Topluma bir dokun bin ah işit: Seçime kadar kim ne alırsa

Haber Tarihi: 22.01.2023


Birkaç gün önce Meclis’te bir Cumhur İttifakı Grup Başkan Vekiliyle görüşmek üzere bekleme odasındaydım. Odaya bir grup vatandaş girdi, yakalarında ziyaretçi kartlarıyla. Kamu kuruluşlarına iş yapan taşeron şirketlerde çalışanlar için kamu kadrosu istiyorlardı. Vekilin danışmanı ise elinde dosyasıyla gelen vatandaşı daha az önce aynı taleple kendi temsil heyetlerinin gelip, vekille görüşüp aynı dosyayı bıraktığını anlatmaya çalışıyordu. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan erken seçim tarihini 14 Mayıs olarak biraz önce AK Parti grubunda açıklamış, seçime kadar kalan sürenin beş hafta kadar daralmasıyla seçimden önce iktidardan ne alabilirlerse almayı isteyen vatandaş gruplarının zamana karşı endişe ve telaşı artmıştı.

Kamuda çalışan sözleşmelilere kadro verilmesi 19 Ocak’ta TBMM’de kabul edildi ama tartışmalar bitecek gibi değil. Örneğin yasayla vekil imamlara kadro verilirken vekil öğretmenlere verilmiyor.

Sadece milletvekilleri ve danışmanları bu durumda değil.

İktidar ya da muhalefet fark etmeden, kuliste tanıdıkları gazeteci gören her meslek grubundan insanlar ellerinde birer dosyayla yanına gidiyor, derdini anlatmaya çalışıyor.

Seçime kadar kim ne alabilirse

Seçime (bugün 20 Ocak) 112 gün kala toplum “Bir dokun bin ah işit” denebilecek halini olabildiğince yüksek sesle dile getirme çabasında.

Sadece Meclis koridorlarıyla, parti merkezleriyle de sınırlı değil bu durum. İnsanlar halden anlar diye bildikleri gazetecilerin e-posta adreslerini, telefonlarını bulup mesaj kutularına kampanya mesajları yağdırıyor.

Biliyorlar ki muhalefet partileri ve medyada seslerini duyurabildikleri ölçüde seçime doğru oy kaçırmama endişesi artan AK Parti’nin ve Erdoğan üzerindeki etkisi malum MHP lideri Devlet Bahçeli’nin dikkatini çekebilecekler.

Emeklilikte Yaşa Takılanlar (EYT) grubunun mücadelesi, muhalefet partilerini yanlarına çekip sonuç almaları herkese örnek oldu.

Tabii seçime doğru taleplerini duyurmak isteyen gruplar çoğalıp zaman daraldıkça rekabet de artıyor. Her grup kendi istediğini alıp bir an önce oyundan çekilmek istiyor.

Kamu mühendisleri, atanamayan öğretmenler

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Erdoğan’ın erken seçim tarihi vermesinden bir gün önceki grup toplantısında sadece SADAT’a meydan okumakla kalmamış öğretmenlerin 100 bin kadro taleplerine de değinmişti. İktidara gelirlerse 100 bin öğretmene kadro vermekle kalmayacak, köy okullarını yeniden canlandıracakları için 100 bin kadro daha vereceklerdi.

Yine CHP ve İYİ Parti’nin bastırmasıyla 3600 ek gösterge 15 Ocak’ta yürürlüğe girdi ama orada da tartışma bitmedi. Kamuda çalışan mühendis, mimar ve diğer teknik personel kendilerinin dışlandığı, haksızlık yapıldığından yakınıyor. Yanlarında çalışan elemanların kendilerinden fazla maaş aldığı örnekler gönderiliyor gazetecilere. Doktorları, hâkimleri örnek gösterip denklik istiyorlar.

Telefon şirketlerinin Çağrı Merkezi Çalışanları çalışma saatlerinin uzunluğu ve ücretlerinin düşüklüğünün yanında daha fazla satış üretmek için baskı uygulandığından şikayetçiler.

Engelli vatandaşlar döviz kurundaki artış nedeniyle protezlerini yenileyememekten şikayetçi; çok ciddi sorun. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bütün dünyanın takdirle izlediğini söyleyen ekonomik politikası temel ilaçları bulunamaz, bazılarını bulunsa da alınamaz hale getirdi. Eczacılar ayrıca mağdur.

Gazi hakları, yakıt istasyonları, taş ocakları

Aklınıza gelen gelmeyen her konuda şikayetler çığ gibi büyüyor.

Foça’daki antik Pers Mezarlığı yanında taş ocağı izni vermiş hükümet. AK Parti seçime kadar hizmetlerine ihtiyaç duyacağı şirketlerin taleplerini yerine getirmek istiyor olabilir ama Foçalılar itirazda; onlar da seslerini duyurmak istiyor.

PKK’yle mücadelede yaralanmış gazilerin özlük haklarından uzman çavuşlara da kadro güvencesi isteyen heyetler, ellerinde dosyalarla Meclis koridorlarında.

Türkiye sathında iki bin kadar akaryakıt istasyonu, suç unsuru bulunmaması ve mahkeme kararı olmamasına rağmen EPDK tarafından mühürlendiği iddiasıyla seslerini duyurmaya çalışıyor.

Her çıkar ve baskı grubu seçime dek sonuç almaya zorluyor. Bunda özellikle seçimi Erdoğan alırsa, seçimden sonra taleplerin kulak ardı edileceği algısı pay sahibi.

Rekabet yıkıcı da olabilir

1992 seçimleri ilginçti.

Turgut Özal ve Süleyman Demirel iktidar kavgasındaydı. Özal tarım destekleme fiyatlarını ölçüsüz artırınca, Demirel “O ne veriyorsa benden 5 fazla” demişti. Demirel’in vaatleri arasındaki erken emeklilik, seçimden sonra kurulan DYP-SHP hükümetince ölçüsüz uygulandı. Emeklilik yaşı kadınlarda 38, erkeklerde 42’ye düşürüldü. Türk ekonomisine içeriden vurulan en büyük darbelerden biri oldu.

Hem Hazine gelirleri 1994 krizine doğru ağır bir darbe aldı, devletin gelir-gider dengesi alt üst oldu hem de emekli maaşları (doğal olarak az prim ödendiği için) giderek düştü, o zamana dek emekli ikramiyesiyle emekçilerin başını sokacak bir ev sahibi olma hayalleri giderek yok oldu.

Bu sorunlar bugün ortaya çıkmadı. Muhalefet de bu sorunlara yeni dillendirmiyor. AK Parti iktidarının bugün gündemine almaya başlaması Erdoğan’ın 14 Mayıs’a almayı uygun bulduğu (hala Meclis’e sunulup resmileşmiş bir öneri yok) seçimden duyduğu endişeyi gösteriyor.








MURAT YETKİN İsimli Yazarın Diğer Yazıları