Örneğin Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, havadan felaket bölgelerini inceledikten sonra, neredeyse bütün ormanı kül olmuş Marmaris’te otobüsün üstünden halka çay atıyor. Sanki normal bir günde düzenlenen bir mitingte veda ederken, izleyenlere çay atar gibi.
Bir milli felaket yaşıyoruz.
Güney sahillerimizdeki ormanlar yanıyor.
Milli servet yitiriyoruz.
Bugüne kadar 5 insanımız hayatını kaybetti.
Sayısını bilemediğimiz hayvanlar öldü.
Bölgede yaşayan veya tatile gitmiş insanlarımız can derdinde.
Yangın söndürme uçağı bekliyorlar.
Sosyal medyaya mesaj atıyorlar, insanlık adına acil yardım istiyorlar.
Yola kadar gelen alevlerin arasından arabalarıyla geçmeye çalışıyorlar.
Denize doğru koşuyorlar.
İnsanlar da hayvanlar da panik halinde, canlarını kurtarmaya çalışıyorlar.
Böyle bir ortam içinde tuhaf, garip görüntüler yansıyor ekranlara.
Örneğin Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, havadan felaket bölgelerini inceledikten sonra, neredeyse bütün ormanı kül olmuş Marmaris’te otobüsün üstünden halka çay atıyor. Sanki normal bir günde düzenlenen bir mitingte veda ederken, izleyenlere çay atar gibi.
Sosyal medyadan “bu kadar da olmaz” tepkisi yağıyor ama meydanda itiraz eden yok. Felaketin ortasında atılan çayları kapmaya çalışan vatandaşlar var.
“Marmaris yanıyor, şimdi keyif çayının zamanı mı” diyen yok.
Aldığı çayı iade eden de yok.
Tuhaf bir durum.
Tıpkı sel felaketinde canlarını yitirmiş, herkesin bahçesinde çay yetiştirdiği Rize’de Cumhurbaşkanı’nın vatandaşları çay atmasına bir itiraz gelmediği gibi.
Felaket ziyaretlerinde bile çay atmaktan vazgeçmediğine göre Cumhurbaşkanı’nın bir bildiği var ki her koşulda vatandaşa otobüsten çay atmaktan vazgeçmiyor.
****
Konu siyasal iletişim uzmanlarının alanına giriyor.
Tuhaflık çay konusuyla da sınırlı değil.
Ormanlar cayır cayır yanarken “Türk Hava Kurumu’nun (THK) uçakları nerede, devlet nerede” diye sorunlara verilen yanıtlar da gerçeklerle örtüşmüyor.
Cumhurbaşkanı, “THK’nın şu anda elinde buralarda rahatlıkla kullanılabilecek uçak yok ” diyor.
Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli de, “Eskimiş, miadı dolmuş bir uçağı kullanma lüksümüz” yok diyerek, THK’nın uçaklarının 1960 model olduğunu söylüyor.
Oysa daha 1,5 sene önce, Cumhurbaşkanı’nın akrabası olan Baykar Grubu’nun 2019 yılında düzenlediği havacılık festivalinde, THK’nın yangın söndürme uçağı gösteri uçuşu yapmıştı. Bu uçak 5,5 ton suyu, saatte 200 kilometre hızla işaretlenen bölgeye başarıyla bırakmış ve alkışlanmışı. Demek ki THK’nın elinde bu yangınlarda kullanılabilecek, miadı dolmamış yangın söndürme uçakları var.
Var ama THK’ya kayyım atandığından beri hangarda çürütülüyor.
Pilotları da kayyım tarafından işten atılmış durumda.
Bakan Pakdemirli övünülecek bir şeymiş gibi “Envanterimizde yangın söndürme uçağı” yok diyebiliyor.
“Koskoca Türkiye Cumhuriyeti’nin envanterinde niye yangın söndürme uçağı yok” diye bir soru sorulabileceği aklına gelmiyor.
Oysa 2002 yılında, THK’nın envanterinde 19 yangın söndürme uçağı bulunduğu ve Türkiye’nin Avrupa’nın en büyük yangın söndürme filosuna sahip olduğunu unutuyor.
Evet, THK’nın 19 yangın söndürme uçağına ne oldu da bugün Türkiye’nin envanterinde yangın söndürme uçağı yok.
Rusya’dan kiralanmış 3 uçakla 100’e yakın yangını aynı anda söndürmeye çalışıyoruz.
Rahmetli Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel böyle tuhaf durumlarda “var mı bunun bir izahı” diye sorardı.
Var.
İktidar, Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu birçok cumhuriyet kurumu gibi Türk Hava Kurumu’nu da yok etti.