Cumhurbaşkanı yangın yerinden dönüyor. Otobüsün sürücüsünün yanında ayakta duruyor, otobüs sokaktan geçerken yol kenarında duran, oturanlara Cumhurbaşkanı “çay paketi” fırlatıyor. Rize’de de evlerinde kendi çayını kurutan, yeşil iken veya doğal olarak kararmaya yüz tuttuktan sonra nefis kokusuyla içen Rizelilere de geçen hafta fabrika çay paketleri fırlatmıştı! Neden?
Sizi dinlemeye gelen veya yol kenarında duranlara çay fırlatmanın “siyasal patolojisi” nedir? İktidarın adamları, halka ne dağıtalım da mutlu olsunlar diye bir kamuoyu araştırması mı yaptılar, çay atacağı anonsu yapılırken bile üstelik “çevre dostu bezlerin içinde” anonsu yapılan çayın, seçmeni politik memnun etme aracı olarak kullanılmasına karar verildi?
Çayın siyasal yararı nedir, evde veya köy kahvesinde demlerken ve içerken “Cumhurbaşkanımızın hediyesi” olması, çay keyfine ekstra bir mutluluk mu katacak? Bu en çok tüketilen içki ile Cumhurbaşkanı evlere sanal konuk mu gelmiş oluyor? Daha önceki çay fırlatma görüntülerinde insancıklar paketleri kapmak için birbirini adeta çiğniyorlardı. Ve Cumhurbaşkanı da kürsüden seyrediyordu manzarayı.
Acaba bu seyir sırasında ne düşünüyor? Paketleri kapmak için kitledeki dalgalanma, kendine biat eden seçmenin varlığı, bir güvence- mutluluk mu sağlıyor? Bu kitleyi her durumda harekete geçiririm diye mi düşünüyor. Bilemiyorum. Ben de bu kısa yazıyla kafamdaki sorundan kurtulmuş olayım...
THK UÇAKLARI: AĞIR SUÇ...
Türk Hava Kurumu ile Cumhurbaşkanının yıldızı, aslında diğer Cumhuriyet kurumları gibi bağdaşmadı. THK’nin ayrıca başka bir niteliği daha vardı, başında ordudan emekli generaller oldu genellikle. Onu çalışamaz duruma getirerek yok etmeye çalışmanın bir nedeni de bu...
Baş lider, THK’ye ait uçakları, ne kadar geri teknoloji olduklarını, kendilerinin SİHA - İHA’lar yaptıklarını söyleyerek kötülüyordu. Uçaklar, geri mi, ileri teknoloji mi diye değil, iş görüp görmediklerine bakılarak değerlendirilir.
Kişisel çıkarlarına, düşüncelerine ve ideolojilerine dayanarak yaptıkları asla affedilmez hata, yani uçakları çalışamaz durumda bırakmak ve THK’yi adım adım tasfiye etmek, 5 - 10 uçakla kısmen veya tamamen söndürülebilecek pek çok yangının, ülkeyi yakıp yıkıp kül etmesine neden oldu, muazzam bir zarara uğratılmıştır ülkemiz. İnsan kaybına, acıya...
Ören’deki santral da gidebilir.. Bodrum, gidiyor! En azından buraları da mı kurtarılamazdı, THK uçaklarıyla.. Bu, büyük bir soruşturmanın konusu olmalı ve şimdiden suç duyurularıyla dosyalar oluşturulmalı, hiçbir savcıda bu soruşturmayı açacak cesaret olmasa bile!
CEZASIZLIK KÜLTÜRÜ YIKILMALI
Neleri yıkmalı ki ülkenin önü açılsın, yazıma gelen bir yanıtı daha paylaşıyorum, söz felsefe hocası Cihan Camcı’da...
“Türkiye’de yıkılması gereken önemli şeylerden biri, cezasızlık kültürüdür. Özellikle kamu görevlileri, devleti o dönem yöneten siyasi iktidarı rahatsız eden bir eylemde bulunmadıkça, dokunulmaz gibidirler. En basit bir görevini ihmal suçu bile, doğru dürüst soruşturulmaz. Nedeni, -daha çok orta düzey- yöneticilerin yalnızca üst-yönetime sorun çıkarmayan, söz dinleyen ve uyumlu olma gereği duymaları, üst yönetimin kendilerinden bunu beklediğini düşünmeleridir. Muhtemelen bu konuda haklıdırlar da...
Cezasızlık kültürü, yalnızca suç-ceza ilişkisi bağlamında adaletsizlik duygusu yaratan bir şey değildir. Ekonomiden iletişime, dayanışmadan, örgütlenmeden hak arayışına hemen her alanda olumlu bir gelişme sağlayabileceğimiz beklentisini engelleyen, cesaret kırıcı, her şeyin zaten hep böyle gideceği ve değiştirilemeyecek kadar kökleşmiş bir yapıyla karşı karşıya olduğumuz algısını destekleyen bir şeydir...
Şeffaflık arayışını, sosyal adaletçi yönetimi, girişim özgürlüğünü, performansınızın nesnel değerlendirileceği beklentisini kastre eden bir şeydir... Gelişme, refah, yaşam kalitesi vs. gibi konularda ilerleme sağlayamamamızın, iktidarın başarısızlığı herkesçe kabul edilecek kadar açık kötü yönetimine karşın beklediğimiz oy geçişliliğini anketlerde göremeyişimizin de biraz bu nedenle olduğunu düşünüyorum.
Devleti yöneten siyasi iktidarın ihale, iş, teşvik vs. verme gücünü azaltmaması, afet yokken de afet varmış gibi ihale vermesi de yolsuzluk ve çürümenin görmezden gelinemeyecek kadar artmasına, alenileşmesine karşın soruşturulmaması da cezasızlık kültürüyle ilişkilidir.
Muhalefetin ikna gücü, bu anlayışın gücü tarafından sınırlanmış gibi... umut, daha çok, insanların bu sistemin sürdürülemezliğini cesaretle kendilerine söyleyebilmelerinde, muhtemelen bu cesaret için yeterince ekonomik sorun hissetmelerinde görünüyor bence... Elbette muhalefetin, örgütlerinin yapabileceği çok şey var. Ama bu da göz önüne alınması gereken bir konu diye düşünüyorum.”