Altı muhalefet partisinin genel başkan yardımcılarının yürüttüğü ve aylar süren titiz bir çalışmadan sonra kaleme aldıkları güçlü parlamenter sisteme geçiş için mutabakat metni liderlerin törenle attıkları imzalardan sonra kamuoyuna açıklandı.
Muhalefet partilerinin bundan sonra ekonomi, maliye, hazine, eğitim, dış politika gibi temel konularda da ortak çalışmalarını sürdürecekleri bilgisi verildi. Bu çalışmalar arasında iktidar değişikliğinden sonra acil yapılması gerekenlerin belirlenmesi de var.
Farklı dünya görüşüne sahip altı partinin “cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırmak” amacında bir araya gelebilmiş olması iktidardan memnun olmayan kesimlerde memnuniyet ve umut yarattı.
Ortak mutabakat metni birçok yönüyle tartışıldı. Analiz edildi. Bu arada eleştiriler de yapıldı.
Özellikle sol kesimden gelen eleştiriler üç başlıkta toplanıyordu.
Ortak metinde 1921 Anayasası’na atıf yapılırken, Türkiye’nin en demokratik, en özgürlükçü anayasası olarak bilinen 1961 Anayasası’na atıf yapılmamış olması. Hatta Türkiye’yi özgürlükleri daraltan anayasalar arasında sayılması.
Mutakabat metninde Atatürk’e ilkesine atıf yapılmaması.
Ve metinde laiklik ilkesine yer verilmemesi eleştirisi.
Bu eleştirilere yanıtını almak üzere CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’yla görüştüm.
Öküz altında buzağı
Kılıçdaroğlu’na ortak metinde 1921 Anayasası’na atıf yapılırken, en özgürlükçü anayasa olarak bilinen 1961 Anayasası’na atıf yapılmamasına ilişkin eleştirileri anımsattım. “1921 Anayasası, devletin dini İslamdır, hükmü vardır. Demokratik laik 1961 Anayasası varken neden 1921’e atıf yapılıyor, eleştirisine ne diyorsunuz” sorusunu yönelttim
Yanıtı şu oldu:
“Kimse öküz altında buzağı aramasın. Bu metin iyi niyetle hazırlanmış ve 100. yılında cumhuriyetimizi demokrasiyle taçlandırmayı ortak hedef olarak belirlemiş bir metindir. Elbette yetersiz bulanlar olabilir. Eleştirenler olabilir. Hepsini saygıya karşılıyoruz. Ancak bugün Türkiye’de demokrasi yok. En önemli sorunumuzdur. 21. yüzyılda Türkiye’yi demokrasisiz bırakan bir iktidar var. Biz bu iktidarı seçimle göndereceğiz, en çağdaş, en özgürlükçe, en kapsayıcı anayasayla demokrasiyi inşa edeceğiz. Cumhuriyetimizi taçlandıracağız. Bu amaçla yaptığımız iyi niyetli çalışmamız başarıya ulaşacaktır. Bundan kimsenin kuşkusu olmasın.
Efendim 1961 Anayasası’na gelince. Elbette 1961 Anayasası, Türkiye’nin gördüğü en demokratik, en çağdaş, en özgürlükçe anayasadır. Bu konuda hiçbir kuşkumuz yok. 1961 Anayasası’nı eleştiren eski Meclis Başkanımız Hüsamettin Cindoruk bile artık 1961 Anayasası’nı övüyor. Biz günümüz koşullarında 1961 Anayasası’ndan da daha demokratik, daha özgürlükçü, daha çağdaş bir anayasa hedefliyoruz. Dünya gelişip değiştikçe demokrasi anlayışı da insan hakları anlayışı gelişiyor, zenginleşiyor. Biz 21. yüzyılın gerektirdiği en özgürlükçü anayasayı yapacağız. Ve bunu tüm kesimlerin katılımıyla yapacağız. Hiçbir kesimi, hiçbir kimseyi dışlamadan yapacağız. Hep birlikte yapacağız.”
Kırmızı çizgi
Kılıçdaroğlu bu eleştiriyi yanıtlarken anayasanın ilk dört maddesine de vurgu yaptı ve şöyle konuştu:
“Anayasanın ilk dört maddesi ortak noktamızdır. Bunu defalarca söyledim. Anayasanın ilk dört maddesi bizim kırmızı çizgimizdir. Son olarak TOBB Genel Kurulu’nda elime anayasayı alarak ilk dört maddeyi ve bu konudaki duruşumuzu anlattım.”
“Eşyanın tabiatına aykırı”
Kılıçdaroğlu’na ortak metinde Atatürk’e atıf yapılmadığına ilişkin eleştiriye sorduğumda da şu yanıtı verdi:
“Bizim Atatürk’ü göz ardı etmememiz mümkün olabilir mi? Ülkemizin ve partimizin kurucu lideri olan Atatürk, hepimizin ilkelerini hayata geçirmeye, gösterdiği hedeflere ulaşmaya çalıştığımız liderimizdir. Dolayısıyla Atatürk’ü unutmamız mümkün mü? Bu eşyanın tabiatına aykırıdır. Atatürk’ün değeri konusunda altı parti arasında hiçbir sorun yoktur. Bunlar yapay olarak çıkarılan tartışmalardır.”
“Laiklik var”
Kılıçdaroğlu, metinde laiklik ilkesinin bulunmadığı eleştirisine de “bu eleştiriyi yapanlar metni okumadan hemen eleştiriye yönelenlerdir. Metinde elbette laiklik ilkesi elbette var. Biz demokratik, laik, özgürlükçü çağdaş bir anayasa yapacağız.”
“Oligarkların götürdüğü parayı geri alacağız”
Kılıçdaroğlu’nun yayınladığı son video toplumda büyük ilgi gördü. CHP Lideri bu videosunda dünyada en çok kamu ihalesi alan ilk on şirket içinde bulunan şirketlerle ilgili olarak yeni bir söyleme geçmişti. Bu videoda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı, Rusya Devlet Başkanı Putin’e benzetmiş ve daha önce “5’li çete” dediği şirketlerin sahiplerini de “oligark” olarak nitelemişti.
Kılıçdaroğlu’na, “daha önce bu şirketler için ‘5’li çete’ diyordunuz ve iktidara geldiğinde yaptıkları işlerin maliyetini inceleyeceğinizi ve makul bir kâr payı da vererek yapıkları işleri kamulaştıracağınızı söylüyordunuz. Ancak son videonuzda bu 5 şirketi ‘Erdoğan’ın oligarkları’ olarak niteliniz, ‘halkın parasını çalmakla ve yurtdışına götürmekle’ suçladınız. Yeni bilgiler mi edindiniz?” sorusunu yönelttim.
Şu yanıtı verdi:
“Bu konuda bilgiye, belgeye dayalı iki saptamamız var.
Birincisi şu; Erdoğan’ın talimatıyla büyük kamu ihalelerini yasa dışı şekilde bu 5 şirkete veriliyor. Dev ihaleler. Ayrıca yatırım sürecinde bu şirketlere yine Erdoğan’ın talimatıyla büyük avantajlar sağlanıyor.
Yine bilgi ve belgeye dayanarak yaptığımız ikinci saptamamız da şu; bu şirketlerin sahipleri gelirlerini büyük ölçüde yurtdışına götürüyor. Büyük bölümü İngiltere’ye ve vergi cenneti yerlere. Bunu saptadık ve iktidara geldiğimizde bunun hesabını soracağız ve halka ait bu paraları geri getireceğiz.
Bu ihale sistemiyle Erdoğan da tıpkı Putin gibi tek adam olarak oligarklarını yarattı.
Oligarkların tipik örneği Ethem Sancak’tır. Son olarak Moskova’da yaptığı açıklama da bunu gösteriyor zaten. Ethem Sancak, sırf zenginliğine zenginlik katmak için, sırf para için, kişisel hırsı için Erdoğan’ı ikna edip Türkiye’nin tank üretmesini engelleyen kişidir. Rusya’ya gitmiş ve ileri geri konuşarak Erdoğan’ın oligarkı olduğunu göstermiştir.”