“SİYASET BAZEN MÜNAKAŞA, BAZEN MÜZAKERE İŞİ”
Cumhuriyet Halk Partisi Lideri Özgür Özel, Now TV’de yaptığı açıklamada, Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ile yapacağı görüşmeye işaret ederek, “Çok sert bir muhalefet yapacağız. Buna devam. Hiç şüphe yok. Çünkü muhalefetin yumuşak olmasını gerektirecek hiçbir şey yok ülkede. Şartlar berbat durumda. Ama siyaset bazen münakaşa, bazen müzakere ama eninde sonunda nezaket işidir. Nezaketi bırakmayacağız. Karşımızdakilerin her birisi bu milletin seçip görevlendirdiği insanlar. O yüzden onlar adına kişisel sürtüşmelere girmek, hakaret etmek, kavga etmek… Millet bizden bunu istemiyor. Bunu yapmayacağız. Ama ne yapacağız? Meclis’te muhalefetimizi yapıyoruz. Meydanlarda muhalefet edeceğiz. Gerekli yerde en şiddetli münakaşaları yapacağız ama bir de müzakere edeceğiz” ifadesini kullandı.
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, Now TV’de İlker Karagöz'ün sunduğu Çalar Saat programına katıldı. Cumhuriyet Halk Partisi Lideri Özgür Özel, “23 Nisan malum hem çocuk bayramı, dünyadaki bütün çocuklara armağan edilmiş bir bayram. Hep birlikte coşkuyla kutlamayı ümit ediyoruz. Ama diğer yandan da milli egemenlik haftası. Çünkü esas olarak TBMM’nin kuruluşunun 104’üncü yılını kutlayacağız. Şimdi bu ülke işgal altındaydı, 7 farklı ordu Anadolu’daydı. Bu işgale sebebiyet verenler, yani ülkeye matbaayı 200 yıl geç getiren, donanmayı Haliç’te 30 yıl hapseden, bilime değil hurafeye sarılan birileri yüzünden Türkiye gerçek bir beka sorunu yaşadı. İşgal altındaydı. O sırada ona sebep olan anlayış, tek adam yönetimi gelen işgal ordularına kırmızı halılar serdi. Sonra Yıldız Sarayı’nın arka iskelesinden bir İngiliz zırhlısına binip kaçtı. O günlerde Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Bandırma Vapuru’na bindi ve Samsun’a çıktı. 19 Mayıs 1919. 19 Mayıs’ta çıktı, bir sene olmadan 23 Nisan 1920’de Meclis’i kurdu” dedi.
“BU ÜLKENİN KURTARILMAYA İHTİYACI VAR”
Özel, “Atatürk o bir yılda ne yaptı? Anadolu’yu gezdi, kongreler yaptı. Kurtuluşa ve kuruluşa insanları inandırdı. Milli mücadeleyi başlatmadan Meclis’i kurdu. Meclis bu kadar önemli. Geçtiğimiz günlerde hani önce Sayın Bahçeli, sonra birkaç MHP’li, bu ülke sandıkla kurulmadı dedi ya. Eğer dünyada bir ülke sandıkla kurulduysa orası Türkiye’dir. Çünkü Kurtuluş Savaşı’nı yöneten Meclis’in her bir milletvekili seçilerek gelmiştir. Atatürk’ün çağrısıyla toplanmıştır. İlk gün Sinop mebusunun açılış konuşmasından sonra ilk geçici Meclis Başkanının, en yaşlı üye sıfatıyla, Meclis çalışmalarına ara verip, mazbata tetkik komisyonu kurmuştur. Yani gelenlerin mazbatası gerçek mi, bu kargaşa ve işgal altında, yalandan bir mazbata ile gelip de milletin temsilcisi gibi kimse oturmasın diye. Mazbata tetkik komisyonu 4 kişi sabaha kadar çalıştı, birisi Atatürk. Sonra 24 Nisan günü esas çalışmalarına başlamıştır. Şimdi böyle bir ülkedeyiz. Bu ülkede her geçen gün bu Meclis itibarsızlaştırılıyorsa, yetkileri elinden alınmışsa, her geçen gün biraz daha önemsizleştiriliyorsa bu ülkenin kurtarılmaya ihtiyacı var” ifadelerini kullandı. Özel, şunları kaydetti:
“MİLLET ADINA ÇALIŞIYOR OLMASI LAZIM”
“Bu ülkede demokrasinin yeniden kurulmaya ihtiyacı var. Bu ülkede milli egemenliğin kurtarılmaya ve yeniden milletin hakimiyetinin tam olarak sağlanmaya ihtiyacı var. Bir seçim yapıyorsunuz, seçimde oyunuzu veriyorsunuz, seçimin öncesinde, sırasında, sonrasında dünya kadar eşitsizlik, haksızlık, hukuksuzluk var. Yetkiyi alan bir kişi, 5 yıl boyunca tek başına ve denetimsiz olarak ülkeyi yönetiyor. Eskiden bir bakan hata yaptığında gensoru veriyordu. Meclis’e geliyordu. Bütün partiler yüzüne soruyorlardı. Eleştiriyorlardı. Cevaplıyordu ve Meclis o bakana tamam mı, devam mı diye oy kullanıyordu. Şimdi yok. Ne hata, ne facia, ne kaza veya ne büyük hayat pahalılığı, ne olursa olsun yapan bakandan hesabı Meclis soramıyor. Ülkeyi yöneten başbakana gensoru verilebiliyordu. Hem de istediğiniz kadar. Ülkeyi yönetene hesap soramıyorsunuz. Ne zaman soracağız, efendim 5 sene sonra sandıkta soracağız. Elbette soracağız ama bir tane sandık yok. Cumhurbaşkanı ya da yürütmenin başını seçen sandık aynı zamanda Meclis’i oluşturuyor. O Meclis’in millet adına her dakika soruyor, çalışıyor ve milletin egemenliğini kullanıyor olması lazım. O yüzden zor durumdayız demokrasi açısından.”
“YENİDEN DEMOKRASİ”
“Bir cümle ile şunu söyleyeyim. Bu ülkede emekliler yoksullaştı filan demeyeceğim. Aç, aç. 10 bin lira. Ben Avrupa’daki liderlerle konuşurken Almanca şöyle dedim, bir emekli 270 Euro maaş alıyor Türkiye’de dedim, karşımdaki Alman muhatabım yanlış söyledim diye düzeltti. 2700 değil mi dedi. Yok dedim, 270. Mütercim tercümanımız bir başka siyasetçiye İngilizce tercüme ederken söyledi, dönüp kızın yüzüne baktılar, rakamdan emin misin diye. Yok yok dedim, 270. 2700 Euro sanıyorlar. Onlar için 270 Euroluk bir emekli maaşının, 10 bin liranın Almancaya tercümesi yok. İnanamıyor adam, 270 ne yahu diyor. 2700 Euro, 270 Euro’ya geçinilir mi diyor. Şimdi bu memlekette emeklin 10 bin lira alıyorsa, asgari ücret böyle bir hayat pahalılığına rağmen yılda 4 mü artacak, 2 mi artacak derken hiç artırmayacağız açıklaması geliyorsa, esnafı ve çiftçisi borç batağındayken ve kredileri ödemek için kredi kartı döndürüyor ve dünyanın en yüksek kredi kartı faizlerini ödüyorsa, dört gençten üçü valizleri zihninde toplamış, fırsatını bulursam yurtdışına gideceğim diyorsa bu memleketin yeniden kurtarılmaya ihtiyacı var. Yeniden demokrasinin kurulmaya, AB hedeflerinin bu ülkenin önüne koyulmaya ve bu ülkenin çok hızlı şekilde ekonomide ayağa kalkmaya ihtiyacı var.”
“MEHMET ŞİMŞEK, AKP’DEKİ KİBRİ GÖSTERDİ”
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in “Yerel halkın ikna edilmeye ihtiyacı var” sözünü değerlendiren Özel, “Mehmet Şimşek, AKP’nin genel kibirli ve halktan kopmuş tavrının cisimleşmiş halini gösterdi. Tabi İngilizcede böyle local kelimesi kullanılan bir kelime ama Türkçeye geldiğinde iş tuhaf bir hal aldı, kırıcı bir hal aldı. Kendini çok dışarıda görüyor. Yani daha doğrusu Türkiye’de yaşayan ve oy veren insanların bir tebaa gibi görüyorlar. Tam bir saray mantığı, tam kalede oturan soylular ve yönettikleri yerel halkın dışarıda olduğu, şatoda oturanlar. Kalelerde oturanlar. Sarayda oturanlar. Sen bu milletin ta kendisiyken millet 10 bin liraya, 270 Euro’ya emekli maaşıyla geçinmeye çalışırken, bu şatafata, bu uzun konvoylara, bu kadar israfa, ıstakoz yiyen milletvekillerine, dünyanın en pahalı saatiyle selfie çektiren milletvekillerine nasıl tahammül ediyorsun? Senin seçip de daha geçen sene bu millete vekilliniz diye getirdiğin, oyunu alıp Meclis’e koyduklarının haline bak. Gençlik kollarının haline bak. Lüks arabaların arka koltuklarında pudra çekenlerin haline bak, bir de milletin haline bak derler. Milletin ta kendisi sürünüyor, milletin efendisi sarayda şatafat içinde oturuyor.”
“YEREL HALK, TAM BİR ŞATO MANTIĞIDIR”
“Yerel halkı ikna etmek dediği tam şato mantığıdır. Kendileri oturuyorlar ve bir yerel halk var, vergileri topladıkları ve sırtından geçindikleri. Onları ikna etmezsek isyan çıkacak gibi düşünüyor. Onları ikna edersek olur diyor. Saray mantığıdır, padişah sarayda oturuyor, tebaası çalışıyor. Yolluyorsun, vergisini ödüyor. Şimdi patronun kim olduğunu öğretme zamanı. 31 Mart’ta millet patronun kim olduğunu gösterdi. 31 Mart’ta daha 10 ay önce yüzde 51 oy verdiklerini ikinci parti yaptı. 10 ay önce 5 parti birden yüzde 25 oy alan bir partiyi tek başına yüzde 38 ile birinci parti yaptı. Elbette bizim başarımız. CHP’nin başarısı. Elbette adaylarımız çok iyi. Elbette iyi kampanya yaptık. Ama bunu sadece biz başardık dersek gerçeği görmeyiz. Millet başardı. Millet kimin efendi olduğunu gösterdi. Sarı kartı gösterdi. Millet diyor ki kardeşim patron benim. Ben oyu verirsem oradasın diyor. Ben diyor açsam, yoksulsam, açıktaysam, 10 deprem ilinde bana bir yılda deprem konutlarını vereceğim demiştin, şu ana kadar bile yüzde 11’i teslim edilmiş, verdiği sözün. 10 kişiden 9’u çadır ve konteynerde, sen sefadaysan, milletvekillerin ıstakoz peşinde koşuyorsa, patron benim kardeşim dedi. Bundan sonra da eğer sesimi duymazsan, sarı kartın ikincisini gösteririm, kırmızı kartla oyun dışısın dedi.”
ERKEN SEÇİM TARTIŞMALARI
Özel, “Ne olursa erken seçim istersiniz?” sorusuna, ”Ben 31 Mart seçimlerinin sonuçlarından dolayı bir erken seçim tartışması başlatmayacağım dedim. Niye? Ben çıktım meydanlara, millete dedim ki AKP ve MHP’nin değerli seçmenleri, bu bir genel seçim değil yerel seçim. Bunlara sarı kart gösterin. Sizin sesinizi duymuyorlar. 10 ay önce oyu aldılar, bakın ne yapıyorlar dedim. Onların bize önemli kısmı oy verdi. Bu oy veren seçmenden oyu alıp, ertesi gün erken seçim dersen o demez mi hani bu yerel seçimdi. Hani sarı kart gösteriyorduk. Ben 31 Mart seçim sonuçları açısından erken seçim çağrısı yapmayacağım dedim ama şimdi emeklinin, işçinin sesini duymazsan, gençlerin özgürlüklerini kısıtlayıp, geleceklerini karartmaya devam edersen, çiftçiler 45 liralık mazotla perişan olmuş durumdaysa, o mazotun ÖTV ve KDV’sini kaldırıp, çiftçi desteklerini kanundaki seviyelerine çıkarmazsan, o millet, patronun kendisi, gerçek millet, hepimizin efendisi erken seçim isterse, o gün ben de erken seçim derim. Böyle giderlerse o gün yakın olur. 31 Mart gecesi Erdoğan balkon konuşması yaptı. Yalnızdı. Eskiden arkası kalabalık olurdu. Mutsuzdu. Üzgündü. Ama yaptığı konuşma seçmenin mesajını alacağına yönelikti. Diyordu ki ders çıkaracağız. Orada seçmenin mektubunu okuyordu. Geçen hafta grup konuşmasında martaval okudu. Balkonda milletin mektubunu okuyordu, geçen hafta masal okudu, hikaye okudu, martaval okudu. Son derece yanlış yerden bakıyor. Elbette bunun yerel seçim olduğu gerçeğini asla unutmuyoruz. Ama AKP bunun milletin son söylediği söz olduğunu unutmaması lazım. Millet en son sözünde dedi ki CHP’yi birinci parti yapıyorum, CHP’den geri almayı istediğiniz illerin hiçbirisini vermiyorum, üstüne ben CHP’ye toplamda 35 il veriyorum. AKP’nin 24 ili var, bizim 35. Bütün Türkiye’de. En çok büyükşehri, ili, metropol içlerin önemli kısmını CHP’ye veriyorum. Yüzde 65’ini CHP’ye veriyorum, nüfusun. Ekonominin de yüzde 80’inini CHP’ye veriyorum” yanıtını verdi. Özel, şunları kaydetti:
“MİLLETİN ÖNÜNDE DURAMAZSIN”
“Şimdi sen bu mesajı duymayıp, örneğin biraz önce söylediğim gibi şatafat ve israfa devam eder, halka yerelleri ikna etmemiz lazım diye tepeden bakar, bu kibri sürdürürsen, bu milletin sesini duymazsan, bu millet erken seçim de ister, kırmızı kart da gösterir. Milletin önünde duramazsın. Özgür Özel her sabah kalksa, ana muhalefet lideri olarak çıksa, erken seçim istese, sokakta örneğin sabahleyin kahveci kahveyi açıyor, ilk geliyor müşterisi bekliyor. Adamın cebinde çay içecek, simit alacak parası yok. Yoksul. Bıktık artık şu hükümet ne zaman değişecek demeye başladı mı, Özgür Özel’in 25 televizyondan yaptığı çağrıdan 100 kat etkilidir. Pazarda teyzem salatalığın, patlıcanın fiyatını görüp de öf ya gitsin artık bunlar, bunlarla olmuyor dedi mi, erken seçim geldi demektir. Zaten işitiliyor ama kaçınılmaz hale gelebilir. O zaman milletin önünden sandığı kimse kaçıramaz. Ben ana muhalefet lideri olarak bu dönemde yerel seçim sonuçlarını göstererek erken seçim çağrısı yapamayacağım. Millet çağırınca bütün siyasiler o sesi duymak zorundadır. Milletimize kulak vermeye devam edeceğiz. İkinci sorunuz, birisi yerelleri ikna edeceğiz filan, acı reçete. Biz bu konuda büyük mücadele vereceğiz. Hatta şunu söyleyeyim. Çok yakında bir büyük emekli mitingi yapacağız. Çağrıda bulunacağız. Ben Türkiye’nin birçok ilinde, birçok ilçesinde miting yaptım. İlk kez çok farklı kitlelere konuştuk. O emeklilerle, yeri ve zamanı ne zaman olur onu değerlendireceğiz. Ama bu emekli maaşı kalacak görünüyor. Bu hayat pahalılığı sürüyor ve emekli artık dayanamaz noktada bir büyük emekli mitingi yapacağız. Ama bizim mitinglerimiz barışçıl, ses duyurmaya yönelik, hep birlikte sesimizi yükseltmeye yönelik mitingler olacak. Bunu önümüzdeki dönemde, ilk kez sizin programınızda söylüyorum ama emeklinin sesini duymamaya devam ederlerse ben emeklinin sesini duyurmak için üstüme ne düşüyorsa onu yapacağım. Bu kadar net.”
“İNSANDA BİRAZ UTANMA OLUR”
AKP’li Mehmet Özhaseki’nin “Zümrüt gibi doğamız buraya geldi” şeklindeki ifadelerini de değerlendiren Özel, “Özhaseki diyor ki efendim zümrüt gibi memleketimiz vardı, yani yemyeşil. Nasıl bu hale geldi? Yahu insanda biraz utanma olur. Böyle bir şey söylenir mi? Sizin yüzünüzden. Ben ben diyen var ya onun yüzünden. Özhaseki açsın, baksın. Örneğin Ordu’nun yüzde 70’i, birçok illerde yüzde 65-70-80’i maden alanı olarak işaretlendi. Her gün özel uçaklardan inmiyorlar. Özel uçaklar biraz daha alttan uçuyor. Hiç dışarı bakmıyor mu, ben bir uçağa bindiğimde utanıyorum, şehirlerin üstünde, her tarafı delik deşik olmuş. Sanki uzaydan meteor yağmış gibi. Her yer maden, maden. Ülkenin varlıkları elbette çıkarılsın. Ben maden çıkarılmasının düşmanı filan değilim. Ama en vahşi madencilik yöntemleri ile altın çıkarılıyor, siyanürle arındırılıyor. Posası bize kalıyor. Videoları var, Kanadalılar diyor ki Türkler hafriyat işinde çok iyi. Güzel taş taşırlar diyor. Biz diyor tepeleri kaldırıyoruz, Türkler taşıyor, siyanürü damlatıp, altını alıp geliyoruz, posası Türklere kalıyor diyor. Böyle bir madenciliğin yapıldığı bir ülkedeyiz. Açık madencilikle perişan edilen ülkedeyiz. Kazdağları ortada, Akbelen ortada, Yırca’da 6 bin ağaç kesilmesin diye dozerin önünde yattım ben 10 gece boyunca. Bunlar yapılırken Özhaseki hiç görmeyecek. Ondan sora tutacak, efendim bu nasıl oldu? Bakın çok önemli bir dernek var Türkiye’de. Türkiye Ormancı Derneği. Eczacı Abdülkadir Bey var, vaktiyle kurmuş bu derneği. Benim meslektaşım. Ben ziyarete gittim, kendileriyle görüşeceğim. Onlar diyor ki büyük yalanlar var. Mesela diyorlar ki Türkiye’nin orman varlığı gerilemiyor diyor ya iktidar. Aslında diyorlar büyük orman katliamı var. Ama eskiden ormancı gezer tek tek ağaç kaydederdi, şimdi drone ve uzay fotoğrafı var. Eskiden kayda alınmayan ormanlar kayda alındığı için insanları kandırarak, iktidarımızda orman azalmadı, aksine arttı diyor. Gerçekte kayıtta olmayanlar kayda giriyor ama mevcut ormanlar talan ediliyor diyorlar. Yaptıkları çalışmalar çok çok kritik. Çok önemli bir dernek. Ben onlarla çok önemli çalışmalar yürüteceğimizi düşünüyorum. Özhaseki şunu bilsin. Türkiye’nin dört bir yanını yabancı maden şirketlerine açıp, kötü ekonomi yönettikleri için talan ettirdiler. O güzelim Anadolu’yu bu hale getiren kendi partisinin zihniyetinden başkası değildir” dedi.
“ÇOK SERT MUHALEFET YAPACAĞIZ”
Özel, Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı Erdoğan ile görüşme programına ilişkin olarak, “MYK ile seçimden beri 3 kez toplandık. Bugün 4’üncüsü var. PM’yi topladım. İl başkanlarım cumartesi buradaydı. Belediye başkanlarım cumartesi ve pazar buradaydı. Partinin bütün yetkili organları ile konuştuk. Önceki dönem genel başkanlarımızla istişare yapacağız. Sayın Kılıçdaroğlu, Altan Öymen, Hikmet Çetin ve Murat Karayalçın ile. Siyasette 22 yıldır iktidar ile muhalefetin birbiri ile temasının neredeyse hiç olmadığı bir süreçte bir paradigma değişikliğine gidiyoruz. Önemli bir kırılma noktasındayız. Bayramda nezaket telefonunu açtım. Şimdi önümüzdeki toplantı bir çalışma toplantısı. Cumhurbaşkanının da buna olumlu baktığına ilişkin açıklamalarını da yaptılar. Nezaket değil bir çalışma ziyareti. Şöyle bir şey var, çok sert bir muhalefet yapacağız. Buna devam. Hiç şüphe yok. Çünkü muhalefetin yumuşak olmasını gerektirecek hiçbir şey yok ülkede. Şartlar berbat durumda. Ama siyaset bazen münakaşa, bazen müzakere ama eninde sonunda nezaket işidir. Nezaketi bırakmayacağız. Karşımızdakilerin her birisi bu milletin seçip görevlendirdiği insanlar. O yüzden onlar adına kişisel sürtüşmelere girmek, hakaret etmek, kavga etmek. Millet bizden bunu istemiyor. Bunu yapmayacağız. Meclis’te muhalefetimizi yapıyoruz. Meydanlarda muhalefet edeceğiz. Gerekli yerde en şiddetli münakaşaları yapacağız ama bir de müzakere edeceğiz. O müzakerenin kapsamı noktasında partinin seçilmiş organlarından fikirlerimizi aldık. Şimdi genel başkanlarımıza, çünkü CHP’nin genel başkanı diğer partilerden farklıdır. Bir sorumluluğu vardır, Atatürk’ün oturduğu koltukta oturuyor. İkincisi biz bir kişinin karar verdiği bir yapı değiliz. Biz istişare eden, birbiri ile konuşan, görüşen, ortaklaşan, alınan ortak kararı uyguladığında doğru işleri yaparız. Biz böyle yaptığımız dönemlerde bu ülkeyi bir toplu iğnesi olmayan bir ülkeyi, vagon fabrikası, uçak fabrikası, şeker fabrikaları, rafinerileri olan bir ülkeye getirdik. Atatürk ve arkadaşlarının bolca birbirlerinin fikirlerini aldıkları, dünyaya baktıkları, doğru işleri yaptıkları ve Meclis’i önemsedikleri noktada hep Türkiye ileri gitti. Ne zaman Meclis işlevsizleştirildi, Türkiye’de düşüş başladı. Böyle kritik bir görüşmeden önce sayın genel başkanlarıma, daha önce bu görevi yapmış olan çok değerli büyüklerime hem yetkili organlardan aldığım görüşler doğrultusunda, oluşturduğumuz fikirlerden bahsedeceğim. Hem görüşmeye ilişkin önerilerini, hem içeriğe yönelik, hem görüşmenin yapıldığı sürece yönelik olarak görüşlerini alacağım” ifadesini kullandı. Özel, şunları kaydetti:
“RANDEVU TALEP EDECEĞİZ”
“Bu imkanı bulduktan sonra da Erdoğan’dan randevu talep edeceğiz. Onların takvimine uygun olursa. Saat fark etmez. Ülkenin Cumhurbaşkanı randevuyu hangi güne takvimine göre verirse biz ona uyarız. Ben Cumhurbaşkanının, Çankaya Köşkü, Atatürk’ün ben Atatürk’ün partisinin son genel başkanıyım, o Atatürk’ün diğer koltuğu olan Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturuyor. Randevuyu eğer Çankaya Köşkü’nde verirse, son derece şık olur. Onu tercih ederim. Ama onun dışında seçenekler Meclis olabilir, AKP Genel Merkezi olabilir. Çünkü AKP’nin Genel Başkanı sıfatıyla değerlendiriyorum. (Beştepe’yi) Doğrudan tercih etmem ama mekan tartışmasıyla böyle önemli bir görüşmeyi heba etmem. Beştepe’de randevu verilirse Beştepe’ye giderim. Sırf mekanın yeri açısından hani Beştepe’ye gitmiyorum, senle görüşmüyorum demem. Çünkü içerik, yer tartışmasından önemli. Ama ben Atatürk Orman Çiftliği’ne, Atatürk’ün vasiyetinin aksine yapılmış, Mimarlar Odası’nın açtığı davalara, itirazlara rağmen kanun ve hukuk tanınmadan yapılmış mekan yerine, aziz Atatürk’ün hatırası olan Çankaya Köşkü’nü tercih ederim. Böyle bir görüşme için bence son derece şık olur. Kendileri böyle değerlendirirler diye bekliyorum. Ama benim tabiatımda şöyle bir şey var. Ben sivil toplum, meslek örgütlerinden geliyorum. Tutum çok önemli ama eğer bazı tutumlar içeriğe, çok önemli bir içeriğe zarar veriyorsa, itirazını dile getirirsin ama o görüşmeyi gerçekleştirirsin. Bir inat uğruna dünya kadar bir beklentiyi heba edemem. Beklenti kendi beklentilerim değil milletin beklentileri. O yüzden. Ama Türkiye Cumhuriyetinin devlet gelenekleri gereğince doğru bir müzakere yöntemi ile doğru zaman ve zemin belirlenir. Dediğim gibi Cumhurbaşkanının takvimine bakılır. Gün ve saat konusunda takdir kendilerinindir. Yakında randevumuzu isteriz, ne zaman verirlerse görüşürüz.”
“ISTAKOZCULARDAN AKLINA GELMİŞTİR”
“Rakamlar ortada. Anadolu Ajansı’nın uygulaması var telefonda. Açtığınızda kim birinci parti, kim ikinci parti. Açtığınızda harita ne, ortada. Tartışmaya filan zemin yok. Bir de sizin kendinizle ilgili ne dediğiniz önemli değil milletin ne görev verdiği önemli. Hiç tartışmasız bir gerçek var. Sayın Tayyip Erdoğan son genel seçimlerde Cumhurbaşkanı seçilmiştir. Partisi en çok sandalyeye sahip partidir, Meclis’te. Ben son seçimlerde nüfusun yüzde 65, ekonominin yüzde 80’nin olduğu belediyeleri kazanmış partinin Genel Başkanıyım. Son yapılan seçimlerin birinci partisi CHP’dir. Bir önceki seçimlerin birinci partisi AKP’ydi. Bu gerçeği değiştiremeyiz. Ben hiç üstüme almadım. Millet takdir eder. Ama Cumhurbaşkanı grupta söylediği için, onu söylediği salonda ıstakozcular vardı, dünyanın en pahalı saatlerini takanlar vardı. Onu söylediği salonda buraya erdemliler hareketi olarak gelip de şimdi geldikleri yeri unutup, en pahalı arabalarla gezip milletin yüzüne bakmayanlar, milletin yokluğunu duymayanlar vardı. Herhalde şımarma kelimesi salona girince oradan aklına gelmiştir.”
“FETHULLAH GÜLEN’E LAF SÖYLETMİYORDU”
“Belediye başkanları toplantısı için bu salondaydık biz. Tam buradaydım. Konuşmayı tam buradan yaptım. Bu salon 650 kişilik. Bu salonda bizim böyle yayınlar yapılır. Böyle büyük toplantılar, bazı toplantıları PM salonunda, bazı toplantıları otel salonlarında filan yapardık. Bu salonu doldurmak bir iş değildi. İl başkanları ile seçilmiş belediye başkanlarımızı çağırdık. Tabi belki yanlarında bir kişi daha filan geldiyse, birçok belediye başkanımız ayakta kaldı. Çok keyifli bir şey. Bu salona sığamayacak kadar çok belediye başkanımız oldu. Bu salonu nasıl dolduracağız diye bakarken, oturacak yer bulamayacak kadar çok belediye başkanın olması keyifli bir şey. Bu hafta sonu bu salonda sürekli, yok artık, o kadar da olmaz. Herkes bir üstünü söylüyor. Semih Balaban, benim ilçem orası. Yunusemre. Mehmet Çerçi, Kamer Genç’in Fethullah Gülen için üstüne yürüyen kişidir. Meclis kürsüsünde. Kamer Genç’e saldıran kişidir. Hep ödüllendirildi. Fethullah Gülen’e laf söyletmiyordu ama Manisa’ya belediye başkanı yapıldı. Onun makam odasını gördünüz. İstanbul’da Yıldız Sarayı gibi. Çakma ve son derece zevksiz. Son derece pahalı. Sadece bir şömine koymuşlar oraya, 1,5 milyon liraymış. Ben belediye başkanının 1,5 milyon liralık makam odası olsa abartmayın derim. Sonuçta mütevazı bir şey olması lazım. Uyardık. Zaten başkanlar bu konuda son derece kararlılar. O şatafatın içinde oturan belediyenin 1,2 milyar lira borcu var. Sen 1,5 milyar para bırakırsın da makam odası da öyle olur. O zaman belki hani gerek yoktu ama başkan da ama iyi yönetmiş. Kendisi de birazcık şatafatı seviyormuş dersin. Böyle şey olur mu, 1,2 milyar lira borç bırakıyorsun, 50 tane makam odasına harcanacak para ile bir tane makam odası yapıyorsun. İşte o şımarıklık denen, kibir denen ve AKP’yi bir anda baş aşağı indiren şey bu. Millet bunları görüyor.”
“ŞİMDİ HİZMET EDECEĞİZ”
“10 bin lira maaş veriyorsun emekliye, 10 bin liraya Manisa’da kirada oturmak zor. Eğer ev kirasına verirsen aç kalacaksın, karnını doyurmaya kalksa sokakta kalacak emekli. Onun oyu ile oturan Yunusemre Belediye Başkanı böyle bir odada oturacak. Oturtmazlar. Cumhuriyet tarihinde CHP ilk kez Manisa’yı kazandı. Yüzde 60 oyla kazandık. Neredeyse Türkiye rekorunu Manisa kırıyordu. Kırar tabi. Böyle adamları belediye başkanı yaparsan millet günü geldiğinde böyle bir tokadı atar sana. Birincisi bu. İkincisi rakamlarda örneğin Denizli Büyükşehir. Biri 11, biri 15’leri, ya 11 milyar ya 15 milyar. Milyar yahu milyar. Milyon filan değil. 1,1 milyar da değil. 11 milyar borç bırakıp gitmiş adam. Böyle bir şey olabilir mi? Cumhurbaşkanı ile konuşacağım bunları. Söyleyeceğim, toplam borcu çıkaracağım. Böyle borç devraldık belediyelerden diyeceğim. İkincisi diyeceğim ki bakın CHP’li belediyelerin borcu bu. Bizim belediyelerde böyle borç yok. Bizim başkanlar son derece tasarruflu. Son derece titiz. Son derece objektif ve açık. Bakın diyeceğim, AKP belediyeciliği, gerçek belediyecilik diyordunuz, rakam bu. Şimdi hizmet edeceğiz. 100 milyara yakın borcun çıkacağından eminim. Belki aşabilir. Göreceğiz. Şimdi böyle acayip bir durumla karşı karşıyayız. Bu borçların dönmesi, bu hizmetin verilmesi lazım. O konuda Cumhurbaşkanı ile oturup, görüşeceğiz. Müzakere edeceğiz. Nasıl olacağını düşüneceğiz. Cumhurbaşkanın önünde atması beklenen imzalar var. Yurtdışından inanılmaz krediler bulmuşuz. Metro için, ulaştırma altyapısı için, çevre projeleri için. Bir imzaya bakar. O konuyu konuşacağız. Uzun süredir bekletiliyor. Millet artık dedi ki CHP hizmet etsin. Beklendi, beklendi. Hakeme gittik. Hakem dedi ki CHP devam. O zaman o imzaların atılması lazım. Tek güvencem şu, adil, temiz, şeffaf yönetim. Bütün büyükşehirlerde kazanan ve devam eden başkanlar konuştu, buraya geldi, kürsüye. Mazeret üretmeyeceğiz arkadaşlar dediler. Zorluğumuz çok ama çaresi de var. Çaresi ne? Tasarruf ve şeffaflık. Şöyle bir gerçek var. Bizim Akhisar Belediye Başkanı Besim Dutlulu, benim meslektaşım. Göreve geldiğinde çok borçlu bir belediye devralmıştı. Manisa’daki diğer 4 belediye başkanım gibi. İlk iş şunu yaptı. Araçlar var, dünya kadar. O araçlarla çöp toplanıyor, belediye hizmetleri görülüyor. Araçlar ihale ile kiralanmış, Mersin’de AKP’li bir iş adamından. İnanılmaz. O ihaleyi yenilemedi, feshetti. O ihalenin tutarıyla bütün araçları satın aldı. 2 yılda da parası kaldı, 3 yılı da bedavaya geldi.”
“ENKAZI HEP BİRLİKTE AYAĞA KALDIRACAĞIZ”
“AKP belediyeciliği şudur. Bir tane yandaş müteahhit bulunur, ihale ona verilir. CHP belediyeciliği şudur. İş tanımlanır. Yapılabiliyorsa belediyenin kaynakları ile yapılır. Alınabiliyorsa araç alınır. İstihdam yaratılır. İş yapılabiliyorsa yapılır. Örneğin benim Turgutlu Belediyemde açılış yaptık. 4 önemli yer yaptı. Onlarda mesela hep inanılmaz ucuz fiyata yapmış. Eğer ihale gerekiyorsa, ihale öyle yandaşa verilmez. Nereye verilir, internete, yayına verilir. Milletimiz görür, Mansur Yavaş da bütün arkadaşların hepsi de öyle yapacak, hepsi öyle yapıyor. Ekrem Bey de yapıyor. İhaleyi canlı yayına verirsin, isteyen gelir girer, en düşük fiyatı veren alır. En ucuza yapılır. Yapabiliyorsak kendimiz yaparız, yapamıyorsak en ucuz yapana yaptırırız. Yandaşa gizli kapaklı kapılar arkasında pazarlıkla normalin 4 katına iş yaptırmayız. Borçlarla ilgili Meclis’te atılacak adımlar var. Yürütmenin atması gereken adımlar var. Başkanlarımızın yapması gereken işler var. Meclis yapar mı, çoğunluk bizde değil yapmayabilir. Cumhurbaşkanı yapar mı, anlatacağız. Yaparsa yapar, yapmazsa kendi bilir. Ama bu salonun mazereti yok. Bu salondaki arkadaşlar şimdi hepsi görevlerinin başına gittiler. Temiz, şeffaf, adil, tasarruflu bir şekilde yönetecekler. O borçlar bir şekilde dönecek. Biz de kendilerine yurtdışı, yurtiçi kaynak bulma noktasında elimizden gelen gayreti göstereceğiz. Bu enkazı hep birlikte ayağa kaldıracağız. Zaten elimizde olan belediyelerde sorun yok. Yeni alanların borçlarını bir şekilde halledeceğiz. Meclis’teki adımlar önemli ama onu milletimizin takdirine bırakıyorum. Efendim bu olmazsa olmaz, o olmazsa daha zor olur. Ama olursa daha kolay olur. Ama ne olursa olsun mazeret üretmeyiz, iş üretiriz.”
“MİLLETİ RAHATSIZ EDECEK HARCAMALAR YAPMAYIN”
“Dedik ki biz AKP’nin geldiği nokta belli. Erdemliler hareketi diye yola çıktılar. Millet onlara bir kredi verdi. Geldikleri noktada kibir, şatafat, israftan dolayı cezalandırıldılar. Siz halkçı belediyecilik diye yola çıktınız. İşimiz, gücümüz Aydın, Eskişehir, Uşak, Afyon, Manisa, Denizli, Balıkesir diye yola çıktınız, millet size görev verdi. İşiniz gücünüz hizmet olsun. Asla milletin yokluğu, yoksulluğunda onları rahatsız edecek harcamalar yapmayın dedik. İkincisi herkesin çocuğu işsiz. Belediyeyi biz aldık diye CHP’lilerin çocukları işe girmeye başlarlarsa millet der ki bunlar kendilerine almış bu belediyeyi, bana almamış. O yüzden liyakate önem verin. Mülakat yapın. Şeffaf ve adil olun. İşe giren hakkıyla girsin, giremeyen girenin niye girdiğini bilsin? Kamuoyunda CHP geldi, kendisi için belediyeleri aldı demesin. Bu kadar işsizlik varken yapmayın. Hele hele eş, dost, akrabayı sakın belediyelere doldurmayın. Eğer bunları yaparsanız, o sarı kart AKP’ye özgü değil. Bu demokrasi tokadını AKP’ye vurmak için değil. Bu tokat şatafata, kibre, israfa vurmuş tokattır. Sen yaparsan sana da vururlar. Doğrusu bu. Ben belediye başkanlarımız zaten çok önemli bir süreci yaşadık. Siz hiç şeyi gördünüz mü, 5 yıl boyunca çalıştı. Çok istisnalar hariç. CHP’li belediyelerde israf, kibir, CHP’li belediye başkanlarında yolsuzluk filan olmaz. Bizim arkadaşlarımız gerçekten işlerini çok iyi yapıyorlar. Sayıştay her gün belediyelerimizde. Bütün AKP basını tepemizde. Araba kiralayıp, otobüs bozuldu diye sahtekarlık yapacak kadar kötüler. Ama görüyorsunuz, bu kadar yoğun bir karşı medya ilgisine, bu kadar çok denetime rağmen geçen dönem arkadaşlarımız bizi mahcup edecek bir şey yapmadılar.”
“SAYIŞTAY, SUÇ DUYURUSUNDA BULUNMAMIŞ”
Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin önceki başkanı AKP’li Alinur Aktaş hakkındaki suç duyurularına takipsizlik kararının verilmesinin anımsatılması üzerine Özel, “Buradaki rezalet şu, Alinur Aktaş, zaten Bursa siyaseten onu cezalandırdı, yaptıkları yüzünden. Bir de yaptıklarının adli boyutu var. Suçlu çünkü. Daha doğrusu suçlu mu, suçsuz mu mahkeme karar vermeli. Devletin Sayıştay memuru gitmiş, denetim yapmış. Eksiklik ve hataları yapmış. Ama suç duyurusunda bulunmamış Sayıştay. Aslında savcı diyor ki Sayıştay yapması lazımdı bunu diyor. Yani burada suç yok demiyor. Sayıştay belediye AKP’li diye suç duyurusunda bulunmak yerine örtbas etmiş. Yaşanan o, bir kere bunu görelim. O Sayıştay kimden korkuyor, onu da milletimiz biliyor. Kimden korkuyor olabilir? Bağımsız yargının bütün mensupları, Sayıştay, Danıştay başkanları hepsi birden toplanıp da benim huzuruma mı geliyorlar? Kimin huzuruna gidiyorlarsa ondan korkuyorlar. Düğmesiz olan cübbelerini iliklemeye çalışınca kime yapıyorlarsa o hareketi ona. Kimle çay toplamaya gidiyorsa Sayıştay, Danıştay’ın başkanı ondan çekinip de yapıyordur. Çünkü onun partisinden belediye başkanı bunlar. İkinci husus. Kardeşim bir suç var. Sayıştay raporuna yazmış, getirmişler senin önüne koymuşlar, sen de bu milletin savcısısın, hala daha diyor ki Sayıştay söylerse bakarım. Bu da olmaz kardeşim. O da korkuyor, kimden korkuyor, aynı kişiden korkuyor. Neden korkuyor Sayıştay? Eskiden siyasiler Sayıştay’dan korkardı. Tir tir titrerdi. Neden, TBMM adına denetim yapıyor. Raporu tutar, hatayı buldum mu gözünün yaşına bakmaz. Türkiye Cumhuriyeti bugünlere geldiyse Sayıştay’ın geleneğine uygun şekilde işe alınmış, yetiştirilmiş, terfi ettirilmiş, doğru görevlere getirilmiş kadroları liyakatli kadroları sayesinde geldi. Şimdi 20 yılın sonunda Sayıştay’a işimize engel olmayın, her hatayı görmeyin, rapor yazmayın, Meclis’e eskiden böyle raporlar geliyordu, şimdi özet raporlar geliyor. Bu kadar. Detayları yok. Neden, muhalefet milletvekilleri kullanamasın diye. Kim yaptı bunu? Hepsini birden her şeyi ben bilirim diyen Recep Tayyip Erdoğan. Eskiden Başbakanlar Sayıştay’dan korkardı, şimdi Sayıştay yürütmenin başından korkuyor” diye konuştu. Özel, şunları kaydetti:
KAMUDA MÜLAKAT MAĞDURİYETİ
“Mülakat mağduriyeti, Adalet Bakanlığına mahsus değil. Onu da gündemimizde tutuyoruz, tutmaya devam edeceğiz. Atanmayan öğretmenler, Tayyip Beyin atamadığı öğretmenler var. Geldiğinde 80 bin kişiydi, şimdi 1 milyon kişi. Geldiğinde Ecevit’e madem görevlendirmeyeceksin, niye okuttun bu çocukları diyordu, şimdi 1 milyon kişi için biz ona soruyoruz. Önce bakın öğretmenlere mülakatı kaldıracağız diye geçen seçimlerde söz verdiler, mülakat kalkmadı. Milli Eğitim Bakanı aksine mülakat gibi mülakat yapacağız deyip, mülakatın devam edeceğini söyledi. Gençler 80 bin atama bekliyorlar, mülakatsız. Ama bunlar bir miktar yapacağız, önce yapamayacağız dediler, tepkiler yükselince bir miktar yapacağız dediler. Bir kez mülakatın kaldırılması için gençlerle birlikte mücadele edeceğiz. Gerekirse mülakata hayır mitinginde gençlerle buluşabiliriz. Emeklilerden sonra mülakatı kaldır mitingi olabilir, hayır mitingi olabilir. Tabi Cumhurbaşkanı ile görüşmemizden sonra netleştiririz. Mülakatın kaldırılmasına yönelik adım atılacaksa, mitinge gerek yok. Ama gençlerin sesini duyururuz. Bunun yanında staj ve çıraklık mağdurları var. Onların sesini duyuracağız. Duyurmaya devam edeceğiz. Kademeli emeklilik bekleyen, bir gün geç sigortalı oldu diye 16 yıl daha çalışacak.”
“CHP İKTİDARA GELİRSE ÇÖZEBİLİR”
“Kademeli emeklilik konusunu CHP iktidara gelse çözebilir, şimdi çözüm yollarını gösterebilir. Önümüzdeki günlerde biliyorsunuz, gölge kabine bugün de toplantısı var. Gölge kabinemizin toplantısı, gölge kabinemizin gündemi yerel seçim gündeminden baskılandı ve geriye düştü, malum. Bundan sonra gölge kabine, gölge bakanlıkların yoğun çalışmalarını göreceksiniz. İlk teleferikle ilgili yaşanan hepimizi üzen kazada yine gölge kabinedeki 3 bakanımız gitti, orada görev yaptılar ve çok önemli görev yaptılar. Şimdi ekonomi kurmaylarımızın bu önümüzdeki 1 ay içinde Türkiye’de gündemleştireceği konular ve bütün Türkiye’ye yayacakları çalışmalar olacak. Hepsini takip edeceğiz. Çalışanlara promosyon konusunda, vermiyor patronlar. Banka o parayı yatırıyor. Kanunu çıkaracağız diyeceğiz ki özel sektörde çalışanlar hangi bankadan maaş alacaklarına karar verirler. Banka ile promosyon anlaşması yaparlar. Bunu yapmamanın kötü niyetli patrona faydası var. Onun dışında AKP’ye ne faydası var. Şu kadar insan promosyon olsa, kanunu çıkarsan, bir rahat nefes alsa, hiç olmazsa promosyonla 15 bin lira alacaksa, bir aylık kirasını çıkarsa fena mı kardeşim, nefes alsa. Ama yapmıyorlar, uğraşacağız.”
“3 AYDA BİR ZAM GEREKİYOR”
“Asgari ücrete zam konusunda, üstü örtülü bir IMF programı var. IMF ile el sıkışıyorlar, poz veriyorlar, anlaşma yapıyorlar. Ama Tayyip Erdoğan’ın IMF’yi Türkiye’den biz gönderdik diye büyük propaganda malzemesi olarak kullandığı için, itiraf etmiyorlar. IMF’nin geldiğinde, stand-by anlaşması yapıldığında neler isteyecekse, ona benzer kemer sıkma politikalarını iktidar şimdi uyguluyor. Elbette güçlükler olur, bu güçlüklerin altından milletimizle birlikte kalmamız gereken süreçler olur. Ama şu olmaz kardeşim bak. 818 milyar Merkez Bankası, Hazineden ödenenle birlikte 1,4 kat trilyon lira. Söylemesi zor. Parayı sen bir avuç zengine kur korumalı mevduat diye vereceksin. O paranın neredeyse 3’te biri bütün emeklilerin maaşını 17 bin lira yapmaya yetiyor. Bunu yapmayacaksın. Bu olmaz. Bakın siz bu paraları, mesela asgari ücrete yılda 4 kez zam yapılması gerekiyor şimdi. Yani ocaktan sonra 3 ayda bir yapmak gerekiyor. Niye, sürekli fiyatlar artıyor ve fahiş fiyatlar? 4 kez yapılmalı asgari ücrete zam. Bunlar 2 yapacağız diyorlardı, şimdi onu da yapamayacağız diyorlar. Temmuzda yapmayacağız. Oysaki 4 kez yapılmalı. İşçi sendikaları, Hak-İş, Türk-İş, DİSK zaten sokağa çıkar, bunların aldıkları, nasıl ki işçinin maaşından kesilip kendisine ödenen maaşları almaya nasıl cesaret edecekler? Sendikacılar da sendikacılık yapacak. Onları da sendikacılık yapamaya davet edeceğiz. Hep birlikte.”
“BU ÜLKEYİ HEP BERABER KURTARIRIZ”
“Bundan sonra Cumhuriyet Halk Partisi Meclis’te olması gerektiği zaman Meclis’te, sokakta olması gerektiği zaman sokakta olacak ve toplumsal mitingler yapacağız. Sesimizi duyuracağız. Mitinglerle anayasal hakkımızı geri alacağız. Anayasal bir hak var toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı. Bu anayasal hakkı milletin elinden aldılar. Bu hakkı geri alacağız. Demokrasi, tepki ve protesto rejimidir. Bu kadar düşük emekli maaşına, asgari ücrete, atama yapılmamasına… Gençler için ise şunu söyleyeyim. Bir ülkenin beka sorunu, dünyanın büyük ülkelerinin burada hesap yapması değildir. Onları savuştururuz. Cevaplarını aldı onlar. Bir ülkenin beka sorunu, her dört gençten üçünün başka ülkede hayal kurmasıdır. Gençler valizleri zihninde toplamış. Gençlere dedik durun, gitmeyin, Atatürk cumhuriyeti gençlere emanet etti. Kalırlarsa bu ülkeyi birlikte kurtarabiliriz. CHP iktidarda olduğunda zaten vizesiz gidecekler. Pasaporta gerek kalmayacak. Kimlikle vizesiz gidecekler. Annelerin, babaların üzülmesine gerek yok. 100 gençten 80’i muhalefete, 56’sı CHP’ye oy verdi. Bu bağı sürdürürsek hep beraber bu ülkeyi kurtarırız.”