CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, TBMM CHP GRUP TOPLANTISINDA KONUŞTU (11 ŞUBAT 2020)

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun TBMM CHP Grup Toplantısında yaptığı konuşma şöyle:

Haber Tarihi: 11.02.2020



Efendim, hepiniz hoş geldiniz. Bizleri televizyonları başında izleyen saygıdeğer yurttaşlarıma da Cumhuriyet Halk Partisi Grubundan gönül dolusu selamlarımızı ve saygılarımızı gönderiyoruz.

Değerli arkadaşlarım, gündemimiz bir hayli yoğun aslında.

5 MADDELİK YOL HARİTASINA LÜTFEN UYUNUZ

İdlib’den şehitlerimiz geldi. Piyade Uzman Onbaşı Davut Özcan, Piyade Uzman Onbaşı İbrahim Albayrak, Piyade Uzman Onbaşı Enes Alper, Piyade Uzman Onbaşı İbrahim Halil Açıkgöz, Piyade Uzman Onbaşı Fatih Saylak… Allah’tan rahmet diliyoruz; onlar bizim onurumuz, onlar bizim gururumuz, onlar bu güzel vatanda hepimiz rahat yaşayalım diye canlarını feda eden insanlar… Önce ailelerine, yakınlarına, sevenlerine ve bütün milletimize başsağlığı diliyorum.

Son iki haftada 13 şehidimiz oldu. Suriye konusunda geçen salı günü 5 madde halinde bir yol haritası çizmiş ve bunu kamuoyuyla paylaşmıştım. Devleti yönetenlerden istirham ediyorum, bir daha söylüyorum, devleti yönetenlerden istirham ediyorum, yeni şehitlerimiz gelmesin. Ölenler bizim insanlarımız, Suriye’nin toprak bütünlüğünü biz de savunuyoruz, dolayısıyla 5 maddelik yol haritasına lütfen uyunuz. Hiçbir komşumuzla kavga etmek istemiyoruz. Hele hele vekâlet savaşının maşası konumuna gelmek istemiyoruz, olmasın istiyoruz. Egemen güçlerin Ortadoğu’daki taşeronluğuna Türkiye soyunmamalıdır, bedelini bizim asker ödememelidir, bunu söylüyorum.

SÖZÜM SÖZ

Geçen hafta söylemiştim, mavi berelilerin sorunları var. Yani astsubaylarımızın sorunları var. Şöyle diyorlar: “Aynı mevzide, aynı patikada görevde, nöbette, tatbikatta, operasyonda, karada, denizde, havada, savaş gemilerinde, mühimmatla 3-4’lü ranzalarda birlikte aynı şartlarda yattığımızı ve karargah ve kışlalarda birçok subay ve üstsubay görevlerini icra ettiğimizi unutanlara sizin desteğinizle tekrar hatırlatabileceğimizi ümit ediyoruz. Sorunlarımıza duyarsız kalınması, yoksulluk sınırının iki kat altında emekli maaşı alıyor olmak, üstlere emekli maaşı bağlama oranı yüzde 70-85’ken bizlere yüzde 40-55 olması gönlümüzü çok incitiyor, ağrımıza gidiyor.” Ve devam ediyorlar: “Bizler siyasileri sadece şehit merasimlerinde değil, ekonomik, sosyal, hukuksal sorunlarımız olduğunda da yanımızda görmek istiyoruz. Ancak görüyoruz ki; her defasında, üstelik sözler ve ‘hayırlı olsun’ denilen sorunlarımıza bile insani hassasiyet göremiyoruz. Türk silahlı kuvvetlerinin omurgası bizler ayrıcalık ve imtiyaz değil, sadece adalet istiyoruz” diyorlar ve şöyle küçük bir de kitapçığı bana verdiler, “Verilen Sözler Nedir, Gelinen Nokta Nedir?” Hemen baştan okuyayım:

14 Mayıs 2012 Genelkurmay Başkanlığının bilgi notu: “Yarbay ve daha üst subaylara verilen görev tazminatının 1. dereceye yükselmesi, yükselmiş görevdeki ve emekli astsubaylara da 385 TL verilmesi hususu yetkili makamlara teklif edilmiştir.” Genelkurmay diyor ki, talebinizi yetkili makamlara aktardık.

Milli Savunma Bakanı 11 Ocak 2013’te diyor ki: “Sizin sorunlarınıza çözüm için çalışmalara başlamış bulunuyoruz” 2013, 2020… Nasıl bir çalışmaysa bir türlü sonu gelmiyor.

15 Aralık 2013 Orgeneral Sayın Yaşar Güler: “Tazminat talepleri, onun da muhatabı biz değiliz.” Yani onları haklı görüyorum diyor, ama onların tazminat talepleri muhatabı biz değiliz. Hükümet yapmayalım demiyor, onlara yaparsak herkes ister diyor.

Hayır kardeşim! Dağda, bayırda, çölde çarpışan, mücadele eden, ranzada yatan sadece ve sadece bizim askerlerimiz, ver onlara kardeşim, kimse talepte bulunmaz.

2016, hükümetin eylem planı: “Astsubay emeklileriyle ilgili sorun giderilecek…” Eylem başlangıç tarihi, bitiş tarihleri; başlangıç 21 Aralık 2015, bitiş 21 Aralık 2016… 2015 de bitti, 16 da bitti, hükümet de bitti, her şey bitti, gerçekleşmedi.

Erdoğan, 8 Haziran 2018’de “astsubaylara müjde vermek isterim” diyor ve cümleye böyle başlıyor, sonunda da “hayırlı olsun ve bu müjdeyi gerçekleştireceğim” diyor. Ne zaman? 8 Haziran 2018.

Arkadan Sayın Hulusi Akar’ın açıklaması var: “Astsubayların talebi haklıdır, takipçisiyiz” diyor.

Erdoğan 17 Ocak 2020: “CHP gibi vaat yağmuruna tutup seçim sonrası unutanlardan olmadık” diyor.

Seçim sonrası değil ya, yıllardır unuttun, yıllardır sömürdün, yıllardır vaat verdin, yıllardır gereğini yapmadın! Ama benim size sözüm söz, Cumhuriyet Halk Partisinin iktidarında öncelikle sizin sorununuzu çözeceğiz. Bir yere yazın, grup toplantısının tarihini de yazın, göreceksiniz bütün bu sorunlar çözülecek.

SENİN KARNIN TOK BİLİYORUZ

Değerli arkadaşlarım, işsizlerimiz var. En son Hatay’da valilik binasının önünde bir insanımız üzerine benzin dökerek kendisini yaktı. Yakmadan önce “çocuklarım aç, iş istiyorum, anlıyor musunuz” diyor. Bir baba için çocuklarının aç olmasının ne olduğunu saray sosyetesi biliyor mu acaba? Bütün işsizlere ve onların ailelerine sesleniyorum, bütün annelere sesleniyorum: Bir baba kendi çocuğuna yiyecek bir şeyler götüremezse, aylardır işsizlik çekiyorsa, ailede huzur kalmamışsa ve tek çare olarak “ben kendimi yakayım da bari bütün dünya duysun” diyorsa, oturup hepimizin bir vicdan muhasebesi yapması lazım. Beni üzen ne, biliyor musunuz? Bu acı olayı dahi istismar edip bir vicdansızlığın altına bir kadının imza atmış olmasıdır. Kişi kendisini yakıyor, işsizlik ve açlık nedeniyle yakıyor. Ak Partili Ağrı Belediye Meclis üyesi: “Böyle ucuz siyasi manevraları millet yemez” diyor. İnsan öldü gitti. Yuh olsun diyeceğim de hafif kaçıyor, ne söylememi istersiniz? Bunlarda vicdan var mı Allah aşkına, bunlarda ahlâk var mı, bunlarda din, iman var mı? Kişi işsiz, yıllardır işsiz, aylardır işsiz, “bayramda çocuğuma Cola’yı, borç alarak çocuğuma Cola aldım” diyor. Sen hâlâ bunu siyasi manevra olarak görüyorsun. Milyonlarca gencimiz işsiz, milyonlar! Senin karnın tok biliyoruz, köşeyi döndün biliyoruz, her türlü istismarı yapıyorsun biliyoruz, bari ahlaksızlık yapma!

FETÖ’NÜN SİYASİ AYAĞI: 20 SORU - 20 CEVAP

Değerli arkadaşlarım, burada “FETÖ’nün siyasi ayağını açıklayacağım” dedim. Aslında hepinizin bildiği konular, ama bir tarihsel süreç içinde Bilal’e anlatır gibi anlatacağım, bütün televizyonların başındaki vatandaşlar lütfen dikkatle dinlesinler. Kim bu siyasi ayak, kim bu adam? FETÖ’yü bu kadar güçlendirenler kimlerdir?

20 soru - 20 cevap, ama önce Cumhurbaşkanlığının bir yayını var: OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonu Faaliyet Raporu 2018’de yayınlandı. Faaliyet raporundan iki cümle, FETÖ’yle ilgili olarak şöyle diyor: “Devletin tüm kılcal damarlarına sızdılar. Yine devletin tüm kamu kurumlarını, sonra da devleti ele geçirmeye çalıştılar.” Amaçları devletin tüm kamu kurumlarına sızıp, sonra da devleti ele geçirmek, rapor bu cümleleri içeriyor.

Birinci sorumuz şu: Bir terör örgütü devletin tüm kılcal damalarına nasıl sızar? Bu soru önemli, Cumhurbaşkanlığına bağlı bir birimin raporu diyor ki: “FETÖ Terör Örgütü devletin bütün kılcal damarlarına sızıyor. Bunların amacı devleti ele geçirmektir” O zaman birinci sorumuz:

1. FETÖ Terör Örgütünün elemanlarını devletin tüm kılcal damarlarına kim, nasıl yerleştirdi?

Örneğin, polise, İçişleri Bakanlığına, valilikler, kaymakamlıklar, hakimler, savcılar, generaller, paşalar buralara nasıl yerleştiler? Buraya terör örgütünün elamanlarını yerleştirenlere FETÖ’nün siyasi ayağı diyoruz. Terörün elemanlarını devletin en hassas birimlerine yerleştiren iradeye FETÖ’nün siyasi ayağı diyoruz. Bir daha söylüyorum, devletin en mahrem birimlerine, en önemli birimlerine, FETÖ’nün elemanlarını yerleştirenlere FETÖ’nün siyasi ayağı diyoruz.

2. Bunu neden söylüyorum? Çünkü bu yetkiyi ancak belli kişi ve kurumlar kullanabilir. Bir yere eleman alma, bir yere kişi atama yetkisi herkesin elinde olan bir yetki değildir. Bu yetkiyi ancak belli kişiler ve kurumlar kullanabilirler. O nedenle soruyorum, o nedenle söylüyorum; devletin kılcal damarlarına, en hassas noktalarına FETÖ’nün elemanlarını yerleştiren kişiye FETÖ’nün siyasi ayağı denilir. Bu kadar açık, bu kadar net, aksini hiçbir Allah’ın kulu tek cümle kullanamaz.

Örnek, bir esnafı düşünün, devlete FETÖ’nün valisini tayin edebilir mi? Hayır. Bir çiftçiyi düşünün, devlete FETÖ’nün müsteşarını tayin edebilir mi? Hayır. Bir sanayici düşünün, devlete FETÖ’nün hakimini tayin ettirebilir mi? Ettirebilir, ama edemez, yetkisi yoktur. Bir sivil toplum örgütünü düşünün, bir üniversiteye FETÖ’cü bir dekan, bir rektör atayabilir mi? Atayamaz. Bunların böyle bir yetkileri yoktur.

3. Peki, bu yetkileri, yani devletin içine FETÖ’nün elemanlarını yerleştirme yetkisini parlamentoda olan muhalefete ait partiler kullanabilir mi? Yani CHP, İyi Parti, HDP, MHP, Saadet Partisi, bunlar yerleştirebilir mi?

Hayır, bunlar da yerleştiremez, bunların da böyle bir yetkisi yok. Onlar ancak eleştirirler yaptığınız yanlıştır diye. Cumhuriyet Halk Partisinin yıllardır yaptığı gibi, “FETÖ’nün elemanlarını yerleştiriyorsunuz, yapmayın yazıktır, günahtır” diyoruz. Araştırma önergesi veriyoruz, reddediyorsunuz, başka şeyler yapıyoruz, kızıyorsunuz. Çıkıyorsunuz, güzellemeler düzüyorsunuz Meclis kürsüsünden. Biz bunları yaptık.

4. İktidardaki parti madem ki bütün bu atamaları yapma konusunda tek yetkili - yasalara göre ve Anayasaya göre tek yetkili olan iktidardaki parti - iktidardaki parti terör örgütü üyelerini devletin kılcal damarlarına yerleştirirken “efendim, ben bunların dürüst olduğunu sanıyordum, ben bunların devletin kılcal damarlarına yerleşirken devlete ihanet etmeyeceklerini düşünüyordum, benim buradan bilgim yoktu” diyebilir mi?

Önemli bir sorudur. Terör örgütü üyelerini; devletin valisi, kaymakamı, paşası, rektörü, emniyet müdürü her alanda yerleştiriyorsunuz. Ben bunların terör örgütü üyesi olduğunu bilmiyordum diyebilir mi? Sağlıklı işleyen bir devlette, liyakatin esas olduğu bir devlette bütün terör örgütlerini devletin istihbarat örgütleri izlerler. Hiçbir yönetici de, hele hele devleti yöneten hiçbir yönetici de benim haberim yoktur diyemez. Neden izlerler? Daha önceki grup toplantılarında da söyledim, devlet bakidir. Siyasi, devleti yöneten siyasi iktidarsa geçicidir. Devletin süresi yoktur, ama devleti yöneten iktidar partisinin süresi vardır. 5 yıldır, 5 yıl sonra gidilir, kazanılırsa bir 5 yıl sonra, kazanamazsa bir başkası gelir. Devleti baki kılan devletteki liyakat sistemidir. Devletin bürokrasisi devletin hafızasıdır. Dolayısıyla her türlü istihbarat bilgisi devletin arşivinde vardır, devleti yöneten siyasi otoriteye bu istihbarat bilgileri belli dönem ve belli zaman aralıklarıyla bildirilir.

5. FETÖ’nün faaliyetleri devlet tarafından izleniyor muydu?

Bu da önemli bir soru, devlette liyakat varsa izlenmesi lazım. Cevabı çok açık: Evet, izleniyordu. Eskiden beri izleniyordu. Benim bildiğim son rapor 3 Nisan 1991 tarihli MİT raporu, Fethullah Gülen hareketinin CIA’yle ilişkilerini o raporda yazmışlar ve dönemin iktidarına da sunmuşlar. Dikkatinizi çekerim, Fethullah Gülen hareketinin CIA’yle olan bağlantısını 1991 yılında bu ülkenin namuslu bürokratları saptamış ve rapor haline dönüştürmüşlerdir.

6. Sadece 91 yılında mı, 1991 yılında mı Milli İstihbarat Teşkilatı rapor düzenledi?

Hayır, FETÖ’yü düzenli izlemiştir. Bir MİT müsteşarının, Sayın Şenkal Atasagun’un bir gazeteciye 1 Ekim 1999’da yaptığı açıklamayı -FETÖ’yle ilgili olarak diyor ki- aynen okuyorum: “Milli Eğitimle gençliği, İçişleriyle devlet içinde kadrolaşmayı, adaletle kendilerine yönelik bir durum olursa bunu önlemeyi, sanayide de parayı kontrol etmeyi hedefliyorlar.” Milli İstihbarat Teşkilatı müsteşarının yaptığı açıklama, bütün bunların sonunda devletin pek çok kademesinde yer almışlardır. Değerli arkadaşlarım, bu 1999’da yapılan açıklamadır.

7. FETÖ’yle ilgili istihbaratı sadece MİT mi topluyordu? Devletin diğer istihbarat birimleri FETÖ’yle ilgili istihbarat toplamıyor muydu?

Hayır, emniyet istihbarat da, jandarma istihbarat da, Milli İstihbarat Teşkilatı da FETÖ’yle ilgili istihbaratı düzenli topluyordu.

8. Milli Güvenlik Kurulu “FETÖ’yle mücadele edilmeli, gerekli önlemler alınmalıdır” diye bir karar aldı mı?

En son yukarıya çıkacağım, Genelkurmay Başkanının, MİT Müsteşarının, İçişleri Bakanlığının, Başbakanın, yani devletin en önemli, en hassas birimlerinin oluşturduğu Milli Güvenlik Kurulunda bu olay oturulup tartışıldı, konuşuldu mu? FETÖ’nün bir terör örgütü olduğuna dair bir tespit yapıldı mı? Evet, yapıldı. 25 Ağustos 2004 tarihinde 481 sayılı karar, o kararın başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’dır değerli arkadaşlar, bu da Milli Güvenlik Kurulunun kararıdır. Kararı okuyorum. Milli Güvenlik Kurulu kararı devlette nelerin yapılması gerektiğini anlatan bir karar, önlem alınmasını isteyen bir karar. “FETÖ devletin bütün kılcal damarlarına sızıyor, önlem alın, bakın devlet elden çıkacak” diye söylenen bir karar şöyle: “Fethullah Gülen konusu gündeme gelmiş, yurtiçi ve yurtdışı faaliyetlerine karşı bir eylem planı hazırlanması uygun görülmüş ve bu konuda tavsiye kararının hükümete bildirilmesine karar verilmiştir.”

Türkiye Cumhuriyeti’nin bekasını koruyan, geleceğini koruyan, hangi siyasi parti olursa olsun bu ülkenin çıkarları için çalışmayı önceleyen en hassas kurum olan Milli Güvenlik Kurulu karar alıyor: Gülen hareketi tehlikelidir, derhal içerideki ve dışarıdaki faaliyetleriyle ilgili önlem alın. Kime bildiriyor? Hükümete. Neden? Yürütme organı da orası, bakanlar orada, genel müdürler orada, müsteşarlar orada, bütün bu yürütme organına bunun duyurulması isteniyor.

9. Milli Güvenlik Kurulu kararına karşı dönemin hükümeti ne yapmıştır, gerekli önlemi almış mıdır?

Dönemin hükümeti başında Erdoğan vardı. Dönemin hükümeti Milli Güvenlik Kurulu kararı geldi, kendisi de orada, altına da basmış imzayı “her türlü önlemi alacağız” diye, ne yaptı? Dönemin müsteşarının yazdığı kitaptan size okuyorum. O dönemin Erdoğan’ın müsteşarı olan arkadaşın, yani Başbakanlık Müsteşarının 4 maddesini okuyorum:

I. Tavsiye kararı Başbakanlığa bildirildikten sonra, yani Milli Güvenlik Kurulu kararı Başbakanlığa bildirildikten sonra konuyu Başbakanımıza, yani Erdoğan’a açtım ve gelen yazıyı dosyasına kaldırmaya karar verdik.

II. Bu karar metni, yani Milli Güvenlik Kurulunun karar metni Bakanlar Kurulunda imzaya açılmadı ve hakkında hiçbir işlem yapılmadı. Karar Bakanlar Kurulunda imzaya açılmıyor ve hiçbir işlem yapılmıyor.

III. Konudan Milli Güvenlik Kurulu Toplantısına katılan Bakanlar dışında kimsenin haberi olmadı ve onları endişeye sevk edecek bir sonucun doğmamasına özen gösterildi. Milli Güvenlik Kurulu böyle bir karar aldı, falan kimsenin haberi olmasın, hiç kimseye haber verilmedi.

IV. Bütün toplumsal ve siyasi riski hükümet adına Sayın Başbakan üstlendi.

FETÖ’nün siyasi ayağı kim, kim siyasi ayağı? Vicdanı olan herkese söylüyorum, 15 Temmuz’da şehit olanlar adına soruyorum, 15 Temmuz’da gazi olanlar adına soruyorum, bu memleketi sevenler adına soruyorum: FETÖ’nün siyasi ayağı kim? Ben biliyorum neler söyleyeceğini, nasıl bağıracağını da biliyorum. Çok bağırdığı zaman benim geri adım atacağımı sanıyor. İstediğin kadar bağır, istiyorsan borazan da al, ben bu millete doğruları sonuna kadar söyleyeceğim.

Bakın, bir şey daha, Erdoğan 2016 yılında ne diyor? 3 Ağustos 2016’da ayakları biraz yere basmış. Dedi ki: “Bir ortak yanımız vardı, FETÖ Terör Örgütüyle bir ortak yanımız vardı. Aynı menzile giden farklı yollardan biri olarak gördüğümüz bu yapının bambaşka niyetlerinin, sinsi planlarının örtüsü olduğunu görmedik, göremedik” Millete yalan söylüyor. Ya 2004 yılında sana söylediler, altına bastın imzayı, bir Başbakan düşünün, imzasını inkâr ediyor. Milli Güvenlik Kurulu kararını inkâr ediyor ve bu, bu milletin bekası için çalışacak. Bu kişi biliyorsunuz büyük Ortadoğu projesinin eş başkanıdır. Bu kişinin Türkiye’nin bekası diye bir sorunu yoktur. Bu kadar açık ve net söylüyorum. 12 yıl önce önüne konulur Milli Güvenlik kararı, bakarsın, önlem alın diye karar alırsınız, sonra hiçbir şey yapmazsınız.

10. Milli Güvenlik Kurumunun bu kararına rağmen FETÖ devletin kılcal damarlarına sızmaya başladı mı ya da sızmaya devam etti mi? Sızma diyorum, ama aslında yerleştirme, yani FETÖ’nün elemanları devletin kılcal damarlarına, etkin yerlerine yerleştirilmeye devam etti mi?

Evet, bu güzelim ülkeye ihanet etmeye devam ettiler. Devletin en kritik kurumlarına, en hassas kurumlarına FETÖ’nün elemanlarını bir bir yerleştirmeye devam ettiler. İçişleri Bakanlığı, emniyete, polise, orduya, Maliye Bakanlığına, Sayıştay’a, TÜBİTAK’a, Milli İstihbarat Teşkilatına, YÖK’e, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığına, Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezine ve bu merkezden soruların çalınıp FETÖ’nün elemanlarına verilmesine ve bunun bilindiği halde görülmemesine, savcı iddianame hazırlamak isterken savcının susturulmasına ve iddianame hazırlanmamasına… Bütün bunların tamamı aşama aşama gerçekleşti.

11. FETÖ’nün yürütme organının yetkilerini aşan talepleri nasıl yerine getirildi?

Bu da önemli bir soru, şimdi yürütme organı nedir? Vali tayin eder, emniyet müdürü tayin eder, kaymakam tayin eder, paşayı tayin eder, müsteşarı tayin eder, bütün bunları yapar. Yetkisi vardır bütün bunlarda, ama belli konular var ki FETÖ’nün talepleri yürütme organı bunu yerine getiremiyor. O zaman ne yapmam lazım diyor? O zaman yasa çıkararak yetki almam lazım diyor ve FETÖ’nün talepleri için parlamentoyu araç olarak kullanmam gerekir diyor. Önemli bir tespit, Türkiye Büyük Millet Meclisi FETÖ’nün taleplerini yerine getirmek için araç olarak kullanıldı. Yasayla teker teker değil, kitleler halinde atamaların yapılmasının yolu açıldı. Bir daha söylüyorum, yasayla birer birer değil, kitleler halinde FETÖ unsurlarının devletin kılcal damarlarına yerleştirilmesine imkân sağlandı. 6110 sayılı Kanunla Yargıtaya ve Danıştaya hâkim tayin edildi. Yargıtaya 160, Danıştaya 51 FETÖ’cü tayin edildi. Ben bu kürsüden “Yargıtaya 160 militan atadınız” diye eleştirmiştim. Kıyamet kopmuştu “nasıl hakimlere militan dersin” diye, onların çoğu şimdi hapiste, bir kısmı da kaçak. Kim haklı? Biz haklıyız.

Bazen daha geniş bir yetki alıyorlar. Kanun hükmünde kararname alıyorlar Meclise, FETÖ’nün talepleri mi var? Pensilvanya’dan haber geldi. Milletvekillerini gönderdik, geldiler, bakanlar gitti geldiler, selam gönderiyorlar şu talebi de yapın diye, o talep de yapılıyor. Kanun hükmünde kararname yetkisi aldılar değerli arkadaşlarım. Bakınız, devlette liyakatten söz etmiştim. Bir kişinin Danıştayda, bir kişinin Yargıtayda, bir kişinin Anayasa Mahkemesi üyesi olması için belli bir süre o görevi yapması lazım, yani işinde pişmesi lazım, yani bilgisini, becerisini arttırması lazım. Kanun hükmünde kararname yetkisi aldılar. Danıştay başkanı ve başsavcı için 8 yıl Danıştay üyeliği yapmak şartını 4 yıla indirdiler. Çünkü altta FETÖ’cüler bekliyordu, onları getirecekler. Danıştay başkan vekili ve daire başkanlığı için 6 yıllık süreyi 3 yıla indirdiler kanun hükmünde kararnameyle, Yargıtay başkanı ve başsavcı seçilmek için 8 yıllık Yargıtay üyeliği süresini 4 yıla indirdiler. Yargıtay başkan vekili ve daire başkanı için 6 yıl Yargıtay üyeliği süresini 3 yıla indirdiler. Hakimlik sınavına girmeyi de 35’ten 45’e çıkardılar. Kendi adamlarını alacaklar ve yerleştirecekler. Böylece kitle atamasıyla yargı tümüyle FETÖ’nün kontrolüne geçti. Yapan kim? Allah aşkına, bunu yapan kim, bu kanunu Meclise getiren kim, hangi Başbakanın imzası var?

Sormak isterim, Erdoğan ve Ak Partiye destek veren partinin liderine de sormak isterim. Bunları ben görüyorum da sen mi görmüyorsun? Bir insanın en temel özelliği ülkesine koşulsuz bağlı olmasıdır. Ülkeye bağlılığı başka bir partinin üzerinden yapıyorsanız kusura bakmayın, sizin milliyetçiliğiniz her ortamda tartışılır. Bu kavgaların tamamını biz verdik arkadaşlar, bu yasalar çıkarken bu kavgaların tamamını bu parti verdi.

12. Toplu FETÖ’cü yerleştirme sadece Yargıtay ve Danıştayda mı oldu?

Hayır, orduda da oldu. Üstelik 17-25 büyük rüşvet olayından sonra oldu. Bakın, bu konuda hiçbir yorum yapmayacağım, sadece size bununla ilgili Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının hazırladığı bir iddianameden bir bölüm okuyacağım. Benim değil, bir iddianameden bir bölüm okuyacağım: “Örgüt -yani FETÖ- ayrıca Türk Silahlı Kuvvetleri komuta kademesinin tamamını mümkün olan en kısa sürede ele geçirmek maksadıyla generalliğe terfi için albaylıkta bekleme süresini 4 yıla indirerek henüz şûra sırası gelmeyen mensuplarını terfi havuzuna dahil etmiştir. Diğer yandan generallikte rütbe bekleme süresi 4 yıldan 3 yıla indirilerek kendisine müzahir olmayan -yani sempati duymayan, yani yandaşı olmayan- generalleri daha kısa sürede Türk Silahlı Kuvvetleri dışına çıkarmaya çalışmıştır. Son olarak kendisine müzahir elemanların az bulunduğu 1988 ve daha önceki yıllarda mezun olmuş subayları Türk Silahlı Kuvvetlerinden tasfiye etmek için 3 devreyi birden toplu olarak emekli edecek ve hizmet süresini 28 yıla indirecek kanuni düzenlemeleri siyasi otoriteye yaptırabilmiştir.”

Ben demiyorum, bunları ben biliyorum, savcı diyor, bu devletin savcısı diyor. “Siyasi otoriteye yaptırabilmiştir.” O siyasi otorite işte FETÖ’nün siyasi ayağıdır. Onun başındaki kişi de FETÖ’nün siyasi ayağıdır.