“Birileri daha olayın ilk anından itibaren Narin yavrumuzun katledilmesini kutuplaşma, kamplaşma aracına dönüştürmek için her yola başvuruyor. Aile müessesi, dini kurumlar hedef alınıyor. Hatta ve hatta Diyarbakır halkı ve Kürt kardeşlerimiz hedef alınıyor.”
Erdoğan tam yerinde verdi mesajını: Mevlid-i Nebi Haftası açılışında!
Kürt kardeşlerimiz derken Hizbullahçılara selam çaktı.
Aile müessesi ve dini kurumların hedef alınmasından söz ederken “muhaliflerine” tokat attı.
Atar tabii. Der mi der!
Öyle ya ağzını tutan, “sen ne diyorsun, memleketi yine neden geriyorsun” diyen yok.
Diyecek olanlar, mesela Sinem Fıstıkoğlu konuğunun Bahçeli yorumuna GÜLÜMSEDİ diye Halk TV’ye ceza yazmakla meşguldü.
Ya da cenaze evinde AKP milletvekiliyle fotoğraf çektirmeye koşmuştu.
*. *. *
Benim görebildiğim kadarıyla “muhalif” denilen medya, başından itibaren olayı anlamaya ve anlatmaya odaklanmıştı.
Aileyi -özel olarak- hedef alan yoktu.
Ama bakın kaderin cilvesine, Narin’in katli tam da aileyi hedefe oturtmadı mı! Dahası, köyün aşiret / tarikat / siyaset üçgenindeki yeri ortaya çıkmadı mı?
Reis ve taraftarlarının sinirini zıplatacak tek şey -iki gözümün çiçeği- akıllı kadınların “tabuttaki gelinlik protestosu” oldu. Onun dışında her şey son derece dikkatli, edepli yürüdü.
Erdoğan bunların farkında mıydı? Zannetmem.
Çok uzun zamandır halktan kopuk, fildişi kulesinde yaşıyor.
Kurmaylarının “bilmesini istedikleri” kadar biliyor. Günü gününe manevra yapıyor. Her birini kafasına göre projelendirdiği için her seferinde yanılıyor. Bir Kandil bir Pensilvanya.. “Aldatıldık” diye hayıflanıp duruyor.
*. *. *
Narin katliamı konusundaki o tuhaf analiz yerine, geçse atv’nin karşısına..
Üç gün Müge Anlı, beş gün Esra Erol izlese.. Arada bir de değerli vekili Osman Gökçek’in televizyonu Beyaz TV’de Esra Ezmeci’ye göz atsa..
Türkiye’de aile yapısının encamını anlar. Hatta, daha ötesi, toplumdaki yozlaşmanın vardığı vahim noktayı görür.
Sizler görüyorsunuzdur herhalde.
Dinin, suçu örtbas etmek, kötülüğe bahane yaratmak için kullanılması sizleri de rahatsız ediyordur.
Yanlış anlaşılmasın. O programların yasaklanmasını savunmuyorum. Aksine toplumun, en azından bir kesimin fotoğrafını çektiği için dikkatle izlenmesi gerektiğini düşünüyorum.
*. *. *
Erdoğan cumhurbaşkanı ve tek yöneticisi olduğu Türkiye’yi tanımıyor.
Zannediyor ki bütün çocuklar İmam Hatiplere gitse, ahali beş vakit namazını camide kılsa memleket çağ atlayacak.
Vizyonu bu kadar.
Farkında bile değil-ler: Dünya hızla değişiyor. Bir yanda olağanüstü, heyecan verici gelişmelerle, diğer yanda küresel savaşın korkusu ve dipsiz yoksulluğun acısıyla!
Her iki yol da toplumları geri dönülemez biçimde değiştiriyor.
Aile kavramı da yok olmadı ama çoktan değişti.
Dinler “kültürel olarak” hayatımızda varlığını -şu ya da bu şekilde- sürdürüyor.
Ancak değerli felsefeci Ahmet Arslan’ın tekrar tekrar söylediği gibi “zamanın ruhu artık din değil.”
Bu görüşe kızabilir, dava açtıracak kadar öfkelenebilirsiniz. Ne var ki tarihin tekerleğini geri çeviremezsiniz.
Narin sizin değil “geleceğin” evladıydı.
Okuyabilir, köyünden ve onu karanlığa mahkum etmek isteyen kafalardan kurtulabilirdi.
İzin verilmedi.
Oy hesaplarınız, eğitiminizin biçimlendirdiği “inanışlarınız”, birilerinin size ve çizginize biçtiği rol, gerçeği görmenize engel. Biliyorum.
Ama her araştırma, her gözlem aynı gerçeği ortaya koyuyor:
“Zamanın ruhu siz değilsiniz. Her fırsatta canlarını yaktığınız gençler.”