Neoliberalizmin önde giden ülkelerinde halkın çoğunluğunda sola, sosyal devlete doğru başlayan arayış Türkiye'de de var. AK Parti iktidarının CHP'li belediyeleri taklit etmesi de bunu gösteriyor
Üç milyondan fazla insanın ölümüne neden olan Korona salgınının en önemli sonuçlarından biri de "altta kalanın canı çıksın" diye özetlenebilecek neoliberal düzene ölümcül bir darbe vurmasıdır.
Salgın, milyonların ölmesinde en az virüs kadar hatta ondan daha fazla solu, sosyal devleti sıfırlayan neoliberal düzenin de sorumlu olduğunu gösterdi.
Şimdi başta ABD olmak üzere bu düzenin önde giden devletleri olarak İngiltere'de, Fransa'da ekonomik sistem sorgulanıyor.
Covid -19, 1980'lerden sonra dünyaya hakim olan Reaganizm, Thatcherizm ve Türkiye'de Özalizm diye bilinen "devleti küçültebildiğiniz kadar küçültün, her şeyi özel sektöre devredin, piyasanın gizli eli her şeyi düzeltir" yaklaşımını mahkûm etti. Bu ülkelerde sola ve sosyal devlete doğru bir arayış bir yöneliş başladı.
1989'da Berlin Duvarı'nın yıkılması, 1991'de Sovyetler Birliği'nin çökmesinden sonra dünya zaferini ilân eden neoliberalizmin bayraktarlığını yapan sağ iktidarlar karşısında sol ve sosyal demokrat partiler ideolojik çekingenliğe sürüklenmiş ve sağ partileri taklit etmeye başlamışlardı.
Korona salgını bunu tersine çevirdi.
Salgından sonra neoliberalizm şampiyonu devletler, solu ve sosyal demokratları taklit etmeye başladılar. Sosyal devleti hatırladılar. Sosyal devlete, kamucu ekonomiye yönelik programlar açıklama yarışına girdiler.
ABD'de iktidar değişikliğinde Trump'ın salgınla mücadeledeki başarısızlığı önemli etken oldu. İngiltere'de "sürü bağışıklığını deneyeceğiz" diye ölümlere duyarsız kalan Başbakan Johnson da Korona'ya yakalandı ve kazın ayağının öyle olmadığını anlayıp, sosyal devlete koştu. Kanada salgının başından gerçeği görüp, devleti devreye soktu.
Bu süreçte en önemli gelişmelerden biri ABD Bakanı Joe Biden'ın, iktidarının 100. gününde Kongre'de yaptığı konuşmada, 1929 Dünya Ekonomik Buhranı'nından çıkış yolu olarak Franklin Roosvelt'in "New Deal" (yeni anlaşma, yeni düzen) programına benzer bir programla Amerikan halkının karşısına çıkmasıdır.
Dikkati çeken bir diğer haber ise küresel sermayenin sözcüsü sayılan The Financial Times gazetesinin "İdeolojik savaşı sol kazanıyor" başlıklı bir haber analize yer vermesidir.
Gazetenin 29 Nisan 2021 tarihli sayısında Chris Giles imzasıyla yayımlanan haber analizde, Korona'dan sonra ABD, Fransa, Almanya, İngiltere'de çok büyük çoğunluğun ekonomik sistemden memnun olmadığı saptaması vardı. Analizde Korona sonrasında, bu dört ülkede ekonomik sistemde büyük değişiklik yapılması fikrinin yaygınlaştığı vurgulanıyordu.
Pew Araştırma Merkezi tarafından yapılan ankete göre ekonomik sistemin tamamen yenilmesini isteyenlerin oranının Fransa'da yüzde 70'i bulduğu yazıyordu. ABD'de ekonomik sistemin değiştirilmesine gerek olmadığını düşünenlerin oranı ise sadece yüzde 12'de kalmıştı.
Koronavirüs tehdidinin ardından bu ülkelerdeki hoşnutsuzluk sonucu daha yüksek devlet yardımları yapılması, sosyal konut talebi ve zenginlerden daha çok vergi alınması, daha fazla sosyal güvenlik talepleri öne çıkmıştı.
ABD Başkanı Biden'ın politikaları halkın bu görüşleri ve talepleriyle örtüşüyordu. İdeolojik savaşı sol kazanıyordu.
Joe Biden'ın 100. iktidar gününde Kongre'de yaptığı konuşmada, 1929 Dünya Ekonomik Krizi'nden daha ağır bir kriz yaşandığına vurgu yapması ve o krizden çıkış için Roosevelt'in uyguladığı Keynesyen programın izlerini taşıyan bir program açıklaması, ABD ölçüsünde- sola yönelmiş bir ekonomi politikayı gösteriyordu.
Söz konusu konuşma, Roosevelt'in, ABD'yi 1929 Dünya Ekonomik Buhranı'ndan çıkaran ve seçimleri kazandıktan sonra Kongre'de yaptığı "100 günlük program" konuşmasıdır.
İlan ettiği new deal, serbest piyasa ideolojisiyle zıt bir programdı. John Keynes'in kamu maliyesi-kamu ekonomisi politikasıyla krizden çıkış görüşlerine dayanıyordu. İşsizliği azaltmak, enflasyonu düşürmek, satın alma gücüne dayalı talep yaratmak için doğrudan devasa kamu yatırımlar yapmaya dayalı bir programdı.
Roosevelt, devasa kamu yatırımlarıyla otoyollar, havaalanları, köprüler, barajlar, okullar, hastaneler, milli parklar yatırımlarına girişti ve iki yıl içinde kamu yatırımları eliyle 20 milyon istihdam yarattı. Ekonomi çalışmaya başladı. Bu programın finansmanını en zengin kesimi vergileyerek sağladı. "Zenginlerin kanını emen vergilendirme" olarak anılan gelir vergisi yasası çıkardı. Yılık geliri 500 bin doları aşanlardan yüzde 75 vergi aldı. Sendikaları ve toplu iş sözleşmelerini destekleyen yasalar çıkardı. Kamu yatırımları ve sosyal harcamalarla orta sınıf yaratmayı başardı.
ABD'nin; otoyol, havaalanı, köprü, baraj gibi altyapısı hâlâ Roosevelt zamanında yapılan yatırımlara dayanır. Eskimiş, köhnemiş bu altyapı birçok eyalette henüz yenilenmiş de değildir.
Aynı dönemde, henüz Keynes'in ünlü makalesi çıkmadan, benzer bir programı uygulamaya koyan Mustafa Kemal Atatürk'tür. Krizden bir yıl sonra, 1930'da Birinci Sanayi Planı'nı devreye sokan Atatürk, ülkenin birçok ilinde devlet eliyle fabrikalar kurarak büyük istihdam yaratmış ve sanayi sektörünü güçlendirerek ülkeyi kamu ekonomisi yoluyla 1929 krizinden çıkarmıştır.
Korona salgınının yarattığı krizin aşılması için ABD'nin bugünkü Başkanı Joe Biden'ın Kongre konuşmasında açıkladığı program Roosevelt'in programını anımsatıyor. Biden, 4 trilyon dolarlık iki program açıkladı. Amerikan İstihdam Programı ve Aile Programı.
İstihdam planının, mavi yakalıların ABD'yi yeniden inşa planı olduğunu belirten Biden, bunun yüksek hızlı internet, köprü ve yol gibi bağlantıları artıracağını söyledi. Aile Programı'nda 3-4 yaşındaki tüm çocuklara ücretsiz kreş, ücretli izin, hastalık izni, sağlık sigortası sübvansiyonu, ücretsiz kolej eğitimi ve pandemi nedeniyle getirilen vergi istisnasının uzatılması yer aldı.
Biden, Roosevelt'i anımsatır şekilde bu programların finansmanının en zengin yüzde 1'in daha yüksek vergilendirilmesiyle sağlanacağını da açıkladı.
Şöyle dedi:
"ABD'deki şirketlerin ve en zengin yüzde 1'inin, paylarına düşeni ödeme vakti geldi."
Türkiye'deki gidiş de dünyadaki gidişten farklı değil.
Neoliberalizmin önde giden ülkelerinde halkın çoğunluğunda sola, sosyal devlete doğru başlayan arayış Türkiye'de de var. AK Parti iktidarının CHP'li belediyeleri taklit etmesi de bunu gösteriyor. CHP'li belediyeler, kamucu, dayanışmacı politikalarla salgının yarattığı krizi iktidardan daha iyi yönettiler.
Dünyada olduğu gibi Türkiye'de de sol kazanıyor.