Ben evimde hiç kedi köpekle yaşamadım. Ama oğlum daha küçücük yaştan sokaktaki tüm kedileri, köpekleri, kargaları kardeş edindi. Kucakladı, besledi. 20’li yaşlarında da hayatına kedi kızı PATİSU katıldı.
Meclis’teki fotoğrafa bakarken onu ve tüm hayvan evlatlarımızı düşündüm. AKP milletvekilleri -ortakları MHP’liler ve liderleri Bahçeli oylamaya katılmamıştı- gururla el kaldırıp “olur” verdiler. Sonra da, köpeklerin ölüm yasasını sırıtarak verdikleri pozla ölümsüzleştirdiler.
Tıpkı istismar iddialarına karşı ENSAR Vakfı’na kalkan olmaları.. Ve sonrasında kahkahalarla poz vermeleri gibi!
*. *. *
AKP’li vekillerin yasayı savunmalarını anlayabilirsiniz. Mesela yani!! Gerekçelerini haklı da bulabilirsiniz. Yine mesela!! Ama rica ediyorum, sırıtarak kutlamak neyin nesi? Ahaliye karınca masalları anlatıp köpeklerin ölüm kararını alkışlamak için nasıl bir AHLAK sahibi olmalı?
Aslında insanın insanı öldürdüğü, çocukları katlettiği bir dünyada bu soruların ne manası var, diyeceksiniz!
Var! Hem de çok var!
Anlatmaya da zaten oradan, insandan başlamak gerekiyor.
*. *. *
Medeniyete, kültür / felsefe / ahlak konusunda en büyük katkıyı sağlayan antik Yunan mesela.. Kadınlar kamusal alanın dışındaydı. Hiçbir yasal hakları yoktu. Neredeyse insan sayılmıyorlardı yani.
İslam’ın kadını koruyup kolladığı söylenen Arap kültüründe de durum farklı değildi.
Kaldı ki fetihler ve keşifler çağıyla birlikte köleler de “hayvandan azıcık üstün” bir kategoride yerlerini almıştı.
Ne var ki, hiçbir şey “İNSANAT BAHÇELERİ” kadar utanç verici değildi.
1800’lü yılların son demlerinde Fransa’da, Belçika’da Afrika’dan getirilen kölelerin sergilendiği bahçelerden söz ediyorum. Birbirlerine zincirlerle bağlanmış, hiç kuşkusuz dehşet içindeki kölelerden..
Bugün Olimpiyatlara ev sahipliği yapan Paris’te 1889 yılında açılan uluslararası fuarda 400 siyah erkek sergilenmişti mesela. 1909 yılı da Alman İmparatorunun Hamburg’daki “insanat bahçesi”ne ziyaretiyle kayda geçmişti.
*. *. *
Amerika kıtasındaki yerli nüfusun.. Sonrasında Afrika’dan getirilen siyahların başına neler geldiğini anlatmaya gerek yok herhalde. Eksik / yarım / alt insanlar olarak yüzyıllar geçirdiler.
Ama bu arada bir yandan “hümanizm” yani “insancılık” yükselişteydi. Meğer insanlar eşit değil miymiş! Aynı haklara sahip olması gerekmez miymiş! Renkleri karıştırmasak.. Sınırları aşmasak daha iyi tabii. Bir de “eşitler arasında birinciler” olduğunu unutmasak!!
Medeniyet koşusunda neler neler oldu, düşünsenize.. nerelerden buralara gelindi.
(Bir fıkranın tam yeri: ABD’de ırkçılığın en azından yasal olarak ortadan kalktığı yıllar. Yaşlı bir adam -fıkra bilge rolü için onları seçer ya!- bir otobüse biner ki ne görsün! Yolcular birbirine girmiş, kavgaya tutuşmuş. Beyazlar, siyahların eskisi gibi arkada oturması gerektiğini savunuyormuş. Siyahlar da doğal olarak tersini. Bilge adam “durun” demiş “ne bu siyah beyaz kavgası! Farz edin ki derinizin rengi yeşil.. Ne yapacaktınız o zaman?” Otobüstekiler bir durup düşünmüş, “adam haklı” demiş. Ortalık yatışınca bilgemiz yolculara son kez seslenmiş: “İşte böyle. Şimdi koyu yeşiller arkaya, açık yeşiller öne…”)
*. *. *
Hala her ırk, her din, her cins, her renk için “öteki” var elbette. Ama en azından yasalar karşısında eşit gibiler!
Ya hayvanlar?
Dünyayı paylaştığımız dostlarımız?
21. Yüzyıl için “hümanizmin sonu” diyebiliriz. Zira hayvanların bu dünyanın gerçek sahiplerinden olduğunu biliyoruz artık.
Gerçek kürk giymek mesela, hakareti hak eden bir alçaklık olarak görülüyor.
Boynuzları ya da dişleri için avlanan hayvanların cesetlerini süs diye taşımak da..
Mutlaka birkaç kare de olsa görmüşsünüzdür: Yerde katledilmiş bir fil ya da gergedan.. Ve başında eli silahlı bir “insan”..
O kareler günümüzde utanç müzelerinde.
1906 yılında NewYork’ta bir insanat bahçesinde aile üyeleriyle birlikte elleri bağlı sergilenen 3-4 yaşındaki Filipinli kızın fotoğrafı gibi!
*. *. *
Siz iktidarın şımarık insanları. Sizin Meclis’te verdiğiniz pozlar da orada yerini alacak.
O çirkin sırıtışlarınız unutulmayacak.
Dilerim öldürttüğünüz her köpek kabusunuz olur!!!