Önce olanları bir başka lisanla anlatalım: Dün, 23 Ekim günü, DEM Parti Şanlıurfa Milletvekili Ömer Öcalan’a, İmralı Cezaevinde 43 aydır kimseyle görüştürülmeyen PKK lideri amcası Abdullah Öcalan’la görüşmesi için Adalet Bakanlığının izin verdiği, onun da “Teorik ve pratik güce sahibim” dediği gün, Türkiye’nin en büyük hava aracı üretim üssü olan TUSAŞ terör saldırısının hedefi oldu.
İlk kritik saptamamızı burada yapıyoruz:
Demek ki MHP lideri Devlet Bahçeli’nin bir gün önce, 22 Ekim’de TBMM Grubunda yaptığı Öcalan çağrısı, kimilerinin öne sürdüğü gibi Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’dan bağımsız ve onaysız değildir. Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, doğal olarak Bahçeli’nin konuşmasıyla durumdan vazife çıkararak bu görüş kararını almamış, elbette Erdoğan’ın bilgisi tahtında görüşü sağlamıştır.
Devam edelim.
Aynı gün, DNA testiyle PKK militanı olarak kayıtları bulunan Ali Örnek ve Mine Sevjin Alçiçek olduğu açıklanan iki terörist, Ankara’nın merkeze yakın Kahramankazan ilçesindeki Arslan Taksi Durağına kayıtlı bir taksiye biniyor ve açıklamalar doğruysa şoförü Murat Arslan’ı öldürüp bagaja koyuyorlar. Demek ki, kimsenin görmediği bir mevkide bu işi yapıyorlar.
TUSAŞ özel güvenliğe teslim
Sonra Türkiye’nin en büyük hava araçları imalat tesisi olan Türkiye Uzay ve Havacılık Sanayii (TUSAŞ) tesislerinin G1 ana giriş kapısına geliyorlar. Ellerindeki gelişmiş otomatik silahlarla nizamiyeyi korumakla görevli özel güvenlik şirketi personeline silah ve bombalarla saldırıp, özel güvenlikçi Atakan Şahin Erdoğan’ı öldürüyorlar. O sırada eşinin evlilik yıldönümü hediyesi olarak gönderdiği çiçeği almak için nizamiyeye gelen Makine Mühendisi Zahide Güçlü ağır yaralanıyor, hastanede kurtarılamıyor.
İkinci kritik saptamaya geliyoruz:
– Türkiye’nin en stratejik askeri sanayi tesislerinden olan TUSAŞ’ın korunması polis, jandarma, ya da askere değil, özel güvenlik şirketine emanet edilmiştir. 1 Ekim 2023’te PKK militanları tam Meclis’in açılışı öncesinde, Meclis’in karşısındaki İçişleri Bakanlığını bastığında nizamiyedeki polisler geçit vermemişti. Bu defa nizamiye kolaylıkla aşılmıştır.
Bir diğer nokta, terör saldırısını yapanların, içeri girdikten sonra nereye doğru gideceklerinden emin görünmeleridir. Ellerinde tesis yapısına dair istihbarat bulunan, bu saldırıya önceden hazırlanmış ve her an talimat bekleyen bir “uyuyan hücrenin” varlığına işaret etmektedir.
Konuyu Erdoğan’a Putin açtı
Militanlar kendilerine verilen ve istihbaratı sağlanan hedefe doğru ilerlerken, o anda orada bulunma talihsizliğine uğramış TUSAŞ çalışanları Cengiz Coşkun ve Hasan Hüseyin Canbaz’ı da öldürmüş, kimileri ağır durumda 22 kişiyi de yaralamışlardır. Oradan sağ çıkamayacaklarının bilinciyle hareket ettikleri, bunun bir intihar eylemi olduğunun farkında oldukları anlaşılıyor.
Uyuyan hücre olabilir dedik; öyleyse Bahçeli’nin Öcalan çıkışı yapmasıyla mı uyandırılmışlardır?
Kim uyandırmıştır?
PKK ve DEAŞ’a karşı operasyonlarda kullanılan Anka, Aksungur gibi dronların da imal edildiği TUSAŞ tesislerinin bitişiğinde 15 Temmuz gecesi darbecilerin karargâh olarak kullandığı, Mürted askeri hava meydanı bulunmaktadır. Hükümet, o gece darbecilere gösterdiği direnişle Kazan’a Kahramankazan adını vermiştir.
Komplo teorilerine yol açacak kadar dikkat çekici olan bir tesadüflerden biri o gün DEM Partili Öcalan’ın, PKK lideri amcasıyla MHP lideri Bahçeli’nin cevaz vermesiyle görüştürülmesiyse, diğeri de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın BRICS Zirvesine katılmak için bulunduğu Rusya’nın Kazan şehrinde Cumhurbaşkanı Vladimir Putin’le görüşmesidir.
Diplomatik kaynaklardan gelen bilgilere göre, daha görüşmeye başlarken konuyu açan, geçmiş olsun diyen Putin olmuştur. Erdoğan saldırı üzerine açıklamasını Putin’le görüşmesi ardından yapmıştır.
ABD, İsrail, İran ve Rusya
TUSAŞ saldırısından bir gün önce Bahçeli, Öcalan’ın tahliye edilip Meclis’teki DEM Parti grubunda PKK’ya örgütü dağıtma çağrısı yapmasını istedi ama Kandil’deki PKK şefleri şu anda kendilerini olabilecekleri en güçlü konumda görüyor olabilirler. Türk güvenlik güçlerine karşı kırk yıllık kendi silahlı mücadele deneyimlerine ek olarak son on yıldır, Suriye iç savaşında ABD’nin kara gücü olmayı kabul ederek ABD standardında düzenli ordu eğitimi alıp son model silahlarla donatılmış on binlerce askere sahipler. Ne ABD ne İran ne İsrail’in bölgede kendi kullanım değerlerinden vaz geçemeyeceği özgüveniyle hareket ediyorlar.
Her koz, zamanı gelince harcanmak içindir. Koz olmayı kabul edip bu gerçeği görmemek olmaz. Ama PKK yönetimi Suriye iç savaşıyla gelen bu fırsatı sonuna dek kullanmak istiyor; Türkiye’nin hava ve kara operasyonlarıyla öldürdüğü ara kademe elemanları, olağan zaiyat değeri taşıyor.
ABD, İsrail ve İran’ı saydık ama Suriye’de çıkış yolunun Kürt özerk bölgesi dahil bir federasyon olduğunu resmen savunan tek ülkenin Rusya olduğunu unutmamak gerekiyor.
Öcalan ve PKK ayrışması mı?
TUSAŞ saldırısından kısa süre sonra Türk Hava Kuvvetleri ve MİT, Suriye ve Irak’taki PKK hedeflerini vurmuşlar, “Kanları yerde kalmadı” demeçleri vermişlerdir ama bu olayın vahametini azaltmıyor.
Bu eylem -açıklamalardaki gibi- Kandil’deki PKK şeflerinin emriyle yapıldıysa, Bahçeli’nin dile getirdiği “devlet projesine”, kanlı bir “hayır” yanıtı sayılmalı. Devamında, “Öcalan artık bizim adımıza karar verip uygulayamaz, silahlarımızı bırakmamızı istese de bırakmayız, onunla değil, gelin bizimle müzakere edin” anlamları da çıkar.
Öcalan’ın yeğenine “Teorik ve pratik güce sahibim” demesine karşı, kendileri bakımından otoritesinin kalmadığını söylemek istiyor olabilirler.
Dün kanlı terör eylemini kınayan DEM Parti yönetimi de Selahattin Demirtaş da şu anda Bahçeli-Öcalan eksenindeki girişimlerin yanında görünmektedir.
Acaba PKK’nın onu kuran Öcalan ile köprüleri atışına mı tanık oluyoruz aynı zamanda?
Öyleyse burada en önemli sorumluk hükümet, devletle birlikte DEM’e düşüyor. DEM, PKK ile ideolojik köprüleri atıp silahlı mücadeleyi reddetmeye, devlet de hukuki ve sosyal haklarından söz eden her Kürt siyasetçiyi terörist olarak düşman ilan etmemeye hazır mı?
TUSAŞ saldırısının bir an önce siyasi boyutlarıyla da aydınlatılması gerekiyor.