Yaşam Mitingi gibi sayısız mitingi gerçekleştirdik.”
“ANORMAL SİYASETLE MÜCADELEYE GİRİŞTİK”
“17 ayda 54 ilde 215 ayrı ziyarette bulundum; 54 ile 215 kez gittim. Söz verdiğimiz gibi 9 ülkeye 13 yurtdışı ziyareti yaparak Cumhuriyet Halk Partisi’nin dünyada, Avrupa’da bilinirliğini, kabulünü ve bulunduğu örgütlerde en üst noktada temsilini ve o örgütlerde Cumhuriyet Halk Partisi’nin Türkiye’de yaşananlarla ilgili, Türkiye’nin haklı tezlerini savunan ve Türkiye’de yapılan yanlışlıkları da demokrasi zemininde hatırlatan hem diplomatik hem de iyi ilişkilere dayanan bir süreci hep beraber yürüttük. Meydanları, kitleleri, üyelerimizi, gençlerimizi sokağa, meydana, mitinge, eyleme hazırladık. Her geçen gün örgütümüzün bu kabiliyetlerinin hızla artmakta olduğunu, organizasyon yeteneğini hızla geliştirdiklerini, Cumhuriyet Halk Partisi’ndeki bu devinimin özellikle 18-25 yaş arası gençlerin partiye dahil olma, üye olma sürecine inanılmaz bir ivme kazandırdığını büyük bir memnuniyetle takip ettik. Milletin sandıktaki mesajını doğru okumaya gayret ettik. Millet siyasete ‘Kavgayı bırakın, benim derdimi çözün’ dediği için anormal siyasetle mücadeleye giriştik. Karşımızdaki partileri, seçmenlerine duyduğumuz saygı, seçmenlerinin bizimle ilişki kurma noktasında gösterdikleri yakınlaşmayı gözeterek, zaman zaman diplomatik ilişkilere, zaman zaman liderlerini aşıp onların seçmenleri ile konuşan bir dili geliştirdik; arkasında durduk. Bu çalışmaların sonucunda partimizi, tüm aşamalarda, tüm araştırmalarda birinci parti tutmaya devam ettik. Geçen yıl Temmuz ayı itibariyle altı büyük firmanın ortalamasında yerel seçimde aldığımız oy oranına, ‘Bugün genel seçim olsa tercih edeceğim parti Cumhuriyet Halk Partisi’dir’ cevabıyla ulaştık. Peki karşımızdaki muhataplarımız, bugün ülkeyi yönetme yetkisini elinde bulunduranlar ne yaptı? Demokrasi sınavı biraz önce dediğim gibi kazandığında değil, kaybettiğinde verilir. İktidar partisi, ilk kez kaybettiği seçimlerden sonra yaptıklarıyla kaybetmenin sınavından geçemediğini bütün dünyaya göstermiştir.”
“TÜRKİYE’NİN BİRİNCİ PARTİSİ”
“Bizim 47 yıldır demokrasiye duyduğumuz saygıyı, bırakın normal zamanında yapılsa seçim takviminin başlayacağı 47 ayı 47 gün bile gösterememiştir. Bizimle hizmette yarışacak cesaretleri yoktu. Bizimle hizmette yarışma imkanları yoktu. Onun yerine kamu gücünü rakiplerine karşı kullanarak, hem belediyelerimizi hem de muhalefeti sindirme gayretine giriştiler. Milleti yeniden kutuplaştırarak, yeni kavgalar yaratarak, koltukta kalabileceklerini hesap ettiler. Ancak bu amaçla attıkları her adımda daha da zayıfladılar. Asgari ücretlilere, emeklilere haklarını vermek yerine, ülkemizdeki yoksulluğu, gelir adaletsizliğini daha da derinleştirdiler. Yasakları, yoksulluğu, yolsuzluğu çok daha ileri boyutlara götürdüler. Demokrasiyi işine geldiğinde binilecek bir tren gibi görenler, yenildikleri seçimden sonra hızla o trenden inmeyi tercih ettiler. Artık arkasında milletin desteği bulunmayan, ellerindeki iktidar yetkisini kötüye kullanan despot bir rejimi kurmak için adımları planlı ve sistematik bir şekilde atmaya başladılar. Tüm bunlara şahit olan millet, tüm anketlerde Cumhuriyet Halk Partisi’ni birinci yapmaya devam etti. Gururla söylüyorum ki yaşadığımız Saraçhane sürecinden önce yapılmış tüm anketlerin, dün açıklanan Mart ayı ortalamasında Cumhuriyet Halk Partisi kurulduğu gün olduğu gibi bugün de Türkiye’nin birinci Partisi.”
“ÖZEL TASARIMLI OPERASYONLAR YAPTILAR”
“Bu gerçekle yüzleştikçe daha da pervasızlaştılar. İlk olarak Temmuz 2024’te AK Partili belediyelerin yıllardır ödemediği SGK borçlarını faiziyle, tek seferde belediyelerimizden tahsil etme hazırlığını ilan ettiler. ‘Belediyeler mali krize girsin, personel maaşlarını ödeyemesin, hizmetleri aksatsın’ diye böyle bir mali operasyona giriştiler. Ardından yoksul ailelerin evlatlarının burslarına, kreşlere ve canlı yayında verdikleri talimatla ‘Belediyeleri silkeleyin’ diyerek biraz önce saydığım sosyal belediyecilik hizmetlerini durdurmanın hesabına giriştiler. Bu girişimlerin hiçbirinden sonuç alamadıkları gibi milletin desteğini bir zerre olsun kazanamadılar, erimeye devam ettiler. Baktılar olmuyor bu kez Türkiye’nin geleceğine ihanet edecekleri bir süreci 9 Ekim’de İstanbul’a atadıkları bir başsavcı eliyle başlattılar. Bu darbe girişimi planını daha o günlerden, ‘Türkiye’nin bir sonraki cumhurbaşkanına, kendisinin olası rakibine darbe girişimi hazırlığı var, bir darbe mekaniği işliyor’ diye grup toplantımızda hepinizle paylaşmıştım. Adaleti kirletmesi için mahkeme mahkeme gezdirilen Adalet Bakanı’nın bile söz geçiremediği özel görevli bir yargı aparatıyla iktidara muhalefet eden kim varsa boynunu vurmaya, susturmaya, sindirmeye, günü gelince itiraz edecek takat bırakmamaya çalıştılar. Ve siyasetçilerden akademisyenlere, gazetecilerden sanatçılara, barolardan iş insanlarına kadar bir hukuksuzluk dalgası başlatarak toplumun dikkatle seçilmiş ve tüm kesimlerini sindirebilecek operasyonlarla bir gün bile yatarı olmayan suçlardan tutuklamalar yaparak ya da elinde kelepçeli görüntü servis edildiği pozisyonla insanlara bir daha itiraz edemez, tweet atamaz, açıklama yapamaz bir hale sokmaya, 12, 13 yıl önceki görüntülerden cadı avı başlatarak Gezi benzeri sokakta toplanma, bilhassa gece gösteri yapma gibi işlerin 14 yıl sonra bile, 12 yıl sonra bile devlet tarafından cezalandırılacağı hissini yaymak üzere özel tasarımlı operasyonlar yaptılar. Bunun için RTÜK’ü de, TRT’yi de, devletin tüm kurumlarını da alet ettiler. AK Parti iktidarına muhalefet etmeyi tek suç olarak resmileştirdiler. Oysa uyuşturucu baronlarını, çeteleri, mafyaları milletin üzerine çökerken onlara ses etmeyenler af talep edenler, milletin AK Parti iktidarına muhalefetini tek gözaltı ve tutuklama sebebi olarak gördüler. Ve temel amaçları Beylikdüzü’nde bir, İstanbul’da üç kez Erdoğan’ın adaylarını mağlup eden Ekrem İmamoğlu’nun önünü kesmekti. Öyle ki beş davada ayrı ayrı siyasi yasak, hem de 25 yıl hapis istediler. Milletin iradesine hürmetsizlik edenler, devleti milletin karşısına dikmekten çekinmediler. Bu saldırılara karşı onların istediği gibi millet ya susacaktı, sinecekti, duracaktı, geri çekilecek ve korkacaktı. Ya da millet bu darbeye direnecekti. İşte o sırada millet fakru zaruret içindeyken en zor günlerdeyken kimin gözünün içine bakıp enerji aldıysa döndü oraya baktı, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün partisinin gözlerinin içine baktı.”
“ÜYE SAYIMIZ 1 MİLYON 900 BİNE ULAŞTI”
“Teslim olmak yerine, susmak, sinmek yerine ayağa kalkmaya, meydan okumaya karar verdik. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, artık bu iktidarın bu millete vereceği hiçbir şey olmadığını, zaten daha önce ‘Geçim olmazsa seçim olur’ diyerek milletin erken bir seçime olan, 31 Mart tarihinde yüzde 23 olan talebinin yüzde 60’lara doğru tırmandığını gördüğümüz süreçte, ‘Erken seçimin adayı da erken belirlenir. Madem ki korkuyorsun, adayımızı belirliyoruz’ diyerek yola çıktık. Bunun için daha önce söz verdiğimiz gibi tüm üyelerle bir ön seçim yapma taahhüdümüzü yerine getirdik. Kısa şubat ayında ise 1,5 milyon olan üye sayımızı 1 milyon 600 bine çıkarma, 100 bin yeni üye hedefiyle partiye kayıtları açık tuttuk. Bu rakamların şubat ayının sonunda 1 milyon 750 bine, bu ivmelenmenin devamıyla, an itibariyle 1 milyon 900 bine ulaşmış olduğunu büyük bir memnuniyetle ifade etmek isterim. 2019’da Ramazan ayında İstanbul seçimini iptal ettikleri gibi altı sene sonra yine bir Ramazan ayında, yine bir iftar sofrasında 31 yıl önce alınmış bir diplomayı iptal etmeye, ertesi sabah diploma iptalinden saatler sonra 19 Mart’ta sahur vaktinde Ekrem İmamoğlu ve arkadaşlarına operasyon yaparak, planladıkları darbeyi başlattılar. Dört günlük gözaltı süresini ön seçim tarihine denk getirdiler. Ön seçim günü, milletin önüne sandığı koyduğumuzda Ekrem İmamoğlu’nu hakimin önüne çıkardılar.”
“ADETA ‘HEDEFİMİZ BELLİ, GÖZÜMÜZÜ KARARTTIK’ MESAJI VERDİLER”
“Adeta bütün süreci, İtalyan mafyasının mesaj dolu eylemleri gibi Ekrem Başkan’ın ön seçim evraklarını partiye teslim ettiği gün diploma iptali için üniversiteye başvurarak, Çarşamba günü yapılacak toplantıda mezun olduğu fakültenin diploma iptal etmeyeceğini istihbarat ettikleri gün iftar vaktinde kendi egemenlik alanlarında olan üniversite yönetim kurulundan alakasız bir kuruldan diploma iptal ettirerek, adayı üyelerimizle belirleyeceğimiz günden dört gün önce, tam oy kullanma saatinden dört gün önce sabah adayı gözaltına alarak, sandığın geleceği gün adayı hakim karşısına çıkararak adeta ‘Gizlimiz, saklımız yok. Hedefimiz belli. Sonuç almak için gözümüzün ne denli döndüğü, gözü nasıl kararttığımız belli’ mesajını verdiler. Her adımlarına hep birlikte kararlılıkla ve cesaretle mukabele ettik. Onlar adayı Vatan Emniyet’e götürdüklerinde ‘Artık sandık Cumhuriyet Halk Partisi üyesi 1 milyon 750 bin kişinin değil, bu darbe girişimine direnmek isteyen tüm demokratların sandığıdır’ diyerek dayanışma sandığını tarif ettik. Üyelerimize bu konuda ‘Komşunu, eşini, dostunu, arkadaşını haberdar et. Oy kullanmaya teşvik et. Sandığa kadar eşlik et’ çağrısını o kendine güveni her geçen gün artan, yan yana olmayı, sokakta olmayı, partisi için çalışmayı, sonuç almayı tatmış, başarmış örgütümüz inanılmaz bir ayağa kalkışla, o gün ‘1 milyon 750 bin, 800 binin altında kalırsa İmamoğlu’nun adaylığı gayrimeşru olur’ köşelerini yazan yandaş yazarlara, bundan medet uman bir çıkar çevresine karşı yüzde 96 katılımla geldiler, seçtiler ve tarihe geçtiler. Bu örgüt sadece kendisi gelip seçip tarihe geçmedi. Bu örgüt, o gün 1 milyon 650 bin kişi, 14 milyonun üzerinde yurttaşa, daha önce üyesi olmadıkları, belki yerini, yurdunu bilmedikleri bir siyasi partinin kendi ön seçim sandığını dayanışma gösterebilecekleri bir demokrasi alanı olarak göstermeyi, iki elinde iki bastonuyla merdivenlerden 96 yaşında tırmanan nineyi, 104 yaşında sandık başına koşan dedeyi, anasının karnında üç aylık bebeği ortaya taşıyacak motivasyonu götüren örgütümüzün her birinin adına her birinizi alnınızın ortasından öpüyorum arkadaşlar.”
“1,2 MİLYONLA SARAÇHANE’DE DARBE GİRİŞİMİNİ GERİ PÜSKÜRTTÜK”
“Elbette o ön seçim motivasyonu; 19 Mart darbe girişiminin olduğu gün. Darbenin hedefi şüphesiz İstanbul’un seçilmişi; bir sonraki Cumhurbaşkanı adayımız. Bir hedef mekanı; İstanbul’un emaneti Saraçhane ve oraya kayyım atamak olduğunu sabah sözde terörle ilişkilendirilen dosyadan gördük. O an İstanbul’da sokağa çıkmak neredeyse yasaklandı. Üç kişinin bir araya gelmesi, basın açıklaması yapması, toplanması, yürümesi, miting yapması beş günlüğüne yasaklandı. O yasağı duyduğumuzda yaptığımız, verdiğimiz karar; Saraçhane’ye gitmek, İstanbul’un emanetini Ekrem İmamoğlu olmadığı sürece emanet kabul etmek, gece - gündüz sahip çıkmak ve bu sahip çıkmaya İstanbulluları davet etmek oldu. Tarihi yarımadadaydık. Köprülerle geçilen yarımadadaki bütün köprüleri kaldırdılar. Bütün yolları kapattılar. TOMA’ları, barikatları koydular. Milletimizin bağrından kopmuş canım polislerimize, milletin evlatlarını üniversiteden adım attırmamaya, tarihi yarımadaya ayak bastırmamaya talimat verdiler. ‘Bin kişi toplanırsa tayin. Gidecek yeri kendiniz belirleyin’ diye emniyetteki amirleri, müdürleri tehdit ettiler. O gün akşam çağrı saatimiz geldiğinde Saraçhane’de, Saraçhane tarihinin en büyük kalabalığı ile önce 155 bin kişi, sonra 220 bin kişi, sonra 550 bin kişi ve Pazar akşamı görevini yaptıktan sonra Saraçhane’ye koşan 1 milyon 200 bin kişiyle darbe girişimini hep birlikte geri püskürttük.”
“SEÇİMDEN, SANDIKTAN VE MİLLETTEN KORKUYORLAR”
“Bu arada millet, bu darbeyi püskürttü ama elimizde karşımızda bir cunta kaldı. Türkiye’de bir yanda kutuplaştırmak isteyen, bir yanda milletle kucaklaşmak isteyen, bir yanda karşısında şeytanlaştıran, bir yanda her şeye rağmen o iktidara oy vermiş de olsa millete, iradesine saygı duyan ve bu ülkenin kuruluş kodlarına, kardeşliğine, birliğine, beraberliğine inananlar karşı karşıya geldiler. Bugün Türkiye’de yine milletin çözeceği bir denge durumu mevcuttur. Cuntacılar, yani darbeyi planlayanlar, bir önceki seçimin sonuçlarından dolayı sarayda, bakanlıklarda, devlet dairelerindeki makam odalarına hapsedilmiş bir cunta olarak durmaktadırlar. Ama sokaklar, meydanlar, irade halkındır, milletindir, bizimle birliktedir. O cunta bugün Ekrem Başkanımız başta, arkadaşlarımızı çeşitli cezaevlerinde esir tutmaktadır. Bugün Türkiye’yi seçimden korkan, rakibinden korkan, milletten korkan bir cunta yönetmektedir. Tayyip Erdoğan halkın desteğini arkasına alan bir cumhurbaşkanı değil, halkın desteğini alanları, kendine rakip olabilecekleri hedef alan bir cunta başkanına dönüşmüştür. Çünkü artık meşrutiyeti yoktur. Seçimden, sandıktan, sokaktan ve milletten korkmaktadır. Zaman, demokratik yollarla o cuntayı dağıtmanın zamanıdır. Bugün bu salondaki irade, o cuntayı dağıtacak olan iradedir. Türkiye’yi bir avuç cuntacıdan kurtaracak olan iradedir. Türkiye bir avuç cuntacıdan büyüktür. Devleti var eden millettir. Millet bu ülkenin gerçek sahibidir. Gelecektir sandığa, bitirecektir, yollayacaktır cuntayı. Çünkü irade milletindir, milletin iradesini kimse yenemez.”
“DOSYALARIN İÇİ BOŞ”
“Bugün cumhurbaşkanı adayımızı ve arkadaşlarımızı içeride tutan dosyaların tamamının içi bomboştur. Darbe aceleye gelmiş, hazırlıksız yakalanmış, attığı iftiralara delil uyduramadan hızla ön seçime yetişmek için yaptığı işlerle adeta rezil rüsva olmuştur. Örneğin 2021 yılına kadar yani Ekrem Başkanın seçildiği 2019’dan sonra, iki yıl İBB’ye fatura kesen bir şirket vardır. Bu şirket bu faturaları kesmiş, parasını almış, sözleşmesi bitince bir daha oraya uğramamıştır. Başka bir yere gitmiştir. Bu şirket 2015 yılında ihaleyi almış, iki yıl iki yıl uzatılan ihalesi 2019 seçimlerinden önce uzatılmış, o iki yılda görevini yapmış, billboardları kiralamış, alması gereken faturayı almış, ödemesi gerekeni ödemiş ve çekilmiş gitmiştir. İBB’ye iftira atılacakken İBB’ye iş yapan herkese ‘Naylon faturalar kestiği anlaşılmıştır’ diye yazarken bu şirketi de yazmışlardır. Bu şirket İBB’den o günden bugüne hiç iş almadığı halde, önceki faturaları da önceki sözleşmesinden doğduğu halde, son beş yıldır Teknofest’i yapan ve Türkiye Yüzyılı kampanyası için cumhurbaşkanlığı kararıyla vergilerden, ihale mevzuatında muaf tutulan, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından tek firma olarak kullanılan, 18 bakanlığa, sadece Türkiye Yüzyılı kampanyasının bir kısmında 1.7 milyar fatura kesen bu şirket, Tayyip Erdoğan’ın en yakını bu şirket. Fahrettin Altun’un tek muhatabı bu şirket. Sırf fatura kesenlerin hepsine aynı gizli tanıkla, aynı iftira atılıyorken bu acelecilikle araya karışmış ve bu gizli tanık iftiralarıyla tutuklananlarla birlikte gözaltına alınıp, sabahleyin Cumhurbaşkanı’nın çok yakınına giden bir telefon, onun talimatıyla şubeden serbest bırakılmış. Suçüstümüzle birlikte bir odaya davet edilip servis edilmiş, göstermelik tutuklanmıştır. Meselenin özü Teknofest’i yapan, Türkiye Yüzyılı’nı yapan şirketin Ekrem İmamoğlu’na naylon fatura kesen işbirlikçi bir şirket olduğu yalanını hepinizin, bütün Türkiye’nin gözü önünde bir kez daha hatırlatmak isterim. Ve şu kadarını söyleyeyim, Ekrem Başkanımızı yolsuzlukla, teröre yardımla itham ediyorlar. Ellerinde hiçbir şey yok. Hiçbir delil, hiçbir kanıt yok. Zaman zaman televizyona çıkan meczuplaşmış, bizim yalanlamaktan yorulduğumuz bazı kişiler, efendim daha önce belediyelerin listelerinde yer alan bazı isimler konusunda bizim, Ekrem Başkan’ın uyarıldığını, bu konuda ısrar ettiğimizi falan söyleyenler iftiracıdır, yalancıdır, müfteridir ve tamamen bir algı operasyonunun parçasıdır. Genel Başkan olarak ben ve bu salonda tek vücut olan partimizin tüm Türkiye’deki iradesini temsil eden bizler, Ekrem Başkanımızın da, belediye başkanımızın da, belediye başkanlarımızın da namusuna, kendi namuslarımız kadar kefiliz.”
“BİZİ MAHCUP EDECEK HİÇBİR ŞEY ORTAYA ÇIKMAMIŞTIR”
“Anayasa Mahkemesi kararında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında sadece gizli tanık ifadesinin hiç kimse için tutuklanma ve cezalandırma sebebi olmayacağı açıkça yazılıyken, 100’e yakın suç kaydı bulunan tacizci, iftiracı, kaçakçı, dolandırıcı gizli tanıklar ve geçmişte İBB’de bu işleri yapan, İBB’nin temiz, şeffaf yayınlanan ihalelerinden kaçan bir takım yandaşların iftiraları, milletin ne vicdanında kabul bulmuştur ne de sorgu tutanaklarında bizi mahcup edecek bir şey ortaya çıkmamıştır. Komployu hazırlayanlar Aralık, Ocak, Şubat aylarında bir MASAK raporundan bahsettiler. Oysa MASAK raporunu 3 Mart günü talep ettiğini savcılığın, 10 Mart günü ancak böyle bir rapor için, bir haftada yazılmasını istedikleri rapor için, bir uzman yardımcısını zorla razı edebildikleri, MASAK’ta bu rapora imza atacak bir uzman, bir kıdemli, bir yönetici bulamadıklarını, ancak bizzat Mehmet Şimşek’in baskısıyla, etkisiyle, Tayyip Erdoğan’ın Mehmet Şimşek’e verdiği vazifeyle bir uzman yardımcısına bir rapor hazırlatılmış. Raporda itham edilen, şüpheli gösterilen tüm hesap hareketleri tek tek savunmada ispatlanmış. Örnek: ‘15 yıl önce bir arsa almışsın.’ Ekrem Başkan: ‘Evet, ödediğim para tapu kaydının 20’de biri bile değil.’ ‘Bu sana rüşvet olarak verilmiş. Paranın yüzde 5’ini vermişsin, koca tapuyu almışsın. Değerine bak.’ Ekrem Başkan’ın 14 yıl önce bu meseleyi dönüp de avukatına ‘Ya biz orayı krediyle aldık’ demesiyle, 20’de birlik paranın Ekrem Başkan’ın hesabından ödenen para olduğunun, 20 katının bir kamu bankasından kredi kullanıldığının, paranın bankanın hesabından kişinin hesabına geçtiğini görünce Savcı, ‘Ha tamam burası böyleymiş’ deyip geçtiği gibi MASAK raporu tel tel dökülmüş, MASAK raporu bir kanıt olarak bir tutuklamaya konulamamış ve milleti kandırmaya yönelik algı operasyonu orada yerle bir olmuştur.”
“SEVE SEVE LİSTELERİMİZE KOYDUK”
“Bir yandan da Ekrem Başkan’ı, İBB’ye kayyım atayabilmek için terörle ilişkilendirmeye çalışıyorlar ve söyledikleri, yapılan iş; kent uzlaşısıdır. Açıkça söyleyelim. Ben ‘kent uzlaşısı’ sözünden, tanımlamasından korkmam. Ancak bu DEM Parti’nin bir tanımlamasıdır. Kendi Parti Meclislerinde aldıkları bir karar ile ‘Biz kazanabileceğimiz illerde kazanacağız, kazanamayacağımız illerde kayıtsız - şartsız muhalefeti desteklemek yerine eğer aday kent suçu işlemeyeceğine, hak ihlali yapmayacağına, ayrımcılık yapmayacağına inandığımız bir adaysa kent uzlaşısı noktasında yaklaşacağız’ dedikleri bir Parti Meclisi kararıdır. Cumhuriyet Halk Partisi ‘kent uzlaşısı’nın bu tanımını reddetmemekte ama DEM, DEM kökenli, Kürt, batıdaki Kürt, doğudaki Kürt, bu kelimelerin hiçbirini kriminalize etmemekte, listelerinde bulundurabildiği gibi, eski, önceki dönem AK Partili, MHP’li, İYİ Partili pek çok ismin de listelerinde olmasına, ‘Türkiye ittifakı’ adını vermekte, tüm renkleri kucakladığını söylemektedir. Bakın Ekrem Başkan’ı tutuklamak istedikleri, terörden tutuklayarak kayyım atamak istedikleri soruşturma evresinde kendine dosyada sordukları şudur: ‘Kent uzlaşısı ile batı il ve ilçelerindeki Kürtlerin belediyeleri kazanamasalar da belediye meclislerinde belli sayılarda kota elde edilmesi sonucu, belediye meclis kararlarında söz sahibi olmalarının yerel yönetimlerde yer almalarının ve bir siyasi denge unsuru olmalarının amaçlandığı…’ Suça bakın... Biz bu seçimlerde Türkiye ittifakında, AK Partili, İYİ Partili, MHP’li isimleri, kanaat önderlerini listelerimizde bulundurduğumuz gibi geçmişte DEM Parti’de siyaset yapmış ya da yapmamış, bir parti üyeliği olan ya da olmayan ancak kitleleri harekete geçirebilecek, dürüst, çalışkan ve temsil niteliği olan Kürtleri seve seve ve baş göz üstüne ederek listelerimize koyduk. Bunun sağlanması için suçladıkları belediye başkanlarına, ilçe başkanlıklarına altında imzamla gitmiş yazım var. Cumhuriyet Halk Partisi’nin sahada yaptığı incelemeler, milletvekillerinden, sizlerden gelen raporlar, anketler ve yaptığı siyasi görüşmeler sonucunda Türkiye ittifakı kapsamında biraz önce saydığım dört partiden geçmişte siyaset yapmış olan isimlerin belediye başkanları tarafından ‘Eskiden bize rakipti’ diyerek ya da ‘Kendi listemi oluşturmak istiyorum’ denilerek listelere konulmak istemedikleri hususunda, bu konudaki kararın merkezi olduğunu ifade etmiştik. Buradan bir kez daha söylüyorum. Savcının yaptığı kent uzlaşısı tanımlaması keşke böyle yapılabilse de batıdaki Kürtler temsil olanağı tamamen bulabilseler de sadece Kürtler değil, belediye meclisinde seçimi kazanamayacak tüm partilerin temsilcileri olsa da o kentin uzlaşısı o kente en iyi hizmet için birleşse. Ben adına ‘kent uzlaşısı’ da deseler, bizim ‘Türkiye ittifakı’ dediğimiz bu süreçte belediye başkanlarımız neyle suçlanıyorsa, onu partinin Genel Başkanı olarak kendi talimatım olarak ilettiğimi ve sorumlunun açıkça ben olduğumu ifade ediyorum.”
“İKTİDARA EN KUVVETLİ YANITI YİNE KENDİLERİ VERECEKTİR”
“Partimiz her kesimden olduğu gibi Kürtlerin de partisidir. Ama iktidar Kürtlerin belediye meclisinde temsil edilmesini suç saymaktadır. Biz barıştan yanayız. Barışa destek oluruz. Kendi önerilerimizi dile getiririz. Terör örgütünün silah bırakacağı, Kürtlerin sorunlarının demokratik yollarla aşılacağı her türlü girişimi yıllardır istikrarla savunduk. Savunmaya devam ediyoruz. Ama karşımızdaki iktidar, batıda seçimlere giren Kürtlere terör yaftası yapıştırmaktan çekinmiyor. Ekrem Başkan’a kurulan kumpas, bir yanıyla Kürtlerin seçilme hakkına ve seçme hakkına kurulan kumpastır. Kürtler, Cumhuriyet Halk Partisi’ne güvenebilirler ama kendilerini defalarca kandırmış, her fırsatta suçlamış, cezalandırmış ve zulmetmiş olan bu AK Parti iktidarına en kuvvetli yanıtı yine kendileri vereceklerdir. Eğer bugün hala kayyım varsa, seçilmiş siyasetçiler hala hapisteyse, çözüme dair söylenen her sözün altı boşaltılmaktadır. Kürt meselesinin çözümü, Türkiye’nin demokratikleşmesinden geçer. Türkiye demokratikleşecek, tüm sorunlarını hep birlikte çözecek, iktidarın çıkar hesapları alanından çıkarılacak bu sonucun TBMM zemininde şeffaflıkla, samimiyetle, toplumsal mutabakatla çözülmesi için her gayreti göstereceğiz. Kürtlerin de teminatı biziz ve onları değersiz görmeyen tüm siyasi partiler bizim için değerlidir. Ancak terör sürecinde en büyük bedeli ödemiş, şehitlerimizin analarının, evlatlarının ve gazilerimizin gözünün içine bakamayacağımız hiçbir işin de içinde olmayacağımızı açıkça ifade ediyorum.”
“BUNLARI TÜRKİYE’YE DE DÜNYAYA DA REZİL EDECEĞİM”
“Şimdi öyle bir hale düştüler ki MASAK Raporu bir poşet peçeteden ibaret. Gizli tanık beyanlarını destekleyecek kanıt, dosyada ara ki bulasın. Bir tane kanıt koyamadılar. İddianame yazacak, MASAK patladı, kanıt yok, yalancı şahit, gizli tanık, Çınar, Meşe gibi odunlardan ifadelerinin birbiriyle çelişkileri, avukatlar tarafından yakalanıyor, yüzlerine vuruluyor. Çare yalancı tanık bulmakta. Öyle bir noktaya savruldular ki geçmişte İBB’de çalışan, şimdi kamuda, Anadolu Ajansı’nda, bakanlıklarda, Cumhurbaşkanlığında iş yapan firmaların sahiplerini çağırıp yalancı tanıklığa meyil etmelerini, onları yalancı tanıklığa zorlamaya çalışan görüşmeler yapılıyor. Kimi zaman İstanbul’daki Adalet Sarayında, sözde Adalet Sarayında, kimi zaman hakimevlerinde kimi zaman bambaşka mekanlarda. Her biriyle ilgili detaylı bilgimiz var. Ve bu kişilere yapılan baskılarda kişiler ‘Ben oraya girmedim, İstanbul bana ters, ben zaten buranın işini aldım’ deyince, ‘Buradan ekmek yiyorsun. Ne olur orada ortaya çıkarılması gereken bir rüşvet çarkına şu ifadeyi imzalasan. Sen bunu söylesen ne olur’ diyene, ‘Günah olur, iftira olur’ diyeni odasından kovan, bundan sonra ‘Alırsın sen o ihaleleri’ diye tehdit savuranların hukuk fakültesinden diplomalarının olması, dünyanın en kutsal mesleği savunma mesleğinin mensuplarının karşısında, iddiaları oluşturmak için bu kadar ahlaki zeminden uzaklaşmaları, kendileri için değilse bu ülkede onları bu mevkilere getiren bir iktidarı, 23 yıldır yenemediysek en büyük sorumluluk bize aittir, hepsi için ne yapmak gerekiyorsa ilk seçimde seçimleri kazanıp bu ülkeyi yeniden demokrasi ile tanıştırarak mutlaka başaracağız. Yargıdaki bir avuç çetenin eninde sonunda yargılandıkları günleri göreceğiz, yargılandıkları günleri. Silivri’de kadın mahkumları SEGBİS’le çağırıp ‘1.5 yaşında 3.5 yaşında kızın varmış. Bak son kez buradayım. Ekrandan giderim, 10 yıl ne beni ne evladını görürsün’ ifadelerini kullananların SEGBİS görüşmesinin kaydını sildirmek üzere, bu ifade bize ulaştıktan sonra çabaladıklarını, uğraştıklarını ve orada o görüşmenin kaydını sildirmeye çalıştıklarını biliyorum. O görüşmelerin en yakın zamanda televizyon ekranlarında yer alması için gayret ediyorum. Eninde sonunda bunları Türkiye’ye de dünyaya da rezil edeceğim. Size söz veriyorum.”
“MEYDAN OKUMA BOYNUMUZ BORCUDUR”
“Ve buradan bir meydan okuma, bir özgüven ifadesini tekrar etmek boynumun borcudur. Tayyip Erdoğan, hani bir zamanlar ‘Onlar bu davanın avukatı’ deyip rahmetli Baykal’a, Allah gani gani rahmet eylesin, ‘Ben de savcısıyım’ diyorlardı ya. Hani Zekeriya Öz’ün yerine geçiyorlardı ya. Şimdi Erdoğan’a diyorum ki: Ben Ekrem İmamoğlu’nun, bu davanın, bu davaların avukatıyım. Sen de bu Akın Gürlek yerine savcısıysan, ve cesaretin varsa getir düzenlemeyi, hızla geçirelim. Bu hafta yapalım. Talep eden sanıklar açısından, her dava olacak diye bir şey yok, ama talep edildiğinde canlı yayına açalım. Ve sizin iftiralarınızı, Akın’ın iftiralarını ve bizim bunların her birini teker teker çürüttüğümüz kanıtları TRT ekranlarından canlı yayınlasın. Görelim bakalım bu millet iftiraya mı prim veriyor, yoksa tertemiz vatan evladına, cumhurbaşkanı adayına mı sahip çıkıyor. Hodri meydan. Yandaş basında ‘İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde 560 milyarlık yolsuzluk’ dediler. Bir lirasını ispat edemediler. Ekrem Başkan’ın gözaltına alınmasıyla başlayan süreçte, bu milletin hazinesinden 30 milyar dolar sattılar. Yani tek bir kişinin koltukta oturması için milletimize ödettiği bedel şu: Bir aylık bebekten 104 yaşındaki amcamıza kadar 86 milyon vatandaşa bölüştürürsek her birimizden 13 bin 500 lirayı çaldılar. Seçilmiş belediye başkanının mazbatasına, 31 yıl önceki diplomaya, şirketlerin mal varlıklarına el koyanlar, bu ülkede devlet tarafından verilen hiçbir kağıdın bir güvencesinin, bir karşılığının olmadığını bütün dünyaya haykırdılar. Bu, ekonomiye yapılabilecek en büyük kötülüktür. Ekrem İmamoğlu ile yarışmaktan korktukları için faizler yükseliyor, enflasyon yükseliyor. Daha dün elektriğe yüzde 25 zam yaptılar. Siyasi operasyonların faturalarını millet ödüyor. Risk primi diye bir şey var. Belediyenin de, bakanlığın da, Hazinenin de, özel şirketin de yurt dışından bir para bulacağı zaman risk primi faizinin tutarını belirliyor. Risk birimi 19 Mart sabahı darbe girişimi başladığında 279’a fırladı, herkes çok endişeliydi. Bugün 320’dir. Muadilimiz ekonomilerde 100’ün altında olan risk primini 320’ye çıkaran, işte bu kendi iktidarı için milleti düşünmeyen anlayıştır. Mehmet Şimşek yurt dışı yatırımcılarla toplantılar yapıyor. Ve Türkiye’ye para çekmeye çalışıyor. Bu toplantılardan birine giderken yolladığı davet mektuplarından ikisi TÜSİAD’ın yöneticilerine ait. Oysa o yöneticilerin bu yargılama sürecinin hemen öncesinde iş dünyasında gözdağı olsun diye kendi kürsülerinden yaptıkları ekonomi eleştirileri yüzünden yurt dışına çıkış yasakları var. Mehmet Şimşek’in yurt dışına sözünü dinletmeye gittiği yerde, yurt dışında 70 ülkeye ihracat yapan TÜSİAD Başkanı davetli olduğu toplantıya yurt dışına çıkış yasağı olduğu için gidemiyor. Soruyorlar ‘Ne suç işlemiş?’ diye, ‘Hükümeti eleştirmiş’ diyorlar. Mehmet Şimşek o insanları ikna edip para bulmaya çalışıyor. Mehmet Şimşek dünyada demokrat görünen, gerçekte Türkiye’deki cuntanın mali ayağı olan kişidir. Bunu deşifre etmeye devam edeceğiz. Ve yapılan işi hep birlikte görelim.
“BU DARBEYİ ANLATMAKTA BİR ADIM GERİ DURURSAM NAMERDİM”
“Hepimiz isteriz dün Avrupa Sosyalist Partisi’nden Avrupa’daki tüm ülkelerin, son derece güçlü, kimi iktidarda kimi muhalefette partileri Türkiye’ye desteğe geldiler. Cumhuriyet Halk Partisi’ne desteğe geldiler. Geçen hafta maalesef Avrupa Birliği sosyal demokratlarıyla, muhafazakar demokratlarıyla, yeşilleriyle, sağ partileri ile verdiği ortak kararlarla, örneğin 28 Nisan’da Türkiye’de yapılacak Akdeniz Birliği Parlamento Asamble’ sini iptal ederek, 14-15 Nisan’da Avrupa Parlamentosu’nun AB Türkiye Karma Parlamento Komite Toplantısını iptal ederek ve Genişlemeden Sorumlu Üye Marta Kos’un Antalya Diplomasi Forumu’na gelmesini, Hakan Fidan’la görüşmesini iptal ederek topyekün Türkiye’ye tavır alırken, o parlamentonun sol-sosyal demokrat partilerinden oluşan bizim dost partilerimiz, kardeş partilerimiz dün Yunanistan’dan önceki Başbakanı, Türkiye’nin dostu Rahmetli İsmail Cem’imizin can dostu Sayın Papandreu’nun başkanlığında partimizi ziyaret ettiler. Kendilerine barışa yaptığı katkı için, Türk - Yunan dostluğuna geçmişte koyduğu emekler için ve bugün Türkiye demokrasisine Avrupa’nın bir bütün olarak sahip çıkmasına gösterdiği emekler için teşekkür ediyoruz. Biz Türkiye’de ana muhalefet partisiyiz. Yurtdışında Türkiye’nin partisiyiz. Dün sayın katılımcıların da teyit ettiği gibi Cumhuriyet Halk Partisi’nin Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üyeliği için 77 ülkeden 86 partinin imza attığı yerde, Türkiye’de yaşananların sandığı kaldırmak, sonuçlarını yok saymak, gelecekteki rakiplere darbe yapmak ve bunu hukuku araçsallaştırarak yapmanın Türkiye’yi Avrupa ve dünya kamuoyunda ne hale getirdiğini hep beraber gördük. Şimdi bir ezbere teslim olmamızı bekleyerek, bizi geriletecekler ya… ‘Türkiye’yi yurtdışına mı şikayet ediyorsun?’ Türban meselesinde 28 Şubat’ta yapılanları dünyaya anlatırken ya da parti kapatmakta heyet kurup bütün Avrupa’yı gezip parti kapatma davasına karşı konuşulurken ya da 15 Temmuz’un ertesi sabahı kapımızı çalıp ‘Cumhuriyet Halk Partisi, sizin yurtdışı ilişkileriniz iyi. Bu darbeyi, bu FETÖ’cüleri birlikte anlatalım’ derken Türkiye’yi yurtdışına şikayet etmeyenler, uluslararası alanda bir ülkede hak ihlalleri ve demokrasi meselesinin o ülkenin iç işi sayılmayacağı gerçeğini unutturmaya çalışıp, bizi sözde geriletmeye çalışıyorlar. Ne sokakta, ne Meclis’te, ne de dünyanın herhangi bir yerinde bu cunta iktidarının yaptığı hukuksuz darbeyi anlatmakta bir adım geri durursam namerdim, şerefsizim.”
“NE BONONA GÜVENİRLER NE YATIRIMA GELİRLER”
“Bir yandan Türkiye’ye yabancı yatırım gelsin diye çırpınan biziz. Avrupa Birliği’ne tam üyelik umudu nedir? Hukukun üstünlüğü nedir? Hukuk devletini savunmak nedir? Ama hukuk güvencesini kaldırmak nedir? Diploma iptal ediyorsun 30 yıl sonra ya. Türkiye’nin adını bilmeyenlerin adını bildiği İstanbul’un mazbatasını iptal ediyorsun ya. Seçilmiş Belediye Başkanına, Balkan Belediyeler Birliği Başkanına verilen mazbatayı hazmedemiyorsun, kumpas kurup içeriye atıyorsun. Bu ne biliyor musun? Rüyada olalım, rüyada: Dünyanın en büyük yolcu uçağı, A380 Airbus. İçinde dünyanın en zengin 600 kişisi olsun. Almaz da kargosunda dolarlar, altınlar, bütün servetleri olsun. Karar vermişler Türkiye’ye geliyorlar. Mehmet Şimşek, Erdoğan kulede bekliyor. Milleti de toplamışlar oraya. Anons yapıyorsun, ‘Dünyanın bütün yatırımları Türkiye’ye geliyor. Uçak hava sahamıza girmiştir.’ Alkış, kıyamet. A Haber’de gözyaşları. Uçak yaklaşıyor, iniş izni istiyor. İniş izni verildiğinde Tayyip Erdoğan koşuyor, pistin ışıklarını kapatıyor. Uçak pas geçiyor, Başka ülkelere gidiyor. Sonra ‘Niye ışıkları kapattın?’ diyene, ‘Bunu niye söylüyorsun?’ diyorlar. Dünyada sermaye hukuki öngörülebilirlik ister, güvence ister. Sen ana muhalefetin mazbatasını, seçilmiş belediye başkanının diplomasını sırf rakip oluyor diye dünyanın gözü önünde iptal edersen, ne bonona güvenirler, ne taahhüdüne güvenirler, ne gelip buraya herhangi bir yatırım yaparlar. Bugün artık cuntacılarla, demokratlar iki ayrı saftadır. Cuntacılar sırf iktidarları için ülkeyi yoksullaştırmayı, borçlandırmayı, perişan etmeyi göze almış, milleti sefalete sürüklemeyi göze almıştır. Demokrasinin de gelecekte zengin bir Türkiye’de ticaretiyle de emekçisinin alın terinin karşılığını almasının da hepsinin güvencesi, Atatürk’ün partisi Cumhuriyet Halk Partisi’dir.”
“BİR İFTİRAYI BİZE KONUŞTURMAK İSTEDİLER, KONUŞMADIK”
“Süreci bir de bu yönüyle kısaca hatırlayalım. 19 Mart darbesinin bir ayağı da Cumhuriyet Halk Partisi’ydi. Zaten o Pazartesi sabahına hepimiz şöyle uyanmadık mı? ‘Bu hafta İBB’ye kayyım, CHP’ye kayyım, İstanbul Barosu’na kayyım.’ Çünkü savunacak kimse kalmasın, oradaki hiyerarşi kırılsın, Cumhuriyet Halk Partisi’nin hiyerarşisi kırılsın. İBB’ye kayyımı atasınlar ve ‘Hırsızları, yolsuzları, teröristleri def ettik’ densin. Bütün kanallar bunu versin, başka ses duyulmasın. Bu vasata bu millet teslim olsun. Tam o noktada işte ayağa kalktık arkadaşlar. Bir hedef de Cumhuriyet Halk Partisi’ydi. Biz Saraçhane’de mücadele ederken, cuntacılar; bir yandan partimize kayyım atama planını beş kez deneyip yapamayanlar bir kez daha niyetlendiler. Ayrıca yalanlarla, iftiralarla bu salondaki delegelerin tertemiz iradesini karalamaya çalıştılar. Bursa’da sadece iktidarın itibar ettiği bir meczup Bursa İl Başkanımıza iftira atmıştı, hakaret etmişti. Kendisi haklı olarak bu meczup hakkında suç duyurusunda bulundu. 2023’ün Kasım’ında bu meczup cezalandırılmak yerine dosya Ankara’ya gönderildi. Dosya Ankara’da bir yıl boyunca açık. Aslında 10 günde kapatılması gereken, içinde hiçbir şey olmayan dosya açık tutuldu. Tayyip Erdoğan üç ayda bir kurultayımıza şaibe sözlerini söyledi. Bu şaibe sözlerine, Cumhuriyet Halk Partisi’nden kimse bir laf etmediğinde üç ay sonra bir daha söylüyordu. Üç ay sonra bir daha… Bir partinin kurultayına başka bir partinin atacağı iftiranın tutmayacağını herkes bilir. Dönüp de başka bir partiye, başka bir partinin atacağı iftiradan ne olacak? Bizi o tuzağa çekmeye, bu iftirayı bize konuşturmaya çalıştılar. Konuşmadık, sabrettik. Doğrusunu yaptık.”
“İŞTE BİN 300 CEP TELEFONU, VAR MI BİR TANE AYNI BAYİDEN ALINAN?”
“O günün doğrusunun konuşulmaya başlandığında ne hale geldiği görüldüğünde, kullanışlı aparatlar, yalancı şahitler, hiç CHP ile alakası olmayan tiplemelerin CHP gibi gösterilmeye başlamasıyla onlar aradıkları zemini bulmaya çalıştılar. Ancak bir yıldır sayfasını açmadıkları dosyaya ifadeye çağırmaya, peşine düşmeye başladılar. İBB’ye kayyım atatmadığımız gibi partimize de kayyım atamak isteyenlere karşı son derece dik durduk. Şöyle bir noktaya gelindi: MASAK raporu istediler, MASAK. HTS kayıtları. Bin 300 delegenin hesap hareketlerine bakıp da bize verilen bilgi; MASAK raporumuz tertemiz. Ben biliyorum ki bu salondaki herkesin alnı tertemiz, herkesin alnı tertemiz. Ama bir yandan İstanbul’daki birileri kendini Türkiye Başsavcısı sanan birileri iftiralar, hakaretler üretmeye devam ediyor. Oradan yalancı beyanları servis etmeye, yandaş kanallarda ya da sözde muhalif görünümlü ama CHP’yi tartıştırmaya talimatlı kanallarda abuk sabuk iddialar konuşuluyor. Yahu ne yalanlar atmadılar ki… Her birinize, tam bin 300 tane cep telefonu dağıtılmış. Şimdi bir şey yapacağım. Ankara’da başsavcılığın İstanbul gibi iftira odaklı değil, kanıt aradıklarını ki görevleri odur, buradan açıklıkla ifade etmem lazım. Yapılan iftiralar doğru mu diye hesap hareketlerine bakıyor. Doğru mu diye ona bakıyor. Savcıların bir görevi de lehe kanıt toplamaktır. O zaman şöyle mi yapsak yahu? Hani hep videolarda söylüyor ya dayı hoşuna gitmeyen bir şeyi söyleyen gence, Türkiye’den şikayet eden gence, şimdi bu iftirayı edenlere karşı bin 300 delegemiz, çıkarın telefonu. Çıkar telefonu göreyim, göster telefonu. Ey savcı bey biz bugün buraya sen kanıt toplayasın diye geldik. Bin 300 tane birbirinin aynısı, aynı marka, birbirinin seri numarasını takip eden bir telefonu görebiliyor musun burada? Bu salonun gelir ortalaması 60 bin lira. Milletvekilleri yükseltmese 50 bin lira. Bu telefonların her biri şu anda aynı baz istasyonuna sinyal veriyor. IMEI numarası üzerinden üretildiği gün, tarih, modem, alındığı yer belli. Bu hatta ne zamandır takıldığı belli. Bin 300 tane alın teriyle alınmış telefonun lehimize delil üretmek üzere baz istasyonunuza sinyal veriyoruz. İşte Cumhuriyet Halk Partisi budur. İşte sana bin 300 tane aynı marka telefon var mı bir tane aynı bayiden satın alınan? Teşekkür ediyorum arkadaşlar. Siz değil, size bu iftirayı atanlar yerin dibine girdiler şimdi.”
“ONLAR YÜZÜNÜ MASKELEYEN SARAY YANDAŞLARI”
“Bu salonda ortalama geliri 50 bin lira olan, alın teri ile çalışan aslan gibi delegeme, ‘Oradan, buradan şunu aldın’ yalanını atanlar, kendileri 120 bin lira maaş alıyorlar, 90 milyon liralık, eski parayla 90 trilyonluk lüks yatı gezip pazarlık yapıyorlar. Sonra da diyor ki ‘Bin 300 telefon verilmiş. İçinde soğuk cüzdan varmış. O soğuk cüzdanda da rüşvet paraları varmış.’ Bak bak bak. Kişi kendinden bilir işi. Soğuk cüzdan neymiş biliyor musunuz? Kirli para kriptoya dönüyormuş, o cüzdana yükleniyormuş. Örneğin geçmişte yaptığı bir kamu görevinde bir büyük iş adamından büyük bir parayı rüşvet olarak alan birisi, onu soğuk cüzdanla yurtdışına kaçırmayı bilir. Ey Sayın Başsavcı, bu salonda soğuk cüzdanı bilen de yok, alın teri olmadan telefon alan da yok. Ama soğuk cüzdanı kimin kullandığını biliyorum, günü gelince hesabını soracağız Allah’ın izniyle. Bir de utanmadan ‘Şikayet edenler CHP’li’ diyorlar. ‘Bizim bir suçumuz yok, CHP’liler kendileri suçluyorlar, kendileri konuşuyor’ diyorlar. Buradan söylüyorum, Erdoğan’a sesleniyorum. Bu partide öyle CHP’liler yok. Onlar CHP’li falan değil. Onlar yüzünü maskeleyen saray yandaşları, onları CHP’li diye kimse yutturamazsınız, onlar CHP’li değil. Menfaat çukuruna düşen işbirlikçiden CHP’li olmaz. Bir partinin Genel Başkanına ‘1 Nisan’da gidecek’ diyenden, 31 Mart seçimlerinde zafer değil hezimet bekleyenlerin yaptığı işleri kimse Cumhuriyet Halk Partisi’ne mal etmeye çalışmasın. Bunu yaparsan o salon ayağa kalkar, haddini bildirir sana. İşte Cumhuriyet Halk Partisi budur, budur. Bunlar 31 Mart zaferinin sahipleridir. Bunlar bu partinin onurlu, vicdanlı, cesur, kararlı evlatlarıdır. Bu evlatları kimseye karalatmam, kimsenin kendi çıkarına, ihtirasına, bu evlatları yedirmem, yedirmeyeceğim. Cumhuriyet Halk Partisi kurultayı 1919 Sivas Kongresi’dir. Mandayı, himayeyi reddetmiş, kurtuluşu örgütleme, bağımsızlığı ilan etme görevini millete veren kongredir. Bu salondaki irade, Sivas Kongresi’nin iradesidir. Bu salondaki irade, 1972’de sosyal demokrasiyi iktidara taşıyan kurultayın iradesidir. Bu kurultaydaki irade, Mustafa Kemal Atatürk’e, ‘Manda fikrini siz kabul ederseniz sizi de reddederiz’ diyebilen Tıbbiyeli Hikmet’in iradesidir. 19 Mart darbecilerine karşı direnen irade de, partisini bir avuç meczuba teslim etmeyen irade de, bu salonun iradesidir.”
“AK PARTİLİ VE MHP’Lİ SEÇMENİN VİCDANINA SESLENİYORUM”
“Biz birlik ve beraberlik içinde, kararlılıkla yolumuza devam edeceğiz. Ama AK Partili ve MHP’li seçmenlerin vicdanına seslenmek isterim. Mübarek Ramazan ayında kul hakkı yediler. Bayramda insanları ailelerinden, çocuklarından ayırdılar. 18-19 yaşında gençleri, hepimizin evlatlarını bir gün yatarı olmayan bir suçtan günlerdir hapiste tutuyorlar. Bugün hesap veremeyeceği düşünülüp kul hakkına giren darbeciler, cuntacılar mahkeme-i kübrada acaba ne yapacaklar? İktidarını sürdürmek için insanların kişisel namusuna rüşvet ve onların partisine terörle işbirliği iftirasını atmak hangi vicdanına, hangi ahlaka, hangi dine, nasıl bir dindarlığa sığar? O yüzden lütfen iftiracılarla, müfterilerle artık bundan sonra sorgulayarak, bunların attığı iftiraların muhatabının kendi evladınız, kendiniz, kendi öz vicdanınız olduğunu düşünerek lütfen hesaplaşın. Zulmün karşısında susan dilsiz şeytandır. Bugün gücü elinde bulunduranlar adaleti değil, kendi kurdukları batıl düzeni hakim kılmak istiyorlar. Hak çiğneniyor, adalet ayaklar altına alınıyor. Bugün Müslümanlar inancın şerefini, zalimin karşısında susarak değil, mazlumun yanında durarak taşıyacaklar. Zulm ile abad olanın akıbeti berbat olur. Bizim davamız makam davası değildir. Hak bâtıla galip gelene kadar mücadelemizi onurla sürdüreceğiz.”
“TÜM KARARLARA SONUNA KADAR SAYGILIYIZ”
“Buradan sözlerimin sonuna gelirken bir büyük teşekkürü Cumhur İttifakı’nın dışındaki tüm siyasi partilere yapmak durumundayım. Başta Meclis’te grubu bulunan siyasi partiler olmak üzere, Meclis’te milletvekili olan ya da olmayan, 17 siyasi parti ayrı ayrı hem Saraçhane’de hem de tüm süreçlerde olmaları gereken her yerde oldular. Genel başkanlar danışma ziyaretleri ile yaptıkları açıklamalarla üyeleri, yöneticileri miting meydanlarında omuz omuza durdular. Biraz önce Divan Başkanımızın ifade ettiği gibi kendi siyasi simgelerini omuz omuza, birbirleriyle uğraşmadan ortak hedefe, demokrasiyi kaldırıp siyasete manasız, partileri konusuz bırakmaya çalışan diktatörle mücadelede güçlerini birleştirdiler. Maltepe’de de beraberdik, Saraçhane’de de beraberdik. Bundan sonra Cumhuriyet Halk Partisi olarak Cumhurbaşkanı adayımızı, partimizin Cumhurbaşkanı adayını bu süreçte destekleyen tüm partilerin, gelecekte kendi kararlarıyla kendi tahayyülleriyle verecekleri tüm kararlara sonuna kadar saygılıyız. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak Ekrem İmamoğlu’nu, bugün en kıdemli Genel Başkanım Altan Öymen’le benim aramda kendisine koltuğu ayrılmış, onu oraya oturan iradenin 15,5 milyon dayanışma oyu ve partili oyu olduğunun bilinciyle, bütün varlığımızla sahipleniyoruz, kabulleniyoruz. Başta Ankara Büyükşehir Belediye Başkanımız Mansur Yavaş, tüm süreçlerde olağanüstü bir özveriyle, bir kardeşlik hukuku ile birlikte Ekrem Başkan’a da bu partinin geleceğe yönelik gelecek iddiasına da bir yüce gönüllülükle sahip çıkmıştır. Hem ben, hem Ekrem Başkan, hem Mansur Başkan hem tüm Büyükşehir Belediye Başkanlarımız, tüm partililer, partimizin tüm kademelerindeki yöneticiler, grubumuz, bundan sonra bu büyük hukuksuzlukla mücadele ederek, Ekrem İmamoğlu’nu önce özgürlüğüne kavuşturmak sonra seçim sandığını getirmek üzere bir büyük mücadeleyi hep beraber sürdürürken, bir yandan da Cumhurbaşkanlığı Aday Ofisimizi oluşturacağız. Bugüne kadar Cumhuriyet Halk Partisi’nin Gölge Kabinesi ile bu iktidarın yaptıklarını takip eden, eleştiren, nasıl çözeceğini ifade eden mekanizması, Cumhurbaşkanlığı İletişim Ofisi ile birlikte milletin adayı İmamoğlu’nu, Türkiye’nin ihtiyaçları, adaylık vizyonu çerçevesinde temaslarda bulunacak, oluşan toplumsal desteğin sürekliliğini sağlayacak. Milletimizin her bir ferdinin Cumhurbaşkanı Adayımız Ekrem İmamoğlu ile duygu, düşünce, beklenti, arzularını paylaşacağı mekanizmaları oluşturacak, iş ve emek dünyası, meslek odaları, STK’lar, akademi dünyasıyla toplumsal muhalefeti bir araya getirecek kapsayıcı bir sistemle, herkesin sözünün ve emeğinin karşılık bulmasını sağlayacak, ekonomiden dış politikaya, adaletten eğitime, tarımdan sanayiye, kadından gençliğe, sosyal politikalardan milli güvenlik politikalarına kadar, afet ve kalkınmaya her alanda yeni hükümet programımızın ana temalarını siyasete ve millete ulaştıracağız. Burada adayımızla birlikte süreci etkin bir şekilde partimiz, MYK’mız, Gölge Bakanlarımız ve diğer siyasi partilerle kurulacak mekanizmalar üzerinden Türkiye’ye ulaştıracak, Türkiye ile tartışacağız. Her ne kadar aday Cumhuriyet Halk Partili, evladımız, canımız kanımız olsa da diğer siyasi partilerle, diğer siyasi görüşlerle de etkileşim halinde ve esas hedefin demokrasi olduğunun, farklı görüşlerin yarışmasının, birbirimizle tartışmaların kıymetinin demokraside olduğunu, demokrasiyi ortadan kaldıran bu anlayışa karşı mücadelenin esas olduğunu bilerek hep birlikte çalışacağız. Ben bu mücadelede sağcısı-solcusu, Kürt’ü, Türk’ü, Alevisi, Sünnisi, sosyal demokratı, muhafazakar demokratı, milliyetçi demokratı, liberal demokratı, Kürt demokratıyla bu büyük mücadeleyi hep beraber vereceğimize yürekten inanıyorum. Burada seçildiğimiz gece olduğu gibi asla bir kibrin, asla ve asla buyurgan bir ifadenin, kimselere patronluk etmenin değil; adalet yürüyüşüne, demokrasi yürüyüşüne Türkiye’nin bir kez daha dirilişine, sırtındaki kenelerden, başındaki cuntadan kurtuluşuna, yeniden kuruluşuna, müreffeh, Avrupa Birliği üyesi, zengin, işsizlik sorununu çözmüş, gençlerinin dünyanın diğer ülkelerinde değil tüm dünyanın gençlerinin bu ülkede hayal kurduğu bir Türkiye’yi inşa etmenin rüyasını hep birlikte göreceğimize yürekten inanıyorum. Bu mücadelede Zafer Partisi’nin Genel Başkanı Ümit Özdağ’ın özgürlüğü de HDP’nin geçmiş Eş Genel Başkanları Sayın Demirtaş’ın, Sayın Yüksekdağ’ın özgürlükleri de Hatay’ın TİP’ten seçilmiş Milletvekili Can Atalay‘ın özgürlüğü de Kürt’üyle Türküyle tüm siyasi tutsakların özgürlüğü de mücadelemizin önündeki ilk ve en önemli hedeflerinden biridir. O yüzden bu kurultaydan demokrasiye ve adalete inanan tüm partileri, birlikte gösterdikleri dayanışmayı ve ortak mücadeleyi saygı ile selamlayarak kendilerine bir kez daha teşekkür etmek istiyorum. Gençlerin ve bizlerin hep birlikte haykırdıkları gibi ‘Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz.’”
“SAMSUN’DAN BAŞLIYORUZ”
“Dünyada otoriter popülist liderlerin nasıl geldiklerini anlatan, ülkelerine ve dünyaya ne yaptıklarını anlatan, birbirlerinden öğrendiklerini anlatan ve çağın en büyük tehdidini anlatan onlarca, yüzlerce kitap yazıldı. Ayrıca otoriter liderlerin, adı bazen ülkenin ismiyle anılan baharlarda, meydanlarda darbelerle, halk ayaklanmalarıyla gittiğini yazan kitaplar da var. Ancak bir otoriter, popülist liderin o ülkede barışçıl, sokaktan korkmayan, meydandan kaçmayan, şiddete bulaşmayan, yaratıcı fikirlerle, örneğin dayanışma sandıklarıyla, örneğin tüm üyelerle yapılan ön seçimle, örneğin gece mitingleriyle yasaklara rağmen milyonluk mitinglerle, ardından Anadolu’ya geçen milyonluk, 9 günlük tatille baltalanmak isteyen 2,2 milyonluk tarihin en büyük mitingini yapılmasıyla… Sonra her hafta bir büyük ilde… Ki ilki gelecek hafta Pazar günü Samsun’dadır. Samsun’a çıkıyoruz. Samsun’dan başlıyoruz. Büyük mitinglerle, 19 Mayıs’ta İzmir’de, İzmir tarihinin en büyük mitingiyle ve her Çarşamba akşamı İstanbul’da bir ilçede bir gece mitingiyle… Şu anda yürüttüğümüz dünya siyaset tarihinin en büyük imza kampanyasında an itibariyle 7 milyon imzadayız. Yarından itibaren bütün Türkiye’de Genel Merkezimizden koordine edilecek Call Center ile imza atmak isteyen kim varsa doğru yönlendirmelerle, Call Center’dan aradığımız 100 kişiden sorumlu bir kıdemli üyenin, ön seçimde yaptığımız ve çok başarılı olduğumuz gibi 100 üyeye, 100 gönüllüye ulaştırılacağı imza föylerinin tüm adreslere gidip, tüm Türkiye’deki insanlara imzaları için teklifte bulunulup, Türkiye’deki seçmen sayısının yarısından bir fazlasıyla Erdoğan’a dünya siyaset tarihinin en büyük gensorusu için, en büyük güvensizlik oyu için hepinizi mücadeleye, çalışmaya ve başarmaya davet ediyorum.”
“GÜN, İRADEYE SAHİP ÇIKMA GÜNÜDÜR”
“Birazdan bu salonda hepimiz, 1,5 yıl önce hepimizin bildiği ve bütün iftiraların boşa çıkarılacağı o tertemiz kurultaydaki irademizi bir kez daha ortaya koyacağız. Bugün buraya gelmekle, bu salonu doldurmakla, saat 09.30’da hazirunu tamamlayıp, 10.00’a 10 kala yerini almakla aslında nasıl disiplinli, nasıl kararlı, nasıl birlikte başarmaya inanmış bir örgütün doğru temsilcileri olduğunuzu ifade ettiniz. Şimdi hep birlikte hem Genel Başkan seçimini, ardından da Parti Meclisi seçimini yenileyeceğiz. Parti Meclisi’nde zaman zaman ‘Efendim blok liste yapacaklar. Vurup geçecekler’ gibi anlamsız, tuhaf, tüyler ürperten, bu salonun duygusunu hiç kavrayamamış tuhaf tuhaf yorumlar yapıldı. Türkiye’de yapılan ön seçimlerde sevgili Adnan Keskin çok kızmıştı önceki rekor ona aitken Manisa’da kendisine kontenjan teklif edilmişken ‘Gideceğim, ön seçime gireceğim’ deyip yüzde 86 oyla seçilmiş, ön seçimden sonra gelmiş ve Grup Başkanvekili olmuş, yönetmeye çağırıldığı kongrelerde ‘Çarşaf liste yoksa beni çağırmayın’ demiş birinin blok listeyle kimi vuruyorsun, nereye geçiyorsun? Biz elbette çarşaf listeden asla taviz vermeyeceğiz. Ayrıca kayyımı kesmek için toplandığımız burada birbirimizi kesip biçeceğimize kim inanabilir? Böyle bir duyguyu kim taşıyabilir? Biz hep birlikte bugün bazı zorunlu değişiklikler dışında sizin kurultayda sandıktan çıkan iradenizi aynen koruyarak yol yürüyoruz. Nedir o zorunlu değişiklikler? Bugün yapıldığı için altı arkadaşımızı; üç arkadaşımızın yaşları büyüdüğünden kota dışında kalmaları yüzünden, o arkadaşlarımızı korumak gerektiği yerde başka fedakarlıkların önü açıldığı için, bir arkadaşımızın İBB’de çok önemli bir görev üstleneceğinden, Gençlik Kolları Genel Başkanımızın PM üyesiyken, PM’nin doğal üyesi seçildiği, 61 yerine 62 kişiyle çalışmak için PM’de görev almadığı ama ondan boşalan yeri de bu müjdeyi buradan Divan Başkanımın, Genel Başkanlarımın huzurunda söyleyeyim. Anahtar listede göreceğiniz bir isim Cem Aydın’ın yerine gelmiştir. Cem’den boşalan yeri şu anda kendi haberi yok, Silivri’de bu programı takip eden Berkay, ‘Her şey çok güzel olacak Berkay’, her şey çok güzel olacak. Listelerde aslında çok telkin ettiğiniz gibi ‘Fedakarlık yapalım, güçlü liste olsun, başka isimlerle güçlendirilsin.’ Gün, o gün değildir, gün, o günkü iradeye sahip çıkma günüdür. Gün, buradaki delegasyonun bize emanetine sahip çıkma günüdür. Listelerde birkaç zorunlu değişiklik ve birkaç hayatın doğal akışından kaynaklı değişiklik dışında hiçbir şey görmeyeceksiniz. Ancak o listeyi, üzerine de ‘Benim haberim yok arkadaşlar yapmış, benim haberim yok İl Başkanları yapar…’ Değil arkadaşlar, her şeyden haberim var. O liste de size emanet edilen liste, geçen yapılan anahtar listede olduğu gibi üzerinde ‘Özgür Özel’in anahtar listesi’ yazacak. 52 kişiden oluşan bu anahtarımızı ve kendimi siz değerli delegelerimize emanet ediyorum.”
“İNCE ELEYİP SIK DOKUYARAK BANA EMANET ETTİNİZ”
“Bu listeyi siz geçen sefer ince eleyip sık dokuyarak bana emanet ettiniz. Bu sefer ben listeyi size, o listenin önüne değil arkasına bakarak, o listeyi kullandıktan sonra kıvırıp yandaş basının ağzına tıkmak üzere emanet ediyorum. Ağızlarına tıkmak üzere. ‘CHP bölündü, CHP’de kavga, CHP’de şu, CHP’de bu’ değil, Cumhuriyet Halk Partisi birdir, bütündür. Önceki Genel Başkanlarıyla bütündür, Grubuyla bütündür, Parti Meclisi ile, belediye başkanlarıyla, delegeleriyle bütündür. Biz birisi gibi tek adamın değil, ama biz tek bir liderin Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün partisiyiz. Buradan Erdoğan’a şu çağrıyı yapıyorum. Geçmişte milli irade dediklerinizi şimdi kirli irade ilan edip yerine kayyım atamaya kalktınız. Bu millet 1980’de asker ‘Şunu seçin’ dediğinde devlet milletin karşısına geçtiyse millet devleti yener, Kenan Evren’e göstermiştir. 15 Temmuz’da etle tırnak olduklarınız, ne istediyse verdikleriniz, aynı hedefe farklı yollardan yürüdükleriniz size darbeye kalkıştığında, önceden başta Kamer Genç hepimiz defalarca uyarmışken, tarihsel husumetimiz olan o çete, sizin şımarttığınız çete, size saldırırken demokrasinin arkasında durmayı, tanklar yürürken, uçaklar vururken kapalı Meclis’i açtırmayı, demokrasiyi savunmuş, milletle aynı safta durmuştur. 31 Mart’ta TRT’yi, Anadolu Ajansımızı bir ittifakın yayın organları haline getirirken, 31 Mart’ta valilerden il başkanı, kaymakamlardan ilçe başkanı performansı bekleyip aksini cezalandırırken, 31 Mart’ta şanlı ordumuzun neferlerini hiç gitmedikleri ve hiç gitmeyecekleri şehirlere kaydırıp orada oy kullandırtıp seçim manipülasyonu yaparken devlet milletin karşısındaydı, biz milletin yanındaydık, yine millet kazandı. Şimdi İstanbul’u helal oylarla, israf yerine hizmeti seçenlerin ya da Ankara’da Türkiye rekoru kıranların peşine düşüp onlara yargı operasyonları yaparak ve Cumhuriyet Halk Partisi’ne darbe girişiminde bulunarak ilerliyorsun, devleti kullanıyorsun, savcıları kullanıyorsun, emniyet teşkilatını kullanıyorsun, MİT’i kullanıyorsun. Ama şunu unutuyorsun. Karşında yine millet var. Saraçhane’de karşına çıkan milyonlar, Pazar günü sokağa dökülen 10 milyonlar ve 86 milyon vatandaşımız bugün büyük bir mücadelenin başlangıcına tanıklık ediyorlar. Sen ki demokrasiyi bir tren olarak görmüş, 31 Mart’ta oradan inmişsin. Bu demokrasiyi bu ülkeye getiren, bu ülkenin demokrasisini kuran, bu ülkeyi ileriye götürmekten başka hiçbir hedefi olmayan bizler, selefi özentilerle sandık düşmanlığına girişen ve halefine darbe yapan sana karşı, bu selefi darbenin karşısında sana ne halefini ne de bu milletin iradesini yedirmeyeceğiz.”
“ADAYIMIZI YANIMIZDA, SANDIĞIMIZI ÖNÜMÜZDE İSTİYORUZ”
“Cesaretin varsa, geleceksin. Eğer istiyorsan Haziran'ın ilk haftasında, en kısa takvimle. ‘Yok yetişemem’, o zaman görev sürenin yarısında, en son Kasım ayında, çıkacaksın ve adayımızla yarışacaksın. Bizler attığımız imzalarla sana dünya siyasi tarihinin en büyük güvensizlik oyunu ve tüm güvensizlik oylarının doğuracağı gibi tekrar milletin iradesine başvurmaya davet ediyorum. Sana meydan okuyoruz. Adayımızı yanımızda, sandığımızı önümüzde istiyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi korkuyu asla yanına almayanların, korkuyu 100 yıl önce bırakanların, korkuyu Kerbela’da bırakanların, Cumhuriyet Halk Partisi korkunun yerine cesareti Çanakkale’de gösterenlerin, Cumhuriyet Halk Partisi direnenlerin, teslim olmayanların, rantı paylaşmak yerine yoksulluğu paylaşarak azaltmaya çalışanların partisidir. Cumhuriyet Halk Partisi dostların, Cumhuriyet Halk Partisi canların, Cumhuriyet Halk Partisi yoldaşların, Cumhuriyet Halk Partisi hangi görüşten olursa olsun vatanına, milletine, bayrağına bağlı bütün vatandaşların partisidir. İşte bu parti milletin adayını belirlemiş ve sana meydan okumaktadır. Eğer korkmuyorsan, yiğitsen, mertsen, cesaretin varsa çık karşımıza. Millete niye güvenmiyorsun? Biz hırsızsak biz teröristsek, rüşvetçiysek, şaibeliysek millet bize niye oy versin? Milleti inandıracağını düşünüyorsan, bizi yenebileceğini düşünüyorsan biz milletten korkmuyoruz. Milletimizin önüne çıkıyoruz. Gurur duyduğumuz adayımızla, kadrolarımızla, cesaretimizle birlikte Türkiye’yi senden kurtarmaya hazırız. Salon adamı Erdoğan. Sana, bizim zorla mahkum edildiğimiz salona sıkışarak, birazdan yüz binlerle kucaklaşacağımız gerçek kurultay konuşmasını yapmadan hemen önce, bu salondan salon adamına sesleniyorum: Korkma, cesaretin varsa çık karşımıza. Seninle de cuntanla da hesaplaşacağız. Türkiye’yi bir kez daha kurtaracağız. Her birinin ilçesine gitmiş, her birini seven, sayan, geçmişteki tutumu, tavrı, sözü ne olursa olsun şu 250’ye yakın il, ilçe ziyaretinde kucaklaştığımız canım delegelerim iyi ki koştunuz, iyi ki buraya geldiniz, iyi ki partinize sahip çıktınız. Kendimi, listemizi size emanet ediyorum. Burada ortaya çıkacak birlik ve beraberlik görüntüsü, yarın akşam yandaş kanalların tasası olacak. Bizi gündemde tutup Ekrem Başkan’a yapılan haksızlıkları, adaletsizlikleri gizlemeye çalışanlara bu ülkenin gündemini, yokluğu, yoksulluğu, işsizliği, onların çaresi seçim sandığını ve adayımızı hatırlatmanın zamanı geldi. Hepinizi seviyorum, hepinize bir şey söyleyerek sözlerimi sonlandıracağım. Bu salonda geçmişte birbirini kıranlar, kırılanlar vardır. Üzülenler, üzenler vardır. Her kavganın bir haklısı, bir haksızı vardır. Bu salondaki bütün haklılardan, bütün haksızlar adına partinin Genel Başkanı olarak ben özür diliyorum. Helalleşin arkadaşlar, kucaklaşın. Kalkın, kucaklaşın. Bu partiyi yarınlara taşıyacak olan sizin bu birlikteliğiniz. Hepinizi seviyorum. Bu parti birdir, bütündür ve size emanettir. İyi ki varsınız. Yaşasın Cumhuriyet, yaşasın onun kurucusu Cumhuriyet Halk Partisi, var olsun Mustafa Kemal Atatürk’ün partisi. Eninde sonunda biz başaracağız, siz başaracaksınız. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sağ olun, var olun.”