AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, önceki gün yanına sel felaketinin büyümesinde payı olanları da alarak Giresun Dereli’de halkın karşısına çıktı.
Salgın Erdoğan’ın geçtiği yerlere uğramıyor olmalı ki, Dereli buluşması seçim mitingi gibiydi. Daha 30 Ağustos Zafer Bayramı için getirilen kısıtlamaların tartışması bitmeden böyle bir toplantı düzenlemek çok bilgilendirici oldu!
Giresun’dan tüm Türkiye’deki gelişmeleri yakından izleyen emekçi öğretmen yazar kardeşimiz Hilmi Taşkın mitingi izlerken ne görsün; felaketin katlanmasına neden olan kum ocaklarının sahipleri, taşeronları, akrabaları Erdoğan’ın yanında!
Erdoğan etrafındaki bu kişilerle birlikte şöyle diyordu:
“Tüm dereleri ıslah edeceğiz!”
Sadece bu cümle bile can, mal ve doğa kaybına neden olan felaketten gram ders alınmadığını gösteriyor!
Aslında dere bağır bağır bağırıyor:
- Su yatağını vermez, er geç geri alır. Bunu görün artık!
Hal böyleyken Erdoğan bağırıyor:
“Islahsa ıslah, inşaysa inşa!”
Devam ediyor:
“Bir daha böyle felaket yaşanmayacak!”
Dere aşağıdan bağırıyor:
- Bana mı dedin?
***
Oysa asıl ıslah edilmesi gereken insan!
Asıl ıslah edilmesi gereken rantçılar!
Hilmi Öğretmen’in dediği gibi, bu felaketin soruşturması yapılmadan, soruşturulması gereken kişilerle halka “bir daha olmayacak” demek, kime hizmet?
Önce dere ağzındaki evlerden başlayalım sonra derelere gelelim...
Şehir merkezinde bir ayakkabı tamir atölyesi açmanız için 5 yerden izin alıp sağlık raporu çıkarmanız gerekiyor. O şehri inşa eden müteahhit olmak istiyorsanız ne diploma gerekiyor ne izin!
Türkiye’deki müteahhit sayısı tüm Avrupa’nın 10 katı; 460 bin!
Almanya’daki müteahhit sayısı ise 3 bin 500!
Sadece üç bin beşyüz! Sağında başka sıfır yok!
Hemen altını çizelim; Türkiye iyi müteahhitler de yetiştiren bir ülke. Dünyadaki en büyük 250 müteahhitlik firmasından 44’ü Türk. Dünyanın pek çok ülkesinde iş alıyorlar. Ne var ki, müteahhitliğin bir yasası, yasadan geçtik uygulanabilir bir kuralı yok!
Karadeniz’in derelerinden büyük kentlerin tepelerine kadar Türkiye’nin dört bir yanında faaliyet gösteren müteahhitler böyle de iktidarlar farklı mı?
Değil elbet...
Örneğin bölünmüş yol ihaleleri “herkes para kazansın” diye 30-40’ar kilometre ayrılarak ihale edildi. Kimi ilçelerde kasap-bakkal bir araya geldi, müteahhitlik şirketi kurup yol ihalesine girdi!
Pek çok belediyenin de bu düzene uyduğunu görüyoruz. Dün emlak deyince ilk akla gelen uzman sevgili Salim Taşçı’yla konuşuyoruz; 2010 yılındaki bir olayı anımsattı... 1999 Marmara depremi sonrası, Adapazarı Akyazı’da bir fay hattı bulunuyor. Uzmanlar 150 metre genişliğinde bir alanda inşaatın yasaklanması uyarısı yapıyor. Afet İşleri Genel Müdürlüğü uyarıyı dikkate alıyor. Ancak Akyazı Belediye Meclisi bu genişliği fazla buluyor, 20 metreye indiriyor! Belediye Başkanı Yaşar Yazıcı DHA muhabirine şu demeci veriyor:
“Uygulama Akyazı’ya özgü değildir!”
***
Karadeniz’e dönersek...
Bu güzelim bölgemizde 120 bin dere var. Yıllar önce Bülent Ecevit’le Ordu’nun Mesudiye ilçesine helikopterle giderken altımızdaki manzarayı unutamıyorum. Karadeniz, deniz kıyısı değil, dağlar, dereler, vadiler... O pınarların doğuşu, az ötede başka pınara katılışı... Sonra dere oluşu...
Şimdi bu derelere hidroelektrik santralları (HES) yapılıyor. Son facianın bir nedeni HES’lerin kapağını açması. Öyle ki, kapağı bir daha kapatamamışlar. Araya kütükler sıkışmış.
Çocukluğu Sinop’ta geçmiş, jeoloji, hidrojeoloji mühendisi Prof. Dr. İlyas Yılmazer, dünkü sohbetimizde derelerden daha öfkeli bir ses tonuyla anlatıyordu:
“HES’ler doğanın katilidir. Bozduğunu yeniden yerine koyamasınız. Yüzlerce yıl önce Torricelli’nin buluşları var. Borunun bir ucuna koyduğunuz sıvı öbür tarafında da aynı yüksekliğe çıkar. Bugün buna dayalı olarak yüzey sularından değil, yerin altına yapılan tünelden yine suyun gücüyle elektrik üretiyorlar. İnsanlık bu yöntemi 6 bin yıl önce uyguladı... Bütün mesele fiziğe, matematiğe kulak vermek, cahillere değil!”
Eyyy Erdoğan,
Bakın yaylaları gördünüz, siz de pişman oldunuz. Hiç değilse bundan sonra çevrenizdeki rantçılara değil, bilime kulak verin!