Tüm dünya zor bir dönem yaşıyor ve belki de ilk kez bir “ortak düşman”a karşı ortak savaşılıyor. Bir saldırıya uğrayan insanlık var. Her ne kadar ülkeler öncelikle kendilerini kendi toplumunu koruyacak önlemler alıyorsa da ve mesela ülkelerin epey kader birliği yaptıkları Avrupa Birliği içinde bile İtalya yalnız bırakılmanın acısını yaşıyorsa da düşman bir ve ortak.
Bu çerçevede en büyük birlik, evrensel karakterdeki bilimde görülüyor. İnanılmaz bir işbirliği, yardımlaşma ve ortaklık. Dünyayı bu beladan kurtaracak tek sistemin BİLİM olduğu gerçeğinde dost düşman herkes birleşmiş durumda. Bu önemli fotoğrafta, bilimin, bilimsel güçlerin neredeyse bağımsız bir evrensel güç - otorite olarak ortaya çıktığını da görüyoruz.
Aşı bulunmayabilir
Fakat iki nokta var.
Birincisi, bu evrensel bilim gücünde ne kadar payımız, katkımız var sorusu.
Bu sorunun anlamı, bilimde ne kadar üretici olabileceğimizle ilgili. Mesela bugüne kadar elde edilen bilgiler, COVID-19 salgınından kesin olarak ancak bir ilaç veya aşı ile kurtulabileceğimizi söylüyor. Yoksa kısıtlı, virüsün yarattığı yeni yaşam koşulu içinde hayat sürecektir, virüslü dikkatli bir hayat.
Fakat aşı veya ilaç için umutlar büyük, herkes kesin kurtuluşu orada görüyor.
Aşının 18 ay içinde bulunması, adeta bilimde mucize olarak kabul edilecek. Bilimin içinden paylaşılan yorumlar böyle. Gökhan Hotamışlıgil, “hatta bulunamayabilir bile” diyor. Çünkü bu koronavirüs ailesinin önceki üyelerine karşı (SARS...) aşı geliştirme başarısız oldu. İlaç konusuna da aynı gözle bakmakta yarar var. Kesin önümüze gelinceye kadar.
Her şey ‘yeni normal’e göre
Ancak, bugün bilimde yaşanan büyük işbirliği, belki de bu durumu değiştirecektir. Bilmiyoruz. Buradan çıkarılacak sonuç, sonbahara kadar aşı bulunacak ve hayat eski normale dönecek biçimindeki anlayışın rehavetine kapılmamaktır. Hayatın ve üretimin bütününü bu “yeni normal”e göre yeniden düzenlemeye başlamaktır. Tepeden tırnağa..
Bir aşı ve ilaç geliştirilmesi durumunda, bunu öncelikle kimlerin kullanacağı, küresel hacimde üretimin nasıl olacağı da daha şimdiden tartışılan önemli bir sorun. En ucuz, herkesin en kısa sürede aşı veya ilaca ulaşması nasıl mümkün olur, bile tartışılıyor. Aşı veya ilacın bir şirketin ve ülkenin malı olamayacağı düşüncesi de bu kapsamda dile getiriliyor.
Ama yine de ülkemizin bilim güçlerinin aşı ve ilaç araştırma ve üretimlerinde yeni çözümler ve uzun vadeli araştırmalara odaklanmasının planlanması şart. Bu alan, ne kısa süre önce yaşadığımız gibi kişisel şov kaldırır ne de “dünyada üretirler, bize de düşer” gibi bir yaklaşımı kabul edebilir.
Bunun için üniversitelerin başlarında hırs, düşmanlık veya siyasal bağımlılıkla hareket edecek insanlar bulunmamalı. Bilim güçlerinin önünü açacak yönetimler işbaşına gelmeli. Sağlık araştırmaları, her yönüyle yeniden planlanmalı.
Ülkenin elini, ayağını bağlamayın
Daha da önemli bir konu, ülkeyi yönetenlerin, tüm ülkenin tüm milletin yönetici olmayı başarmaları konusudur. Şunu anlamakta zorlanıyor insan: Ekonomi şimdi de virüsle birlikte daha ağır bir darbe yemişken, krizden en çok etkilenen milyonlarca insan temel yaşam ihtiyaçlarını bile karşılayamayacak bir duruma sürüklenmişken, rejimin birleştirici değil, muhalefeti eskisi gibi dışlayıcı, toplumu parçalayıcı siyaseti elden bırakmamış olmasıdır.
AKP’li Cumhurbaşkanı’nın, muhalefeti ve gerçeğin peşinde koşan gazetecileri “temizlenecek virüsler” olarak görmesi, bu ülkeyi yönetmekten giderek acizliğe düştüklerinin dile getirilmesi mi oluyor?
İçişleri Bakanı Soylu’nun yardım topladıkları gerekçesiyle İstanbul ve Ankara gibi büyükşehir belediyeleri hakkında, paralara ve hesaplara el koyduktan sonra, şimdi de soruşturma açma hazırlığına girmesi, milletin birliğini değil parçalanmasını öngören politikaların iktidara egemen olduğunu gösteriyor.
Böyle dönemlerde ne bu politikaların geçerliliği olmalı ne de Soylu gibi politikacılara ihtiyaç.
Soylu, AKP’li Cumhurbaşkanı’nın politikalarının en sert uygulayıcısı olduğunu göstermektedir ve bu da neden geri çağrıldığını açıklamaktadır.
Milleti bölmeyin, ülkeyi germeyin kucaklayın, yerel yönetimlerin elini ayağını bağlamayı siyaset sanmayın. Olsa olsa ülkenin elini kolunu bağlamış oluyorsunuz.