"Tam bağımsızlık" diye yola çıkanlar Türkiye'nin bugünkü halini görseler bu kez herhalde kahırlarından ölürlerdi
Bütün kadınların anneler gününü kutlarım.
Annenin önemini en iyi anlatan ifadelerden biri, kısa süre önce kaybettiğimiz değerli bilim insanı Prof. Dr. Doğan Cüceloğlu'nun, gözyaşları içinde söylediği, "Annen yoksa kimsen yok" sözüdür.
Anne konusunda okuduğum çok etkileyici bir paylaşım da "Teyzemden bir tabak daha patates isteyemeyince anladım annenim öldüğünü" sözleriydi. Anne sevgisinin bütün sevgilerden güçlü olduğunu unutmamak gerekir.
Bu yıl anneler günü, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ın idam edildikleri 6 Mayıs gününü takip eden hafta sonuna denk geldi. Anneleriyle, evlatlarını kaybetmiş anneleriyle birlikte anıldılar.
Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının istedikleri "Tam Bağımsız Türkiye"ydi. İdealleri buydu. Samsun'dan Ankara'ya Atatürk yürüyüşü yapanlar da Deniz Gezmiş ve arkadaşlarıydı. ABD emperyalizmine karşıydılar. Eylemleri ABD karşıtlığını sembolize ederdi.
Dünyayı saran 1968 gençlik hareketlerinin Türkiye'deki yansıması olarak görülen Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının hareketi her ne kadar "aşırı sol" diye nitelenmişse de öz itibariyle Atatürkçülük'ten çok öte değildir. Üstü biraz kazındığında altında Kemalist bir duruş olduğu görünür. En yaygın sloganlarının "Tam bağımsız Türkiye" oluşu da bunun bir yansımasıdır.
Bu slogan Atatürk'ün hedefine işaret eder. Atatürk, tam bağımsızlığın ancak ekonomik bağımsızlıkla mümkün olacağını söylemiştir. Atatürk'ün ekonomi ve maliye politikası bu hedefe yönelik olarak "milli ekonomi" yaratmaya kilitlenmiştir.
Atatürk dönemi (1923-1938) bir yandan laik cumhuriyetin kurumsallaştırılması çabalarıyla bir yandan milli ekonominin inşasıyla geçmiştir. Atatürk özel sektöre karşı olmamakla birlikte 1929 Dünya Ekonomik Krizi koşullarında sanayide kamu yatırımlarına ağırlık vererek Osmanlı'nın ıskaladığı sanayileşmeyi devlet yatırımlarıyla yakalamaya çalışmış ve başarılı olmuştur. O dönemde Anadolu'nun değişik illerinde 48 fabrika devlet eliyle kurulmuştur. Tekstil fabrikalarından şeker fabrikalarına, kağıt fabrikalarından fişek fabrikalarına, elektrik santrallerinden çelik fabrikalarına, şişe cam fabrikalarından uçak fabrikalarına kadar her alanda yoğun bir sanayileşme plan ve programı uygulamıştır.
Bu ekonomi politikası Atatürk'ün tam bağımsızlık idealiyle uyumludur. Atatürk'ün, devlet eliyle başlattığı sanayileşme politikasına, sendikalaşma, kooperatifleşme, birlikte üretim, eşit bölüşüm, işçinin, köylünün karar sahibi olması, insanca yaşam koşulları, kamu tarafından sağlanacak eğitimde fırsat eşitliği, ücretsiz sağlık hizmetini katarsanız 68 gençliğini bulursunuz.
Peki Türkiye'nin bugünkü durumu nedir?
Bugün Türkiye, Atatürk döneminde temelleri atılan ekonomi politikasının tam aksi yönündedir.
12 Eylül 1980'den sonra iktidara gelen Turgut Özal'ın "ekonomiyi dışa açma, dünyayla entegre etme" politikası Türkiye'yi pazar olarak dünyanın egemen güçlerine açmıştır.
Bu dönemde başlayan özelleştirme furyası AK Parti iktidarında büyük bir hız kazanmış ve Atatürk döneminde yapılanlar dahil kamunun elinde ne kadar fabrika, tesis, liman varsa ulusal ve uluslararası sermayeye satılmıştır. Bu dönemde kamunun elinde bulunan 278 kurumun 207'si satıldı. Geride kalanlar da satılmaya çalışılıyor. O kadar ki Türkiye, devlet olarak arsa satışına bile başlamış durumda. Kamu-özel sektör işbirliği adı altında yapılan bütün altyapı yatırımları ise hazineyi, dolayısıyla gelecek nesilleri borçlandırmış, belli sayıda holdingin dolar üzerinden milyarlar kazanmasını sağlamıştır.
AK Parti iktidarında 2 trilyon dolar vergi toplanmasına ve 60 milyar dolar özelleştirme geliri elde edilmesine karşın Türk ekonomisi borç batağındadır. Dış borçların tutarı 450 milyar doları bulmuş durumdadır.
İzlenen ekonomi politikasının yanlışlığı sonucu Merkez Bankası'nın 128 milyar dolarlık döviz rezervi tüketilmiş ve 50 milyar dolara yakın eksi rezerve düşülmüştür.
Bu ekonomi politikasının sonucunda, Nisan 2021'de yıllık enflasyon yüzde 17.4 olarak açıklanmış olsa da Enflasyon Araştırma Grubu'nun bulduğu oran en az iki kat daha yüksektir. İşsiz sayısına bakıldığında da resmi rakamların çok ötesinde 10 milyonu aşmaktadır. Cari açık sorunu devam etmektedir.
Tümüyle ulusal ve çok uluslu sermayenin çıkarlarına göre yürütülen, işçi, emekçi, küçük üretici, çiftçi ve esnaf karşıtı, yandaş kayırmacı ekonomi politikası iflas getirmiştir.
"Tam bağımsızlık" diye yola çıkanlar Türkiye'nin bugünkü halini görseler bu kez herhalde kahırlarından ölürlerdi.