Seçtiklerini istifa ettiremediğin sistem Demokrasi değildir…

Demokrasiye ilişkin sayısız tanım yapılmıştır. Ancak bu deprem sonrasında şöyle bir tanım zorunludur; Seçtiklerini ve de onları atayanları istifa ettiremediğin sistem demokrasi değildir.

Haber Tarihi: 20.02.2023


Memlekette kırılmayan fay, yıkılmayan bina, parçalanmayan yol, devrilmeyen kaya kalmadı. Onbinlerce canımız gitti, milyonlar göç etti ama TEK BİR KOLTUK sallanmadı.

Tek bir kişi bile insani, vicdani ve yönetsel sorumluluk almadı. Bu kader değildir…

Kabullenemeyiz…

Ülkemizde geçmişte de bugün de yönetim sistemleri ya da rejimler üzerine çok önemli tartışmalar yapıldı ve yapılmaya devam edecek. Ancak son deprem de görüldüğü üzere bu denli ağır kayıplara rağmen suçu depremin kendisine atıp kendisini temize çıkarak bir yönetsel anlayışa sahip olduğumuz görüldü.

Bu anlayış, zihniyet ve yönetsel kod hiçbir ülkeyi, toplumu, insanı ya da fiziki yapıyı ayakta tutamaz. Sorumluluk almayan bir anlayışa hangi sistemi verirseniz verin bunu kendi iktidarı için kullanacaktır.

O yüzden bu ülkenin ve halkın yaraları bir türlü sarılmıyor. Çünkü bu anlayışa göre dere yatağında yapılan/yaptırılan, izin verilen/veren kişi ve işlemlerin herhangi bir suçu yoktur. Mesele çok yağan yağmur ve selin kendisidir.

Kömür ocaklarında yüzlerce insanımız hayatını kaybeder göstermelik bir iki tutuklama yapılır ama bunun kader olduğu acılı ailelere söylenir.

 Ocağın neden izinsiz işletildiği, denetimlerin neden yapılmadığı, yapılan uyarıların neden dikkate alınmadığı asla sorgulanmaz ve bunun da ötesinde ciddi bir soruşturma süreci başlatılmaz.

Fay hatlarında. Sürekli deprem yaşayan ve sürekli bilim insanları tarafından uyarılan bir ülkede onbinlerce insan tamamen idari sorumsuzluktan kaynaklı ölümü bütün çıplaklığıyla ortadayken tek bir kişinin sorumluluk almaması, istifa etmemesi kabul edilemez.

Demokrasiye ilişkin sayısız tanım yapılmıştır. Ancak bu deprem sonrasında şöyle bir tanım zorunludur; Seçtiklerini ve de onları atayanları istifa ettiremediğin sistem demokrasi değildir.

İki gerçeklik karşımıza çıkmaktadır: ilk olarak yurttaşın/toplumun/halkın demokratik süreçlere katılımı ve sistemi içselleştirmesi/denetimi/yönlendirmesi gerekli ve de yeterli olgunluk düzeyine ulaşmamıştır. Partizanca bakış, nepotizm ve klientaizm ağlarında hapsedilmiş bir yapı söz konusudur. Dolayısıyla ortak iyiyi ortaya çıkarmak gibi bir bilinç durumu söz konusu değildir.

İkincisi ise seçilenlerin/yönetenlerin bunun bilincinde olarak kişisel iktidar ve konfor alanlarını sürekli biçimde genişleterek hiçbir olumsuzlukta sorumluluk kabul etmeyip, asla hesap vermemesidir.

Hiçbir sistem toplumların bilinç düzeylerinden bağımsız işleyemez. Burada sistemi önemsizleştirmiyorum ancak birincil olan o sistemi gerektiği gibi işletecek, değiştirip, dönüştürecek bilinçli yurttaşların varlığıdır. Dolayısıyla her birimizin yeniden kendimizi sorgulamamız, toplumsal dönüşümü mümkün kılacak bir irade üretimini gerçekleştirmemiz gerekmektedir.

Daha yoğun bir örgütlülük, kuşatıcı bir yurttaşlık anlayışı ve geniş dayanışma ağlarıyla yeni bir toplum inşası için yola çıkmak zorundayız. Seçtiklerimizi ve onları atayanları sorumlulukları ekseninde sürekli sorgulamamız, denetime tabi tutmamız, göreve getirip görevden almamız hem bizim hem ülkenin kaderini değiştirecektir yoksa seçtiklerimiz bizim kaderimizi tanımlamaya ve belirlemeye devam edecektir. Onun ne olduğunu da her felakette ölerek deneyimliyoruz.

O yüzden demokrasi bireyin kendi kaderini belirleme hakkıdır.

Vazgeçilemez ve devredilemez….








ALİ HAYDAR FIRAT İsimli Yazarın Diğer Yazıları