Kötü yönetim ve yolsuzluk ekonomisinin sonucu

Haber Tarihi: 23.01.2025

Yayın yasakları ve erişim engellemeleri ile ilgili kararların ışık hızıyla alınabildiği bir sansür mekanizması işliyor. Hemen her büyük olayın ardından ilk öğrendiğimiz şey yayın yasağının getirildiği, çünkü bu tür büyük dramlara yol açan olayların temel bir nedeni var: Kötü yönetim!

Her büyük facianın ardından devletimizin ilk refleksi yayın yasağı getirmek oluyor.

İliç’te toprak kaydı, altında insanlar hayatlarını kaybettiler: Yayın yasağı.

Muğla’da ormanlar tutuştu: Yayın yasağı.

İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcısı İsmail Uçar, HSK Genel Sekreterliği’ne, Anadolu Adliyesi’ndeki şüpheli işlemleri bildiren bir mektup yolladı: Yayın yasağı.

Urfa’da iki aile arasında çıkan kavgada silahlar da kullanıldı ve 16 yaşında iki öğrenci, okul servisinin içinde otururken serseri kurşunlar nedeniyle öldü. 14 öğrenci yaralandı: Yayın yasağı.

Mardin Derik’te trafik kazasında 20 kişi hayatını kaybetti: Yayın yasağı.

Konya Şehir Hastanesi’nde görevli hekim Ekrem Karakaya ve bölüm sekreteri işyerlerinde özel güvenlik personeli olan bir kişi tarafından öldürüldü: Yayın yasağı.

Antalya’da bir tarikat yurdunun yemekhanesinde bir aşçı, 18 yaşındaki bir üniversite öğrencisini öldürdü ve kafasını kesti: Yayın yasağı.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi, AKP dönemiyle ilgili 15 milyon 400 bin liralık yolsuzluk dosyasında, 23 kişi ile ilgili suç duyurusu yaptı: Yayın yasağı.

İstanbul Kartal’da kaçak inşa edilmiş apartman yıkıldı, 21 kişi öldü: Yayın yasağı.

Rize Emniyet Müdürü Altuğ Verdi, makam odasında bir polis tarafından öldürüldü, bir polis memuru bu saldırı sırasında yaralandı: Yayın yasağı.

Gebze’de viyadük çöktü, 3 işçi hayatını kaybetti: Yayın yasağı.

Çorlu’da tren kazasında 24 kişi hayatını kaybetti: Yayın yasağı.

Liste böyle uzayıp gidiyor ve mahkemelerin hemen her büyük olayda koydukları yayın yasaklarının çok ama çok küçük bir bölümü.

Ve bunların arasında mesela damat beylerin aldırdıkları yayın yasakları, iktidar politikacılarının hoşlarına gitmeyen haberlere konulan yayın yasakları da yok.

Erişim engelleme kararları da bu listede değil.

Bu durum artık neredeyse otomatiğe bağlanmış bir süreç.

Bolu Kartalkaya’daki otel yangınından sonra da aynı şey oldu.

Daha yangın devam ederken Bolu’da bir mahkeme yangın ile haberlere yayın yasağı koydu, bununla yetinmedi, yangın ile ilgili eleştiri yapmayı bile yasakladı.

Yasak ertesi gün kaldırıldı ama eleştiriye yasak konulabileceğini düşünen bir hâkimin memleket sınırları içinde yaşadığını da bu vesileyle öğrenmiş olduk.

Otoriter rejimler altında yaşayan ülkelerde bu çok olağan bir durumdur.

Erdoğan rejimi de böyle otoriter yönü ağır basan bir rejim.

Bu tür bütün rejimler gibi Erdoğan rejimi için de önemli olan şey gerçeğin ne olduğu değil, nasıl algılandığı meselesi.

Deyim yerindeyse bu tür rejimler “algıya oynarlar.”

Kamu bankaları kredileri ve kamu kaynaklarından beslenen dev bir medya gücüne sahipler.

Gerçeğin istedikleri kadarını göstermek, gerçeği tamamen çarpıtmak onlar için çocuk oyuncağı.

O kadar arsızlar ki seçim sırasında “fake videolar” bile gerçekmiş gibi haberleştirildi.

Sadece AKP medyasını izlemek durumunda olan bir kişinin, gerçekte ne olup bittiğini anlayabilmesi, öğrenebilmesi mümkün değil.

Hatta gerçeğin tam tersine ikna edilebiliyorlar.

Zamları CHP’nin yaptığına, döviz fiyatlarını dış güçlerin yükselttiğine, zavallı Almanların boş marketlerde perişan olduğuna bile inandırılabiliyorlar.

Ama bu onlara yetmiyor.

Bir tek kişinin bile doğruyu araştırmasını, konuşmasını, yazmasını istemiyorlar.

Yayın yasakları da bunun için var: Mahkemeler eliyle sürdürülen sansür ve kontrol mekanizması olarak.

Yayın yasakları ve erişim engellemeleri ile ilgili kararların ışık hızıyla alınabildiği bir sansür mekanizması işliyor.

Hemen her büyük olayın ardından ilk öğrendiğimiz şey bu oluyor: Yayın yasağı getirildi!

Çünkü bu tür büyük dramlara yol açan olayların temel bir nedeni var: Kötü yönetim!

Bu tür büyük olayların hepsinin en temel nedeni kamu görevlilerinin görevlerini layıkıyla yerine getirmemeleri.

Nitekim Bolu’da yetkili kamu görevlileri, işlerini doğru dürüst yapmış olsalardı, bu facia yaşanmayacak, onca insan çocuklarıyla beraber hayatını kaybetmeyecekti.

Türkiye, insanlarını yolsuzluk ekonomisine ve kötü yönetime kurban veren bir ülke artık.

Onun için de faciaların nedenleri üzerine yazılıp, çizilmesi, konuşulması engellenmek isteniyor.

Konuşulursa, yangına karşı hiçbir önlem almaya gerek görmemiş bir otelin yönetici ve sahiplerinin buna nasıl cüret edebildikleri ortaya çıkar çünkü.

Konuşulursa liyakatsiz yönetimin beceriksizlikleri, yolsuzluğa alışmış bürokrasinin ahlaksızlıkları gündeme gelir.

Onun için de duyulmasını önlemek, gerçekleşmesini önlemekten daha önemli hale geliyor.

* * *

Şef çok, Kızılderili yok!

Cumhurbaşkanlığına bağlı Siber Güvenlik Başkanlığı 8 Ocak 2025 tarihi itibariyle kuruldu.

Vatana millete hayırlı olmasını dilerim.

Bu Başkanlık, Türkiye’de siber güvenlik alanında bütüncül politikaların oluşturulması ve kurumlar arası koordinasyonun sağlanmasını gerçekleştirecek.

Her düzeyde siber istihbarat ve siber mukavemet kapasitesinin geliştirilmesini hedefleyecek.

AKP iktidarının ilk dönemlerinin gözde bürokratlarından biri olan M. Emin Zararsız’ın bu kurumla ilgili bir makalesi Karar’da yayımlandı. Yazısını okuduktan sonra niye gözden düşmüş olabileceğini de tahmin ettim. (Aslan – Çaycı ve Koyun – Bekçi fıkraları)

Zararsız’ın yazısından öğrendim ki Siber Güvelik Başkanlığı’nın şu anda 135 kişilik bir kadrosu varmış.

Bunların 14’ü üst düzey yönetici, 3’ü şube müdürü, 4’ü mali hizmet uzmanı, 16 daktilograf, 6 memur, 15 koruma ve güvenlik personeli, 5 mütercim, 5 avukat, 15’i hizmetli. Ayrıca 30 tekniker, programcı, çözümleyici var.

Zararsız’ın yazısından aktarıyorum:

“Geriye kalan 10 kişi ise Başkanlığın asıl işini yapacak yani siber güvenliği sağlayacak mühendislerden oluşuyor. 135 kişiden oluşan Başkanlığın yüzde 29,6’sı asli işlerle uğraşacak, kalan yüzde 70,4’ü ise yönetim ve yardımcı hizmetleri yerine getirecek.”

Fıkra gibi ama ağlanacak durumumuza gülmek isterseniz tabii.








Bu Bölümdeki Diğer Haberler

Kumpas heybesindeki büyük turp!
Haber Tarihi: 13.04.2025
Sözümüz hiç bitmeyecek!
Haber Tarihi: 13.04.2025
Yapacağız, edeceğiz… E peki?
Haber Tarihi: 13.04.2025
Vali olmayan yasa ile yasak getirmiş
Haber Tarihi: 13.04.2025
Faşizmin Hedefinde Barolar ve Avukatlar
Haber Tarihi: 13.04.2025
Anayasa’ya aykırı 2589dianame
Haber Tarihi: 13.04.2025
Alın terimiz holdinglere akarken
Haber Tarihi: 13.04.2025
Baharlar tekin değil!
Haber Tarihi: 13.04.2025
Muhalefet uyandırmalı
Haber Tarihi: 11.04.2025
Ucuz üyelik yahnisi
Haber Tarihi: 06.04.2025
Kurultay
Haber Tarihi: 06.04.2025
Boykot
Haber Tarihi: 06.04.2025
Birlikte yürümenin sihri
Haber Tarihi: 06.04.2025
Tek adam rejimini bu kadar korkutan ne?
Haber Tarihi: 06.04.2025
Sınıfsal itiraz
Haber Tarihi: 06.04.2025
İmamoğlu da az değilmiş!
Haber Tarihi: 03.04.2025
İslamcılar neden para sevdalısı?
Haber Tarihi: 03.04.2025
Meydandaki herkes mi topluca küfretti?
Haber Tarihi: 27.03.2025
Anlat Erdoğan, anlat
Haber Tarihi: 27.03.2025
Harp hiledir!
Haber Tarihi: 27.03.2025
Dün dündür, ya yarın?
Haber Tarihi: 27.03.2025
Özgür Özel ve l2548erlik testi
Haber Tarihi: 26.03.2025
Eşkıya dünyaya hükümdar olmaz!
Haber Tarihi: 05.03.2025
Basın özgürlüğünün önemi
Haber Tarihi: 05.03.2025
İkt2533arın su yolu!
Haber Tarihi: 05.03.2025
“Eyy Herkes!” moduna bağlamak
Haber Tarihi: 22.02.2025
Saray muhakemeleri usul kanunu
Haber Tarihi: 22.02.2025
Hukukun guguk olduğu bir soruşturma
Haber Tarihi: 22.02.2025
TÜSİAD’a minnet borçlusunuz
Haber Tarihi: 22.02.2025
H2520detin öteki yüzü!
Haber Tarihi: 22.02.2025
TÜSİAD da Ses Verdi...
Haber Tarihi: 22.02.2025
Oligarşi nedir!
Haber Tarihi: 21.02.2025
Zenginler değil fakirler kaybediyor
Haber Tarihi: 21.02.2025
Yeni Türkiye'nin yargısı
Haber Tarihi: 21.02.2025
Peki AKP’nin adayı kim olacak?
Haber Tarihi: 21.02.2025
İtaat Yoksa Ceza Var
Haber Tarihi: 21.02.2025
Kurum’un başarı ‘hikaye’si!
Haber Tarihi: 09.02.2025
Bu gıda kriziyle enflasyon mu düşer?
Haber Tarihi: 05.02.2025
Güçperest olmayın
Haber Tarihi: 05.02.2025
Bahçeli’nin başı göğe erdi mi?
Haber Tarihi: 04.02.2025