Korkuyorsun...

Haber Tarihi: 06.10.2023


İtiraf et.

Bütün bu nobranlığın, bütün bu hırçınlığın, sağa sola sürekli hakaretler yağdırman, oraya buraya parmak sallaman, önüne geleni tehdit etmen, elindeki gücü kullanarak ezmeye ve yok etmeye çalışman, bundan.

Geceleri gözüne uyku girmiyor.

Sessiz bir ortamda, bir sineğin, bir kelebeğin kanatlarından çıkan sesten bile tedirgin oluyorsun.

Çünkü o ses, sana özgürlüğü ve bağımsızlığı çağrıştırıyor.

Anında bağırmak geliyor içinden:

"Muhafızlar! Ne duruyorsunuz? Ezin şunu!.."

Bir kuşun kanadından çıkan hafif esintiyi hissetsen, çılgına dönüyorsun:

"Çıkarın sapanları!. Avlayın şunu!.."

O ses, sana tüm canlıların ihtiyacı olan, tüm toplumların hakkı olan "nefesi" hatırlatıyor.

Nefes alınmasından nefret ediyorsun.

Deli gibi korkuyorsun.

Tir tir titriyorsun korkudan.

Korkuttuğunu, ürküttüğünü sandığın o muazzam insan kitlesinin içinde biriken öfkeden, hoşnutsuzluktan, rahatsızlıktan korkuyorsun.

Sürekli bir "omzunun-ensenin arkasını kollama" duygusu içinde yaşıyorsun.

Kimseye güvenemiyorsun artık.

Kapı açılsa, pencere rüzgârdan tıkırdasa, ateş böceği kıkırdasa, yerinden fırladığına bahse girerim.

Sürekli kolluyorsun, "Kim nerede ne yazmış? Kim aleyhte ne söylemiş? Kim iki satır bir eleştiride bulunmuş? Kim özgürlüklerin ve hakların kullanımından söz etmiş? Kim mağdurlara sahip çıkmış? Kim çocukları, kadınları, yoksulları, ezilenleri, farklı cinsel yönelimleri, farklı dini, mezhepsel ya da felsefi tercihleri olanları savunacak bir girişimde bulunmuş? Kim yoksulluktan ve hayat pahalılıktan, yarattığın devasa felaketten şikayetçi olmuş?.."

Anında tespit ettirip, paralı klavye ordularının tasmalarını çözüp saldırtıyorsun topluca.

Özellikle gazeteciye, yazara, çizere tahammülün yok.

Çünkü onlar, tercümanlık yapıyorlar bu saydığım (ve çoğunluğu teşkil eden) kitlelere.

Televizyonda insanların yüz hatlarını, mimiklerini, jestlerini bile takıntılı biçimde sürekli takip eden ve oradan bir mana çıkarıp üzerine yürümeye mütemayil bir ruh hali içindesin. Bir suç çıkarmanın telaşı, suç üretmenin çabası içindesin sürekli.

Şöyle bir senaryoyu rutine bağladın artık:

"İki satır farklı laf edenin sözünü kaydet, montajla, cımbızla, trol ordusunu toplu saldırıya sevket, söylenen en sıradan, en masum bir söz bile toplumda büyük bir infial yaratmış gibi bir ortam yarat, savcıları harekete geçir, polis ekiplerine şafak baskınları tertip ettir, vur kelepçeyi, bas linçi, al, götür, tık içeri, ceza alsa ‘yatarı’ dahi olmayan bir sözde suçtan dolayı tutukluluk süresini uzattıkça uzatarak tut içeride..."

Bıkmadın, aynı oyunu defalarca sahneye koymaktan.

Bıkmadın, insanlara "terörist damgası" vurup, boyunlarına "terörist yaftası" asmaktan.

Bıkmadın terör sopası sallamaktan.

"T Cetveli" vardı, 45 sene önce, gencecik bir öğrenciyken mimarlık fakültesinde, faşist saldırılara karşı koyarken, bir yılda tam 4 tane eskittiğim.

Tam da ona benziyor bu senin "T Sopası"...

Ona buna sallıyorsun sürekli.

Çok sevdin bu "T Sopası"nı...

İşine gelmeyen, hoşuna gitmeyen herkesi, bir zamanlar birlikte aynı yatağa girdiğin teröristlerle sözde ortak gösteriyorsun

Alışkanlık haline getirdin bunu.

Ama yutmuyor artık kimse.

Bir zamanlar "bilge, vizyoner, yüce şahsiyet, eli öpülesi, sözü dinlenilesi kişi" diye ağlamaklı nutuklarla yere göğe sığdıramadığınız şahısları, şimdi başkalarının yanına "dost" diye sahtekârca yakıştırıp o terör teşkilatlarıyla ilişkilendiriyorsun masum insanları. Üstelik de tüm yetişkin yaşamlarını o haşeratla, o iblislerle mücadeleye adamış onurlu vatansever insanları.

İçeri atıyor, aklınca intikam alıyor ve aklınca "etkisiz hale" getiriyorsun.

Bilmiyorsun, bu insanların 3 ile 5 ile sınırlı olmadığını, içeride değil 100 gün, 100,000 gün bile hayatlarını söndürdüğünü zannetsen, onların da, onlar gibi milyonlarcasının da mücadele azimlerini zerre kadar eksiltemeyeceğini.

Özgürlüklerin kullanılmasından nefret ediyorsun.

Sadece ve sadece anayasaya ve yasalara bile uygun davransan, bunların hiçbiri olmayacak. O hakların yasalar çerçevesinde kullanılmasını bile "suç" gibi göstermeye çalışıp, masum insanları mağdur etmeye âdeta yeminli görünüyorsun.

Hak arayan işçiyi, memuru, emekliyi, emekçiyi, öğrenciyi, öğretmeni, doktoru, mühendisi, gazeteciyi, kadını, anneyi, çocuğu susturmak için elinden ne gelirse yapıyorsun.

Eline küçük bir pankart alıp bir meydanda "yıllardır akıbetini öğrenemediği evlatları için bir tek kelimelik (nerede?) soru soran anaya babaya, kardeşe bacıya" tahammülün yok.

Çünkü korkuyorsun.

Yaptıklarının yüzüne vurulmasından, hatalarından, suçlarından duyulan öfkenin en masum, en barışçıl, en yasal yollarla bile dillendirilmesine katlanamıyorsun.

Aslında korkutmak istediklerinden daha çok ve daha derin ve katlanılamaz bir korku içindesin.

Bu yüzden bu hırçınlığın ve telaşın.

Ama faydası yok.

Senin korkun arttıkça, mağdurların, ezilenlerin cesareti de aynı oranda, hatta daha hızla artıyor.

Medyayı, demokratik örgütlenmeleri, itiraz etmek için sesini giderek daha da yükselten milyonları susturamayacaksın.

Nafile bir çaba içindesin.

Vazgeç.








ZAFER ARAPKİRLİ İsimli Yazarın Diğer Yazıları