Ankara’da, tam da Beştepe civarında bir meteor yağmuru gözleniyor! Gerçeğin taşları Saray’a, hatta doğrudan Erdoğan’ın başına düşü düşüveriyor.
Bakınız, 13 yıl sonra Irak gezisi. Yandaş medya boşuna geziye “tarihi” yakıştırması yapmıyor! 13 yıl… Bildiğiniz tarih zaten.
İktidar yanlısı -öyle olduğu için komik olma şansını toptan kaybeden- komedi dergileri, bir vakitler Kerkük’ü falan ilhak etmeye doyamazdı. 82. ilimiz olacaktı Kerkük. Onlar komiklik yapar gibi yaparken, kimileri de ciddi ciddi Kerkük üzerinde hakkımız olduğunu yazardı.
Köprülerin altından malum sular akıp gittikten nice sonra Erdoğan ve ekibi kendine geldi. Bu son ziyaret vesilesiyle, Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin Irak’ın federal bir parçası olduğunu idrak etti.
*. *. *
“Hastane devrimi” sonra..
Orada da gerçek taşları nihayet kafalarına düştü.
Yerel seçimler öncesinde Sağlık Bakanı “şehir ve devlet hastanelerinde randevu işlemini gözden geçireceklerini” söyledi. Sağlık sistemini perişan ettiklerini söylemedi elbette. Ama o cümlesi tek başına itiraf gibiydi.
Nitekim seçim sonrası AKP yöneticileri, bakanlar, baş danışmanlar falan muhasebe masasına oturduğunda ilk konuşulanlardan biri buydu.
Öğrendik ki Erdoğan durumu (GERÇEĞİ DEMEK İSTİYORLAR) öğrenince bir kızmış bir kızmış. “Sonra konuşacağız bunları” demiş.
Biz de bu kulis notundan anladık ki, BAY BAŞKAN tek başına yönetmeye talip olduğu ülkenin en büyük derdinden habersizmiş. “Güya” yani!
*. *. *
Veeeeee.. Asıl taş! Başta emekliler, sabit gelirlinin hali..
Erdoğan’ın onların durumunu bildiğine şüphe yok. Biliyor ama çaresiz.
Hadi kalkıp gittiniz Irak’a.. Yaraya merhem bile olmayacak bir ticari anlaşma, üstüne bir de “PKK’yı bitiriyoruz” namesi.. Uçak yolcusu gazetecileri ikna ettiniz..
Devlet hastaneleri için de bir kılıf buldunuz..
Neye yarar!
“Yerel halk” ekmeğinin derdinde. IMF eliyle veya İngiliz vatandaşı Memet Bey’in imzasıyla, hiç fark etmez, acı reçetenin yazıldığını biliyor.
Bakmayın 3-5 Reis sevdalısı veya alışverişe Euro ile çıkan gurbetçiye.. “Her yer dolu, insanlar alışverişte” değil.
Üstelik bunu artık çok acı biçimde TÜİK raporu bile söylüyor.
*. *. *
Nedense medyamız pek itibar etmedi. Ama TÜİK geçenlerde, son yılların en çarpıcı en vahim raporunu yayınladı.
Raporun tam adı şöyle: “DEZAVANTAJLARIN KUŞAKLARARASI AKTARIMI”.
AB üyesi ülkelerle eşgüdümlü olarak gerçekleştirilen bir çalışma ile 25-59 yaş grubunda bireylerle görüşme yapılmış. Onlara “siz 14 yaşındayken anne-babanızın durumu nasıldı, şimdi kendi durumunuz nasıl” diye sorulmuş.
Yaş grubuna bakıldığında, kabaca iki nesilden söz edebileceğimizi görürüz. Araştırma da iki nesilde ekonomik olarak nereden nereye geldiğimizi ortaya koyuyor. “Dezavantaj” olarak tanımlanan kirada oturmak ya da iyi eğitim alamamak gibi başlıklara mercek tutuyor.
*. *. *
* “Eğitim durumunda -yine kabaca özetlersek- iki nesilde geri gidiş söz konusu. Örneğin, kendisi 14 yaş civarındayken annesi yükseköğretim mezunu olan bireylerin ancak yüzde 83.5’i bu seviyede diploma sahibi.”
* Babalarda durum daha dikkat çekici. Birey 14 yaşındayken babası yükseköğretim mezunu olanların sadece yüzde 79.5’i yükseköğretim mezunu.
* “Babası işveren veya kendi hesabına çalışanlar.. Tablo acıklı! Bugün yüzde 39.2’si ücretli / yevmiyeli çalışıyor.. Yüzde 40.6’sı ise iktisaden faal değil. Hatırlatayım; araştırma 25-59 yaş arası grupta yapılmış. Yani her anlamda faal olması gereken grupta 100 kişiden 40’ı “faal değil”.”
* Gelelim günümüzün en vahşi sorununa: Kendileri 14 yaşındayken ebeveyni “ev sahibi” olanların yüzde 26.3’ü kiracı. Yani bireylerin dörtte birden fazlası evini kaybetmiş. Bundan sonra ev sahibi olabilmeleri de malum mucize gibi.
* “Ve işte her harfini kocaman yazmak, dahası avazım çıktığı kadar bağırarak okumak istediğim başlık: Soframız.. Aynen yazıyorum:
KENDİSİ 14 YAŞ CİVARINDA İKEN HANESİNDE YAŞAYAN BÜTÜN ÇOCUKLARIN GÜNDE EN AZ BİR KERE ET, TAVUK YA DA BALIK İÇEREN YEMEK MASRAFINI KARŞILAYABİLEN FERTLERİN YÜZDE 72.4’ÜNÜN ŞU AN HANESİNDE İKİ GÜNDE BİR BU YEMEK MASRAFINI KARŞILAYABİLDİĞİ, YÜZDE 27.6’SININ İSE KARŞILAYAMADIĞI TESPİT EDİLDİ.”
*. *. *
Anneannemden duyardım. “Allah kimseyi gördüğünden geri koymasın” derdi.
Bugün milyonlar oralarda.
TÜİK diyor ki, 14 yaşındayken sofrada her gün et, tavuk bulan genç büyüdü.. Kendi ailesini kurdu.. En iyi ihtimalle 2 günde 1 bunu yapabiliyor. Yaklaşık üçte biri ise bunu bile yapamıyor.
Neden?
Bu ülke Erdoğan için yazlık - kışlık - göstermelik üç saray parası buldu.. Uçakları, helikopterleri, çok çok milyonluk araba filoları için para buldu..
Emine hanımın çantasına pabucuna, Şebnem hanımın istakozuna para yetiştirdi..
Suçu günahı AKP döneminde doğmak olan insanına mı para bulamıyor!
Medya Mahallesi programında dolar alıp başını giderken bir sabah yayını “NASILSINIZ FAKİRLER” diye açmıştım. Videosu viral oldu. Programı hiç izlememiş olanların bile diline takıldı.
Gel zaman git zaman, baktım ki FAKİRLER demek bile yetmiyor, FASFAKİR.. Sonra PESFAKİR demeye başladım.
Şimdi ne demeli, bilmiyorum.
*. *. *
Durumumuz böyleyken böyle!
Peki sorumlusu kim?
Türkiye’yi hemen her alanda en az iki nesil geri götüren, eğitimde verdiği hasarın boyutunu tahmin bile edemeyeceğimiz REİS mi?
Haşa! Katiyen! Ne münasebet!
Bakın bu yapımda derin emeği geçenlerden Ahmet Hakan dün nasıl derin bir tespit yaptı.. Memleketi nasıl aydınlattı..
“Cumhurbaşkanlığı seçiminde Kılıçdaroğlu başarısız olunca CHP’liler Kemal Kılıçdaroğlu’nu lime lime doğramışlardı. Yerel seçimde Erdoğan başarısız olunca Ak Partililer Erdoğan’a bir şey demiyorlar.”
Ahmet Hakan bunu -bir önceki cümlesinde başarısız dediği- Erdoğan’ın girdiği her seçimi kazanmasına, Kılıçdaroğlu’nun da kaybetmesine bağlıyor. Dahası “sorunun Erdoğan’ın başarısızlığı olduğu gerçeğini konuşmamak” ne anlama geliyor, kavrayamıyor.
Bu “PROPAGANDA” düne kadar işe yarıyordu belki. Ama artık yaramıyor.
Birileri Ahmet Hakan’a ve yandaşlarına haber versin. Devran döndü.
Gerçek yağmuru Saray’a bile yağıyor artık.