Gömleğini, pantolonunu, çamaşırlarını çıkarıyorsun. Banyoya girip musluğu açıyorsun. Sapsarı çamur akıyor. Nasıl temizleneceksin? Bütün günahlarından kurtulmak istiyorsun. Ama sana akıl veren hoca, yol gösteren büyükler kötü yolu seviyor. Nasıl arınacaksın?
Gazetelerin birinci sayfasında aynı haber. Zekeriya Öz’ün hesabından 10 milyon doları aşan para hareketinin ortaya çıkarıldığını yazıyor. Kimileri hiç merak etmiyor. Ben işte buna şaşırıyorum. Türk yargısının Zekeriya Öz’ün hesabının peşine düşmeyi, Öz Türkiye’yi terk ettikten neredeyse 6 sene sonra akıl etmesi aksine niyetsizliği gösteriyor.
Buna karşın bu gazeteyi elinize aldığınız gün olağandışı bir gelişme yoksa sabah TSK’deki FETÖ yapılanmasına yönelik operasyon olmuştur. Birkaç gün önce bizim gazetede, örgütü iyi bilen emekli askeri hâkim Ahmet Zeki Üçok, 20-25 bin personelin TSK ile ilişkisinin kesildiğini hatırlattı. Üçok’un anlattığına göre “30-35 bin daha FETÖ mensubu” TSK’de halihazırda göreve devam ediyor. Bu durum yıllarca devam edecek operasyonlar anlamına geliyor.
Türkiye, “FETÖ ile mücadele” diye tanımladığı arınma sürecini bütünüyle yargıya havale etmiş ve arkasına yaslanmış görünüyor. Tabii operasyonların merkezi de tartışmasız TSK.
Diyanet’te bulamadılar
Öyleyse soralım...
Devletin diğer kurumlarında durum ne?
Elimde Üçok’un yaptığı bir başka çalışma var. Şöyle anlatayım...
FETÖ, din esaslı bir örgütlenme. Buna rağmen Diyanet İşleri Başkanlığı’nda FETÖ sebebiyle ihraç oranı yüzde 1 buçuk. TRT’de yüzde 6.6 iken Dışişleri Bakanlığı’nda yüzde 6.1. Genel olarak kamu kurumlarında bu oranın yüzde 4 ortalamasında olduğu görülüyor.
Asıl mesele ise yargı. Son dönemde “tuhaf şeyler oluyor” algısını yaratan yargı kurumunda toplamda 4 bin civarında hâkim ve savcı FETÖ iddiasıyla ihraç edildi.
Peki, bu ne demek?
Türk yargısı için en büyük dönüm noktalarından biri 12 Eylül 2010 referandumu idi. Fethullah Gülen’in mezardakileri bile oy vermeye çağırmasıyla hatırladığımız referandumdan “evet” sonucunun çıkmasıyla, AKP hükümeti yargıyı FETÖ’nün istediği gibi şekillendirdi. Referandumdan bir ay sonra, 17 Ekim 2010 tarihinde, ilk HSYK (Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu) seçimi yapıldı. Türk yargısını 2010 sonrasında şekillendiren yönetim işte burada oluştu. “Eski Türkiye” dedikleri yargı mensupları hızla tasfiye edilirken yerlerine yenileri atandı. 2010 yılında hâkim ve savcı sayısı 10 bin 739’du. Bu yönetim, 4 yıl içinde 4 bin 273 yeni hâkim ve savcı aldı. Yargıtay’a yeni atanan üye sayısı ise aynı dönemde 107 idi. Yargıtay inisiyatif 2010-2014 aralığında artık AKP-FETÖ ittifakının elindeydi.
Yargıda 2014 hesaplaşması
Türk yargısında ikinci kritik hesaplaşma 23 Eylül 2014 tarihindeki HSYK seçimlerinde yaşandı. 17-25 Aralık denilen süreçte AKP-FETÖ ortaklığının resmen bitmesinin ardından hesaplaşma yargıya taştı. Maksadın “FETÖ tasfiyesi” olduğu ilan edilen ve FETÖ’nün karşısındaki tüm yargıyı birleştiren seçim, esas olarak iki cepheden oluşuyordu: FETÖ’cüler ve diğerleri.
Gelelim 2014 seçimi ve sonrasına...
HSYK üyelerinden üç tanesini Yargıtay üyeleri seçiyor. 23 Eylül 2014 tarihli seçimde FETÖ’nün adayları 196 oy aldı. FETÖ operasyonlarının başlamasının ardından 133 Yargıtay üyesi ihraç edildi. Bu, halihazırda kalan 63 Yargıtay üyesinin 2014 seçimlerinde FETÖ desteğiyle oy kullandığını gösteriyor.
HSYK üyelerinden iki tanesini Danıştay üyeleri belirliyor. Aynı seçimde FETÖ’nün gösterdiği aday 73 oy aldı. İhraç edilen sayısı 43 olduğu hatırlanırsa, FETÖ’ye destek veren 30 üyenin görevde tutulmaya devam ettiği görülüyor.
HSYK üyelerinden üç tanesini idari yargı belirliyor. 2014 seçimlerinde idari yargıda oyların üçte ikisini alan (735 oy) FETÖ’nün desteklediği adaylardan, ihraç olanların sayısının (690 oy) çıkardığımızda 45 sayısı çıkıyor.
Aynı sistem adli yargıya taşındığında durum daha da ilginç hale geliyor. Adli yargı, HSYK üyelerinin 7 tanesini belirliyor. Adli yargıda 2014 seçimlerine bakıldığında FETÖ’nün desteklediği üç adayın 5133-5166- 5319 gibi neredeyse blok oyları aldığı görülüyor. Adli yargıda FETÖ bağlantısı nedeniyle 3 bin 236 hâkim ve savcının ihraç edildiği hatırlanırsa 2 bin civarında FETÖ destekçisi yargı üyesinin göreve devam ettiği anlaşılıyor. Hele ihraç edilenler arasında “bir yanlışa kurban gittiğini” iddia edenlerin açıklamaları bu sayının daha da fazla olabileceğine dair şüphe uyandırıyor.
Ankesöre takılan da var
Üstelik bu olay yargı içinde bir başka tartışmayla da kendisini gösterdi. Her sabah televizyonu açtığımızda gözaltına alındığını gördüğümüz askerler çoğunlukla “ankesör soruşturması”na dayanarak yakalanıyor. Bu soruşturma, ankesörlü telefonlardan yapılan ardışık aramalarla örgüt üyelerinin gizlilik içinde görüşmeyetoplantıya çağrılmasının incelemesine dayanıyor. Ankesör incelemesi FETÖ bağlantısı nedeniyle görevden atılan hâkim ve savcılara da uygulandı. Onların da benzer yöntemle toplantılara-görüşmelere çağrıldığı anlaşıldı. Ancak meseleyi tuhaflaştıran şu ki yalnız atılanların değil, halihazırda görev yapmakta olan bazı hâkim ve savcıların da aynı sistem içinde arandığı görüldü. Bu sayı 1500’ü buluyor. Elbette söz konusu yargı mensupları görev başında olduğu için soruşturma izne tabiydi. Türkiye’nin kritik mahkemelerinde görev yapan yaklaşık 1500 yargı mensubu üzerindeki gölge, yer yer açığa çıkan tartışmaları tetiklese de aslında yargının gizli gündemiydi. Zira adları; MİT’e, Emniyet’in istihbarat ve terör birimlerine bildirilen bu savcı ve hâkimler mahkemelerde kararlar vermeye devam etti.
Sonuçta Türkiye’nin “arınma” dediği süreci teslim ettiği başta yargı olmak üzere kurumların durumu kirli bir su gibi. Onunla yıkandığımız sürece ne kadar temizlendiğimizi hep tartışmaya devam edeceğiz.
Olan bitene bakıyorum da belki de o su hep kirli kalsın istiyorlar.