Koronavirüs salgınına karşı AKP’nin izlediği yolu şöyle özetleyebiliriz:
Toplumun reflekslerini dikkate alıp tepkilere göre önlem almak.
Zira sahra hastanelerinden İstanbul için gerekli özel adımlara kadar alınması gereken pek çok önlem, kamuoyu baskısı yükselince alınıyor.
Bunu tarifi şudur:
AKP krizi çözmekten çok yönetmek istiyor.
AKP’nin pek çok konuya böyle baktığını biliyoruz, ama bu farklı. Türkiye’nin toplam gücünün kullanılması gereken bir salgın işgaliyle karşı karşıyayız.
AKP neden böyle bir yol izliyor?
***
Sorunun yanıtı Erdoğan’ın önceki akşamki sözlerinde. Erdoğan, “Rabb’imizin ‘Sizin hayır bildiklerinizde şer, şer bildiklerinizde hayır olabilir’ diyerek tarif ettiği bir süreçten geçtiğimize inanıyorum” dedi, devam etti:
“Yaşadığımız koronavirüs salgınının ardından dünyada hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı açıkça görülüyor. Diğer ülkelerin ve insanların sırtından kendilerine sahte bir refah düzeni kuranların devri artık kapanıyor. Ekonominin sadece paradan, borsadan, faizden, spekülatif araçlardan ibaret bulunmadığı, aslolanın yeterli üretim ve adil dağılım olduğu bir kez daha ortaya çıkmıştır. Devlet ve vatandaşları arasındaki siyasi, ekonomik ve sosyal ilişkilerin yeniden tanımlanacağı bir döneme giriyoruz... Eğitimden sağlığa, ulaşımdan sanayiye, tarımdan enerjiye kadar her alanda inşa edeceğimiz güçlü altyapının semeresini alacağımız bir devrin eşiğindeyiz... Asıl büyük mücadelemiz salgın sonrasında başlayacaktır. Üretimi mutlaka sürdürme vurgusu yapmamızın sebebi budur... Türkiye’nin 2023 hedeflerine ulaşmasının önündeki engeller adeta kendiliğinden kalkıyor...”
İsim verilmeyip bu sözleri kimin söylediği sorulsa pek çok kişi şu yanıtı verecektir:
AKP’nin yıllardır izlediği yanlış politikaların bilincinde olan, paran kadar sağlık, paran kadar eğitim politikalarına karşı çıkan, bu gidişe alternatif üretme gücündeki bir kişi!
Sanki, 17 yılda Türkiye’ye 1 trilyon dolar sokup, Türkiye’den 3 trilyon dolar çıkmasını sağlayan başka bir iktidar...
Sanki, bugüne kadar üretimi öteleyen, eğitim, sağlık, tarım altyapılarını ihmal eden başka bir iktidar...
Sanki, sağlıkta uluslararası tekellerin dümen suyuna girip üniversite hastanelerini çökerten, sağlık garantili değil, hasta garantili “şehir hastaneleri” adı altında sağlık işletmeleri yapan başka bir iktidar...
Sanki, aşı üreten kurumları, SSK’nin ilaç fabrikalarını satıp Türkiye’yi ilaçta çokuluslu şirketlere muhtaç eden başka bir iktidar...
Sanki, yerli tohum üretmeyi suç sayan başka bir iktidar...
Şimdi AKP geldi, bu kötü gidişe dur diyecek yepyeni bir gelecek vaat ediyor!
***
Gün gerçekten de Türkiye’nin bütün gücünü birleştirerek bu salgını yenme, devamında sosyal hukuk devletini ilkesine göre yenilenme günü...
Ancak yukarıda özetlediğimiz tablo, AKP’nin bu süreci de iktidarını güçlendirme, parti devleti kavramından öte partiyi tümüyle devlet yerine koyma hedefinde olduğunu gösteriyor.
Akla, “15 Temmuz’u Allah’ın bir lütfu olarak” görme anlayışını getiriyor.
Türkiye’nin parlamenter sistemden uzaklaştıkça krizlere, belirsizliklere yaklaştığını yaşayarak gördük.
Koronavirüs salgını sürecinde ve sonrasında da aynı anlayışın izlenmesi daha kötü sonuçlar verecektir.
Erdoğan’ın Tekâlif-i Milliye’ye bu kadar çok sarılması aslında devlet hazinesinin ne durumda olduğunu gösteriyor. Gerçeği ancak bu yolla anlatabileceğini düşünmüş olmalı!
Erdoğan’ın çok dara düşünce bile olsa Atatürk’ü anması güzel...
Ama anmak yetmez anlamak gerekir... Tekâlif-i Milliye’de Atatürk’ü ya yanlış anladı ya da kendi istediği gibi anlamak istiyor.
Atatürk, “zaferden sonra ödenecek” diye o adımı attı. Üç kelimede iki büyük mesaj var:
1- Zaferden emin...
2- Ödenecek...
İkisini de 2 yıl içinde gerçekleştirdi...
Sizin 18 yılda geldiğiniz nokta ise ortada...