Yılın son yazısında 2025’i değerlendirmek istedim.
Enflasyonun istediğimiz oranda olmasa da düşeceğini göreceğiz. Bunu olumlu bir cümle olarak görmenizi istemem zira uygulanan dezenflasyon programı toplumsal maliyeti eşit dağıtmayan, talebi ve kuru baskılamak dışında ekonominin akut sorunlarına çözüm üretmeyen bir nitelik taşıyor.
Yeni biten bütçe görüşmelerinde vergi yükünün adil dağıtılmayacağını, vergi harcamaları konusunda istenen disiplinin sağlanmayacağını, ticaret, sanayi ve tarım alanında reform özelliği taşıyan politikaların hayata geçirilmeyeceğini gördük. Bu yüzden de 2025 yılında enflasyon düşer ama istediğimiz oranda düşmez.
Reel faizlerin pozitif ve cazip olacağı bir yıl görülecek
TCMB, politika faizini de enflasyonda düşme doğrultusunda düşürecektir. Yani reel faizlerin pozitif ve cazip olacağı bir yıl göreceğiz. Türkiye gibi başını yüksek enflasyonun çektiği ekonomik belirsizliklerden dolayı risk primi yüksek bir ekonomide bundan daha doğal bir şey yok. Bu duruma iş dünyası tepki göstermekte haksız.
Önceki dönemde negatif reel faizlerin konforuna alıştıkları ve kısa dönemde oldukça büyük faydalar sağladıkları için o yalancı baharın bitmesini istemiyorlar. Oysa toplum olarak ağır bir fatura ödediğimiz bu dönemin en büyük sorumlusu önceki dönemde izlenen yanlış politikalar. Üstelik bu faturanın önemli bir kesiminin de ücretlilere çıktığını düşünecek olursa iş dünyasının çok da şikayet etmemesi gerektiğini söyleyebiliriz.
Döviz kurunun bir süre daha baskılandığını göreceğiz. Cazip faizler TCMB’nin rezerv biriktirmesini ve maliyet enflasyonunu kontrol altında tutmasını sağlıyor. Önceki yazılarımda “carry trade” riskine karşı uyarılarda bulunduğum için bu politikanın yaratacağı riskleri tekrarlamaya gerek yok. Türkiye, bir süre daha düşük bir kur riski alarak dolar bazında çok yüksek faizlerin elde edileceği bir yapıda olacak. Döviz kuru konusunda sevgili meslektaşım Prof. Dr. Hakan Kara’nın Big Mac endeksinde Türkiye’nin başını alıp gitmesini örnek göstererek yaptığı uyarı oldukça önemli.
Suriye birçok sektör için cazip pazar olacak
Önümüzdeki dönemde Suriye’nin yapı malzemeleri başta olmak üzere birçok sektör için cazip bir pazar olacağını söyleyebiliriz. Hisse senedi piyasasında çimento gibi sektörlerde faaliyet gösteren şirketlerin son bir aydaki hareketlerine bakınca piyasadaki Suriye beklentisini anlıyorsunuz. Bununla beraber toplam ihracatımızda önemli bir artış beklemiyorum.
2025 te büyümenin hissedilmediği bir yıl olacak
Büyüme tarafında ise geçen hafta kullandığım cümleyi tekrarlamak istiyorum. Büyümenin hissedilmediği bir dönem yaşıyoruz. 2025 yılında da bu durumda bir değişiklik göreceğimizi sanmıyorum. Çalışanların ücretlerinin baskılandığı bir dönemde özellikle üst orta gelirli beyaz yakalıların tüketim alışkanlıklarını devam ettirmek için daha da fazla borçlanacaklarını öngörüyorum. Bence 2025 yılı hane halkı borçlarının önemli ölçüde arttığı bir dönem olacak. Hizmet sektöründeki fiyatlarda ataletin devam etmesi bu durumu daha da körükleyecek.
2025 için çizdiğim bu tablo ekonomimizdeki iki önemli uyumsuzluğu daha da gün yüzüne çıkaracak. İlk uyumsuzluk ekonomik daralma yaşadığımız bir dönemde kişi başı milli gelirimizdeki artış. Döviz kuru da böyle seyrederse resesyon yaşadığımız ve ücretlerin baskılandığı bu dönemde yüksek gelirli ülkeler grubuna gireceğiz!
Oysa ülkede şanslı bir azınlık dışında kimse yüksek gelirli bir ülkenin vatandaşı gibi yaşamıyor. Şöyle özetleyelim: Bu ülkede insanların üçte biri çalışıyor ve bu çalışanların yarısı da açlık sınırı civarında bir ücret alıyor. Nüfusun beşte biri emekli ve emeklilerin de dörtte üçü açlık sınırı ya da altında bir maaş alıyor. Yukarıda bahsettiğim gibi hissedilmeyen bir zenginlik içindeyiz. Bu durum, iktisadi ve toplumsal problemleri beraberinde getiren ciddi bir uyumsuzluk. Özellikle üst orta gelirli beyaz yaka çalışanlarda bu durumun yarattığı olumsuzlukları görmek mümkün.
İkinci uyumsuzluk da üretim yapımızla ilgili. Türkiye’nin mevcut üretim deseni kişi başı milli gelirimizle uyumlu değil. Bu yüzden de reel sektör kişi başı milli gelirin 15.000 dolara çıkmasının beklendiği bir dönemde ne iç talepten mutlu ne de ücretlerden. Yani reel sektörümüz yüksek gelirli bir ülke olmaya hazır değil desek yanlış söylemiş olmayız.
Yukarıda bahsettiğim uyumsuzluklar ve beraberinde gelen olumsuz ruh hali ne çalışanların ne de reel sektörün hatası. Kendi içinde çelişen bir ekonomik programımız var. Temel problem burada.