Bazı küçük, münferit gibi görünen olaylar vardır ki arkalarındaki ciddi toplumsal, siyasal, kültürel birikimler olan süreçlerin dışavurumudur.
Bu nedenle de toplumsal dönüşümlerin, siyasal devrimlerin simgeleri haline gelirler.
Örneğin, Bastille Hapishanesi’nin baskını Fransız Devrimi’ni temsil eder:
Paris halkı, Krallığın zulmünü simgeleyen Bastille Kalesi ve Hapishanesi’ni 14 Temmuz 1789’da zapt etmiştir.
Aslında içeride sadece 7 mahkûm vardı.
Yani büyük bir mahkûm ordusunun serbest bırakılması gibi bir olay değildi ama halkın kitlesel bir başkaldırışı söz konusuydu.
Nitekim, Krallığa karşı bu başkaldırış, Fransız İhtilali’nin simgesi olarak kabul edildi.
Örneğin, Berlin Duvarı’nın yıkılışı, Sovyetler Birliği’nin çöküşünü temsil eder:
9 Kasım 1989’da duvar önündeki barikatların kaldırılmasıyla, duvarın her iki tarafındaki insan seli duvarı aşmış, duvarın resmen yıkımına ise 13 Haziran 1990’da başlanmıştı.
Berlin’in Sovyet bölgesini Batı bölgesinden ayıran bu duvarın yıkılışı, Doğu Almanya’nın ve Sovyetler Birliği’nin çöküşünü simgeler.
Örneğin Mustafa Kemal Paşa’nın 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkışı İstiklal Savaşımızın başlangıcını temsil eder.
***
Kimi zaman farklı yıllarda meydana gelen bazı olayların tarihleri de gün olarak çakışır:
Örneğin özgürlükçü 1961 Anayasası’nı ortadan kaldırmaya yönelik olan ve dinci siyasetin önünü açan baskıcı 12 Eylül 1980 askeri darbesi ile...
Yine bir 12 Eylül’de, ama otuz yıl sonra 2010’da, yargının siyasetin emrine girmesine yol açan, AKP-Cemaat-“Yetmez ama ‘Evet’çiler” ittifakının destek vermesiyle gerçekleşen halkoylaması.
Örneğin, Menderes’in Demokratik Rejimi ortadan kaldıran “Tahkikat Encümeni” yoluyla gerçekleştirdiği “Sivil Darbe”ye karşı Demokrasiyi yeniden kurmak için yapılan 27 Mayıs 1960 Askeri Darbesi ile...
Yine bir 27 Mayıs’ta ama elli üç yıl sonra, 2013’te, bir akşam vakti Taksim Gezi Parkı’nda kesilecek olan ağaçları korumak için çevrecilerin başlattığı direniş.
Gezi Direnişi, ağaçların kesilmesini önlemek için başlatılan masum bir çevreci eylemden, iktidarın kullandığı orantısız şiddet sonunda, Demokrasi için ülke çapında yapılan özgürlükçü bir direnişe dönüştü.
Bu niteliğiyle, AKP-Cemaat (FETÖ-PDY)-İkinci Cumhuriyetçiler (liberal solcular, “Yetmez ama ‘Evet’çiler”)-ABD-AB ittifakıyla kurulan ve o sırada Kürt siyasal hareketinin de desteğiyle yükselen iktidarın maskesini düşürdü:
AKP’nin otoriter yüzünü ortaya çıkardı ve yükseliş eğilimini tersine çevirerek çöküş sürecini başlattı.
(Bu konuda ayrıntılı bilgi için benim 28 Mayıs Cuma günkü, Zülâl Kalkandelen’in 30 Mayıs Pazar günkü yazılarına ve Aykut Küçükkaya ile birlikte yazdığımız kitaba bakılabilir.)
***
Gezi Direnişi’nin asıl önemli olan özelliği, iktidarın sözde “Muhafazakâr Demokrat” maskesini düşürmüş olmasıydı.
İktidarın gerçek otoriter yüzünün ortaya çıkması iç ve dış müttefikleriyle arasını açtı ve bu tarihten sonra AKP’yi yıpratan olaylar birbirini izledi:
17-25 Aralık 2013 olayları, 7 Haziran 2015 seçimleri, 15 Temmuz 2016 askeri kalkışma teşebbüsü, bu bahaneyle 5 gün sonra ilan edilen 20 Temmuz 2016 Olağanüstü Hal, Olağanüstü Hal koşullarında yapılan ve sonuçları yasalara aykırı biçimde ilan edilen 16 Nisan 2017 halkoylaması, hep Gezi Direnişi’ni izleyen olaylar silsilesinin tepe noktalarıdır.
Özetle AKP iktidarı Gezi Direnişi’nden sonra yalnızlaştı ve güçsüzleşti; artık “Düşüş Dönemi” başlamıştı...
İktidarını bugünlere kadar getirebilmeyi, çeşitli siyasal oyunlarla ve emrine aldığı yargı mekanizmasını (bu mekanizmanın önemli bir parçası olan Yüksek Seçim Kurulu- YSK’yi) kimi zaman yasalara uygun olmayan biçimlerde de kullanarak başarabildi.
***
Sanıyorum, iktidar da Gezi Direnişi’nin bu simgesel ve fonksiyonel özelliklerinden dolayı onu, kindar bir yaklaşımla, sürekli olarak gündemde tutuyor, “Dış Güçlerin” ve “Teröristlerin” komplosu olarak topluma empoze etmeye çalışıyor ve Osman Kavala olayında gördüğümüz gibi yargıyı kullanarak yaptığı haksızlıklarda ve hukuksuzluklarda ısrar ediyor.
Oysa bu davranışı da seçmen nezdinde karşılık görmediği, tam tersine olumsuz tepkiler yarattığı için düşüşünü hızlandırıyor...
Yani Gezi Direnişi hâlâ yaşıyor...
Ve diyalektik olarak bunu bizzat iktidarın inadı gerçekleştiriyor!