AKP bugün kuruluşunun 23. yılını kutlayacak.
23 yıl için ne anlatacaklar, neyle övünecekler bilemiyorum. Zira memlekette ne ekonomi kaldı ne de hukuk.
Can Atalay meselesi de zaten hukukta, partinin adını aldığı adalette nerede olduğumuzu gösteriyor.
Malum, TBMM Can Atalay için cuma günü olağanüstü toplanacak. Sözü Anayasa ve hukuktan açanlar “Anayasa Mahkemesi’nin kararına göre Can Atalay’ın milletvekilliğinin düşürülmesi yok hükmünde” diyecek. Bu durumda da bir an önce tahliye edilmesi gerektiğini savunacak.
Muhalefetin tutumu bu yönde, biliyoruz.
Cumhur’un küçük -ama acayip etkili- ortağı MHP oturuma katılmayacağını açıkladı.
Peki ya muktedirin partisi ne yapacak?
Dün akşam itibariyle AKP renk vermedi. Ancak Saray’dan devamlı iyi haber alangillerden Abdülkadir Selvi, Erdoğan’ın bakışını, stratejisini anlatıverdi.
*. *. *
Selvi’nin “öğrendiğine” göre, AKP Can Atalay’ın tahliyesine “HAYIR” diyecek. Gereçe olarak da hukuki süreçteki dikenli yollardan dem vuracak.
Selvi onları uzun uzun anlatmış ama, yazısının sonunda sadede gelmiş:
“Can Atalay’ın Meclis kararı ile tahliye edilip yemin ederek görevine başlaması beklenmiyor. Başından beri bu işlerin bir iklim meselesi olduğunu anlatmaya çalışıyorum. Normalleşme süreci devam etseydi bugün farklı şeyleri konuşuyor olurduk.”
*. *. *
Selvi “beklenmiyor” demiş, “beklemiyorum” değil!
Geçelim.
“Bu işler bir iklim meselesi” ne demek?
Normalleşme süreci devam etseymiş, farklı olurmuş.
Can Atalay’ın hapiste olması “siyasi bir mesele” demek değil mi bu?
Normalleşme süreci devam etseymiş-miş.. Yani CHP, Erdoğan’ın istediği / umduğu gibi “onun aklındaki Anayasa’ya evet deseymiş” Can Atalay bugün Meclis’te oturuyor olurmuş.
İnsan bunu yazarken utanır yahu!
“Ben ne diyorum” diye döner yazdığına bir kez daha bakar.
Anayasa’ya göre, AYM, Türkiye’de anayasal denetimi yürüten “EN YÜKSEK YARGI ORGANIDIR.”
Evet yasalarımız antidemokratik.. Evet, Anayasa özgürlükçü, çağdaş normlardan çok çok uzak.. Ama yürürlükteler. Ve herkesten önce iktidar mensupları uymakla yükümlüdür.
Can Atalay meselesi Selvi’nin ve haber kaynağı AKP’lilerin söylediği gibi bir İKLİM MESELESİ değildir.
Olamaz!
Olursa, bu, Can Atalay’ın “SİYASİ REHİNE OLARAK HAPİS YATTIĞINI İTİRAF” OLUR.
*. *. *
Yıllardır yazılıp söyleniyor. Hukuk devleti olamadık. Bari kanun devleti olalım.
Nasıl ki Yüksek Seçim Kurulu’nun kararlarına itiraz edilemiyor ve pek çok tartışmaya rağmen uyuluyorsa.. AYM’nin kararlarını da öyleydi - böyleydi diye çekiştirip, sonra da işi siyasete bağlayamazsınız.
Bakın! Elbette yargının / hukukun nerede olduğunu biliyorum. Elbette Can Atalay’ın, Osman Kavala’nın, diğer Gezi tutsaklarının “siyasi rehine” olduklarının farkındayım.
Ne var ki, artık bu kadar açıktan, bu kadar pervasız, gözleri dönmüşcesine itiraf edivermelerine dayanamıyorum.
*. *. *
AKP’nin teorisyenlerinden Burhanettin Duran yıllar önceki bir yazısında şöyle demişti:
“Ak Parti kuruluşundan itibaren hiçbir zaman kendini ‘İslamcı’ olarak nitelemedi.”
Neymiş peki AKP’nin ideolojisi? Uzun uzun -Duran’ın entelektüel seviyesini sergilediği tanımlarla- anlatmayayım.
Şöyle özetleyeyim: Muktedir olmayı bilen, pragmatik, muhafazakar ama seküler isimleri de tavlamayı başaran bir izlek!
Bakınız Macchiavelli yani.
Dolayısıyla kılavuzu böyle olunca şaşırmıyorsunuz. Dün demokrasici, bugün şeriatçı.
Adalet saraylarının koridorlarında “yaşasın şeriat” sloganlarına kulak tıkayıp, Erdoğan’ı eleştirdi diye Dilruba’yı hapse atanlar bunlar.
Fethullah Gülen’e “sevgi ve saygı dolu selamlar” veren.. Adnan Oktar’ın konferanslarına yıllar boyu kutlama mesajları gönderen.. Milli görüş gömleğini çıkarıp desenli kıyafetler giyen.. Ama bu arada başta eğitim, Türkiye’nin bütün kurumlarını ele geçirip çökertenler bunlar!
*. *. *
İnternet sitelerinde haberler daha çok tıklansın diye karşımıza çıkan bir klişe var: Falan olay Türkiye’yi ayağa kaldırdı.
Yok! Türkiye’nin ayağa kalktığı falan yok.
Ama biliyor musunuz, Diken’den genç meslektaşım Arzu Uzunali’nin şahane yazısının başlığındaki gibi,
“Kötü haber: Bireysel kurtuluşlar iptal!”