Muktedir terörü

Haber Tarihi: 21.06.2024

Dünyanın pek çok ülkesinde sağcı siyaset erbabının, dillerine en çok sakız ettikleri birşeydir “terör” ve “terörist” sözcükleri. Daha doğrusu, bu iki sözcüğün ve kavramın arkasına sığınarak siyaset yapmayı çok “kullanışlı” bulurlar.

ABD yönetimi, 11 Eylül 2001’de toprakları modern siyasi tarihin en büyük terör eylemine sahne olduğundan bu yana, bu söyleme en çok angaje olan bir yönetimdir mesela. Dünyanın neresinde, emperyalizme ve kapitalizme karşı bir ses yükselse, ağız dolusu “Terööööör!” diye bağırmak, hoşuna gitmeyen siyasi akım ve kuruluşlara da “Teröriiiiiist!” diye küfretmek, sıradan bir uygulama haline gelmiştir.

Türkiye de, bu iki sözcüğün sıkça ve son derece cömertçe kullanıldığı bir ülkedir. 1970’lerde, bugünkü sağcıların “ağababaları” konumundaki siyasetçiler henüz “terör ve terörist” sözcüklerini keşfetmemişlerdi. Onun yerine, zamanın jargonunu kullanarak “tedhiş” derlerdi. Ama en çok da “anarşist” sıfatına başvururlardı.

1971-72 dönemindeki “Solcu Cadı Avları” sırasında faşist yönetimlerin bayıldığı bir söylemdi bu “Anarşistleeeeer!” suçlaması. Dönemin sıkıyönetim bildirilerinde “Marksist, Leninist ve hatta Maoist” gibi komik (sözüm ona) karalama ifadeleri çok popülerdi. “Ve hatta” ne demekse?

10 yıl sonra 12 eylül faşist yönetimi “terörist” kelimesine döndü.

Özetle, “Katli vacip, ortadan kaldırılması gerekli, yaşama hakkı olmayan” ve adeta “haşerat” anlamında kullanılırdı, “terörist”in o günkü muadili sözcükler.

Son zamanlarda, önüne gelene “terörist” diyerek “ortadan kaldırılması vacip, boyu devrilesi” insan tanımı yapmaya bayılıyorlar kendilerince. Bir caddede bir meydanda, en makul, en meşru ve en masum bir demokratik talep için iki satır basın açıklaması yapmaya çalışan bir avuç insan bile “teröriiiiiiiist!” bunların gözünde.

∗∗∗

Sosyal medyada, 100 – 150 harften oluşan bir cümle bile, faşistlerin “Atın içeri. Asalım! Olmadı, ömür boyu zindana tıkalım” diye yağlı urganlarla ortaya fırlamaları için yeterli oluyor. Hedefleri olan insanlara adeta kağıtla, kalemle, klavyeyle değil de Kalaşnikof, el bombası ya da RPG roketleri ile bir harekete kalkışmış gibi muamele etmek isterler.

Oysa ki şöyle bir durup düşündüğünüzde, fikir ve ifade özgürlüğünün, basın özgürlüğünün karşısında aldıkları tavırları değerlendirdiğinizde, tam tersine muktedirlerin yaptığı şeyin “Terörin daniskası” olduğu, gün gibi ortadadır.

Kendi yetiştirildikleri dünya görüşünün, kendi örümcek bağlamış kafalarındaki düşüncelerin, inandıkları değerlerin haricinde her kim iki çift laf etmek isterse, onun tepesine bir “balyoz” gibi inmek, bu muktedirler için farzdır.

Zihinlerindeki dünya, “Benim gibi düşünmeyene bu gezegeni dar ederim. Cehennemin dibine yollarım” şiarını hayata geçirdikleri bir dünyadır. Bir kez iktidarı ele geçirmiş olmaları, ömür boyu bu gücü ellerinde tutabilmek için “terörün her türüne”, fiziki ve zihinsel her anlamda her türlü zorbalığa başvurabilmek için yeterli bir gerekçedir onlar için.

İşledikleri cinayetlere bile ses çıkarılmasına, protesto edilmesine izin vermek istemezler. O “muktedirdir ve isterse cinayet bile işleyebilir” kimse bunu kınayamaz.

Onların inancı, mezhebi, meşrebi hakkında kimse ağzını açamaz. Doğru – yanlış – yamuk – ayıp – günah gibi kavramlara onlar karar verirler. Bu kavramlara oturtulacak eylemler ve yaşam biçimleri, günümüzün çağdaş anlayışına ve hatta mevcut Anayasaya’ya veya yasalara uygunmuş değilmiş, umurlarında bile değildir.

Örneğin onlar 6 yaşındaki kız çocuğu ile cinsi münasebete girebilirler. Ama bunun yasa dışı ve ahlak dışı ve hatta insanlık dışı olması gerçeği onlara hatırlatılamaz. Hatırlatanın “katli vaciptir”

Onlar “öyle istiyorlarsa” öyle olmalıdır. Aksi taktirde, “muktedir terörünün balyozunu” kafanıza indirmekte tereddüt etmezler. Ellerindeki devlet gücünü, askeriyle, polisiyle, jandarmasıyla, savcısıyla, yargısıyla ve hatta “yandaş mahfillerde yasadışı olarak silahlandırdıkları” sivil milisleriyle, üzerinize salarlar.

∗∗∗

Führer tavrı değil midir bu?

Nazi Almanyası’nda görülmüş, SS’ler, Gestapo ve benzeri aygıtlarla halkın (ve giderek daha da geniş bir düzlemde) bütün insanlığın üzerine salınmış azgın bir canavar haline gelmemiş miydi, o dönemin “muktedir terörü”...

“Ben istediğimi yaparım, istediğim gibi davranırım. Herkes bana uyacak. Uymayanı ezerim” mantığı ile yola çıkan muktedir terörü, başkalarının hangi müziği dinleyeceğine, hangi dine ya da mezhebe mensup olacağına, hangi yemeği yiyip, hangi içeceği tüketeceğine, hangi tür kıyafetle dolaşacağına, diploma törenlerine gelirken bile ne giyeceğine, hangi tür dansları yapacağına, çocuğunu nasıl bir okulda okutacağına bile karışma hakkını kendinde görür. 

Eleştirene, homurdanana, elindeki “muktedir sopası” ile anında müdahale eder. Kendi koyduğu yasaları, kendi tasarlayıp halka onaylattığı anayasayı bile ihlal etme pahasına, “azgın bir terör dalgasının üzerinde sörf yapar.”

Terörden hepimizin uzak durması, siyasi maksatlı şiddetin hayatımızdan, gezegenin her köşesinde eksik olması, demokratik ve barışcıl mücadele biçimlerinin hakim kılınması, herkesin dileğidir.

Ama “muktedir terörü”, bu dünyanın en zararlı ve en ölümcül “canlı türü”dür.








ZAFER ARAPKİRLİ İsimli Yazarın Diğer Yazıları