“Zorba bahane aramaz” diyor Burke. Belki de bu yüzden eylemlerinde de anlam aramamalı.
Kendi kaderimizi izler gibi günlerce, aylarca, yıllarca izledik. Mafya mensupları, uyuşturucu baronları, çete liderleri, karapara aklayıcılar; İçişleri Bakanlığı koridorlarında poz veriyor, çakarlı arabalarla geziyor, koruma ordusuyla dolaşıyordu. Gelgelelim, asıl korunması gerekenler saldırganlara adeta yem ediliyordu.
15 Temmuz günü, darbeye ilk direnen subayların arasında yer alan, darbecilere esir düşen, ölmekten kendisine doğrultulan silahın tutukluk yapmasıyla kurtulan Güven Şağban’ın hikâyesini bu köşede yazmıştım. Şağban, 15 Temmuz sonrasında, FETÖ’ye karşı çıkan bir grup askerle birlikte tasfiye edilmişti. Tepkisini “FETÖ emekli edemedi ama Süleyman Soylu etti” diyerek göstermişti.
Meğer bu kadar değilmiş...
Geçen hafta Şağban’ı tanıyanların anlattıkları ve yolladıkları belgeler sayesinde daha fazlasının da olduğunu öğrendim.
Şağban, 15 Temmuz öncesinde Jandarma Genel Komutanlığı’ndaki İstihbarat Plan ve Güvenlik Daire Başkanlığı görevindeydi. Tabiri caizse kurumdaki FETÖ’cülerin peşinden koşuyordu. 15 Temmuz gecesi onlarla karşı karşıya geldi. Yetmedi, yargılama süreçlerinde mahkemelerde aleyhlerinde tanık oldu.
Bunun elbette bir sonucu vardı. Tehdit altında yaşamak. Her an öldürülme ihtimaliyle burun buruna olmak.
Devlet de o günlerde gereğini yaptı. FETÖ’nün “ölüm listesi”nde bulunan Şağban ve karargâha giderek darbeye direnen albaylar hakkında darbeden günler sonra “özel koruma” kararı aldı.
Derken...
‘İSTERSENİZ VURUN’ DER GİBİ KARAR
Güven Şağban ve darbeye direnen bir avuç Atatürkçü asker jandarmadan tasfiye edildi. Şağban’ın kitabında yazdığı gibi FETÖ ile içiçe olmuş bazı isimler yükseliyor, jandarma başka tarikat ve cemaatlere teslim ediliyordu. Şağban, emekli olduktan sonra da bunu açıkça ifade etti.
Sonuçta...
Önümde belgeleri duruyor. 11 Eylül 2017 günü Şağban hakkındaki koruma kararı hiçbir gerekçe göstermeden İçişleri Bakanlığı’na bağlı Ankara Valiliği tarafından kaldırılmış. Şağban, açıkça siyasi olan bu karara itiraz etmiş, mahkemeye taşımış. Ankara 17. İdari Mahkemesi, 13 Nisan 2018’de yürütmenin durdurulmasına karar vermiş. Mahkeme, Şağban’ın tehdit altında olduğunu, devletin onu korumakla yükümlü olduğunu hatırlatmış.
Fakat...
Olay öyle kapanmamış. Bakanlığa bağlı valilik yine kararı kaldırmış. Mahkeme ile bakanlık arasında defalarca gidip gelen karar, her seferinde mahkeme tarafından Şağban lehine sonuçlanmış. Son olarak 26 Şubat 2019 tarihinde mahkeme, koruma kararının kaldırılması işleminin iptaline karar vermiş. Gelgelelim, İçişleri Bakanlığı açık bir hukuk tanımazlıkla bu kararı da uygulamamış.
Sonunda...
BAKANLIK MAHKÛM OLMUŞ
Ankara 3. İdari Mahkemesi, 30 Kasım 2020’de İçişleri Bakanlığı’nın Şağban’a tazminat ödemesine kararı vermiş. Mahkeme, İçişleri bakanının hukuk tanımazlığını mahkûm etmiş. İşin ilginci...Buna rağmen karar yine uygulanmamış. Olay Meclis’e taşınmış. CHP milletvekili Murat Bakan, içişleri bakanına çeşitli kereler soru önergesi vermiş.
Önergede yazan bazı cümleler dikkat çekici:
“15 Temmuz ile ilgili bir kahramanlık hikâyesi yaratılırken hayatlarını riske atarak darbeye karşı direnen kişilerin koruma kararının kaldırılması ve hayati riskle karşı karşıya bırakılmaları nasıl açıklanmaktadır?” Murat Bakan’ın verdiği bilgilere göre maalesef bakanlıktan sorulara ciddi bir yanıt gelmemiş!
Sadece eleştirel medyada değil, hükümet medyasında da kahraman olarak tanıtılan, darbeciler tarafından vurulacakken silahın tutukluk yaptığı an defalarca gösterilen Güven Şağban’ın 15 Temmuz sonrası yaşadıkları bu şekilde. FETÖ darbeyi başarsa o gecenin sonunda öldürülecekti. FETÖ başaramadı. Jandarma, İçişleri Bakanlığı’na bağlandı. İlk iş olarak darbe gecesi karargâh önünde FETÖ’ye ilk kurşunu atan askerler tasfiye edildi. Yetmedi, koruma kararları kaldırılarak FETÖ’ye “Alın vurun” denildi. Kuşkusuz bunun sebebi, Atatürkçü askerlerin, 15 Temmuz sonrasında, 14 Temmuz’dan devam eden stratejilere karşı çıkmasıydı.
Mafyadan baronlara suç örgütü liderleri korumalarla, çakarlarla gezip eski içişleri bakanıyla fotoğraf albümü yaratırken; mahkeme içişleri bakanının “hukuk tanımazlığı”nı açık bir şekilde kayıtlara geçirdi.
Zorbanın hikâyesi, üstünde oturduğu tahttan ininceye kadardır. Tarih, sonsuz anlatıyı ancak haklı olana verir.