TBMM’yi ziyaret çok kolay değildir. Parti grup yönetiminden ya da milletvekillerinden kapıya adı verilmeyen kişi içeri giremez. Ziyaretçiler alınırken genel güvenlik aramasından geçirilir. Geçen çarşamba günü akşam saatlerinde İstanbul mlletvekili sevgili Mahmut Tanal, sosyal medya hesabından, “Mustafa Balbay’ın Bitmeyen Deniz kitabı güvenlik gerekçesiyle Meclis’e sokulmadı” haberini geçince, aklımdan bir dizi konu geçti. Deniz Gezmiş’in idam kararının bu Meclis’in çatısı altında oylanması… Siyasi iktidarların geçmeyen Deniz korkusu…
Perşembe günü, Adana miletvekili, Silivri günlerindeki CHP Adana İl Başkanlığı döneminde Adalet Mitingi’nin mimarı sevgili Orhan Sümer Meclis Genel Kurulu’nda gündeme getirdi.
Konu, bir güvenlik görevlisinin böyle bir uygulamaya girişmiş olmasından öte…
İnançları, inandıkları, davaları uğruna ölenlerin bedenleri toprağa karışır,ama inandıkları değerler yaşamaya devam eder. Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının ölümüne savundukları antiempeyalist, tam bağımsızlık yanlısı düşünceler bugün de güncelliğini koruyor. 1960’larda,70’lerde kimler bu düşüncelerden korkuyorsa, o korku devam ediyor. Deniz Gezmiş’in kitabını gördüklerinde sanki sayfaların arasından fırlayıp çıkacak, haykıracak:
“Yaşasın tam bağımsız Türkiye… Kahrolsun Amerikan emperyalizmi!”
Ee korkulacak bir şey!
Deniz Gezmiş’i yazarken, 1968 kuşağından dünyanın öteki ülkelerindeki gençlik önderlerinin yaşamına ayrı bir bölüm ayırdım. Zira, Deniz Gezmiş de bir yandan İkinci Kurtuluş Savaşı’nın kaçınılmaz olduğuna inanıyor, bir yandan da dünyadaki gelişmeleri yakından izlemeye çalışıyordu. 25 yıllık ömrünün son 5 yılının yarısını hapiste geçiren Deniz, mahpusluk günlerinde Cumhuriyet’te Özgen Acar’ın Prag Baharı’na ilişkin dizi yazısını istetiyor.
68 kuşağının yeni bir dünya özlemi pek çok ülkede karşılık buldu. Bu eylemlere katılan gençlere ülke yönetimleri “idam” gibi vahşi bir karşılık vermedi. O dönem ABD’nin Vietnam’a bütün acımasızlığıyla saldırdığı, toplu kıyımların yaşandığı bir süreçti. Vietnam Savaşı’na karşı olan Amerikan gençleri de vardı. Savaşa karşı çıkmakla kalmayıp, askerliği reddedenler oldu. Zorla askere alınıp daha sonra kaçanlardan biri de Bill Clinton’dı. Clinton çeyrek asır sonra ABD’ye başkan oldu, 2000 yılında Vietnam’ı “ABD Başkanı” olarak ziyaret etti.
Vietnam Savaşı İngiltere’de de yankılandı. 68 kuşağından gençler, “Savaşa hayır” sloganı altında birleştiler. Bu mücadelenin başını çeken Ulusal Öğrenci Birliği Başkanı Jack Straw, Deniz Gezmiş’le aynı yıllarda hukuk eğitimi almaya başladı. Deniz Gezmiş, kısa süre sonra hukuk fakültesinden atıldı, ardından idam sehpasına çıkarıldı. Straw ise okulu bitirdi. İşçi Partisi’nde siyasete atıldı, ardından Dışişleri Bakanlığı’na çıkarıldı.
68 heyecanının en yüksek hissedildiği Fransa’da Kızıl Danny lakaplı Daniel Chon-Bendit, yıllar sonra Avrupa Parlamentosu Yeşiller Grubu’nun başı olarak siyaset sahnesindeydi.
Kimi ülkeler de olayların sıcak yaşandığı dönemde ağır yaptırımlara uğrattıkları kişilerden özür dilediler, adlarını yaşattılar.
Türkiye’de ise Deniz Gezmiş ve arkadaşlarından hâlâ korkuyorlar. Denizler’in idamında da bulunan avukatlarından Halit Çelenk, kitapta da yer alan uzun söyleşimizde, “Onların itibar iadesine ihtiyacı yok” demişti. Gerçekten öyle ama, Türkiye’nin Deniz Gezmişler’e büyük borcu var. Onlar, bu topraklarda tam bağımsızlık ruhunun bitmediğini kanıtladılar.
Denizler’i yeni kuşaklara anlatan pek çok kitap var. Halit Çelenk, Erdal Öz, Nihat Behram, anılarla birlikle kaleme aldılar. Turhan Feyizoğlu, en kapsamlı çalışmayı yapıp, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının tam mücadele tarihçesini ortaya koydu. Biz onlardan etkilenen sonraki kuşağın acı ve umutlarını da içine kattık.
Denizler, 1961 Anayasa’nın tam uygulanmasını istediler, anayasayı ortadan kaldırmak “suçundan” idam edildiler.
Yeni kuşakların, Denizler’i tanıdıkça, Türkiye’nin ilk fırsatta terk edilecek bir ülke değil, uğruna mücadele edilecek bir ülke olduğu bilincine ulaşmasını dilerim…