Dışişleri Bakanı İsmet İnönü Lozan müzakerelerinde Türkiye’nin konumunu diğer ülke temsilcilerine e savunurken görülüyor. Türkiye Cumhuriyetinin “tapu senedi” Lozan Antlaşması 100 yaşında.
Bağımsızlık savaşını kazanmış Türkiye’nin Osmanlı İmparatorluğunun devamı olarak tanınmasını sağlayan Lozan Antlaşması 24 Temmuz 2023’te 100 yaşına bastı. Üç ay sonra, 29 Ekim’de yönetim şekli Mustafa Kemal Atatürk tarafından Cumhuriyet olarak ilan edilecekti; Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılını üç ay sonra kutlayacağız. Lozan Antlaşması, uluslararası planda Türkiye Cumhuriyeti’nin “tapu senedi” olarak kabul edilir ama daha imzalandığı günden itibaren fikrin Atatürk, uygulamanın da İsmet İnönü’ye ait olmasını kabul edemeyenler tarafından hakkında çeşitli hurafeler çıkarılmış, değersizleştirilmek istenmiştir.
En yaygın Lozan hurafeleriyse şunlardır:
1- Bu 100 yıl süreyle geçerli bir anlaşmaydı, yani bugün itibarıyla bitecekti. Gizli maddeleri vardı ve Türkiye o gizli maddeler nedeniyle zengin yeraltı kaynaklarını çıaramıyordu,
2- Lozan Antlaşmasıyla Türkiye Ege’deki On İki Adayı Yunanistan’a teslim etmişti,
3- Irak’ın egemenliği ve toprak bütünlüğü bozulursa Türkiye Musul ve Kerkük’te hak iddia edebilecekti.
Diğer ikisine de geleceğim ama şimdi size anlatacağım olay Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın bu hurafelerden üçüncüsüne inancı nedeniyle 1990-1991 Körfez Savaşı sırasında Türkiye’nin Musul ve Kerkük’ü almaya niyetlenmesini anlatıyor.
Özal’ı Lozan’a ikna etmek
Tarih 18 Ocak 1991, akşam saatleriydi. İki gün önce ABD Irak’a karşı Çöl Fırtınası harekâtına başlamıştı; Irak’a bomba yağdırıyordu.
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Büyükelçi Kaya Toperi Dışişleri Bakanlığını aradı. Karşısına nöbetçi memur Mehmet Ali Bayar çıktı. “Sayın Cumhurbaşkanıyla beraberiz” dedi; “Kendisi bu akşam televizyona çıkıyor. Lozan Antlaşmasının aslını istiyor.
“Hayırdır Abi?” diye sordu Bayar. Toperi yanıtladı: “Musul-Kerkük konusundan emin olmak istiyor.”
Ayrıntılarıyla “İyi Günler Bay Başkan/Körfez Savaşında Özal-Bush görüşmeleri” kitabımda yazdım, burada özetleyeceğim. Özal o akşam tek kalan TRT’de Uğur Dündar’ın “Hodri Meydan” programına çıkacaktı ve Irak’ta Kürt devleti kurulursa, Türkiye’nin de Musul ve Kerkük’te petrol dahil hakları için harekete geçeceğini açıklamak istiyordu. Belli ki Çankaya Köşkündeki diplomatlar kendisini Lozan’da öyle bir şeyin olmadığına ikna edememişti; Antlaşmanın aslını gözleriyle görmek istiyordu.
Dışişlerinin tarihçisi olarak bilinen ve çok sayıdaki kitabı arasında “Lozan Telgrafları”nın da bulunduğu Büyükelçi Bilal Şimşir ve Müsteşar Yardımcısı Büyükelçi Hüseyin Çelem, yanlarında Antlaşmanın Başbakanlık Arşivinde bulunan aslıyla birlikte Köşk’e çıktılar.
Kaynak: Rıza Nur’un kitabı
Büyükelçiler Özal’ın makamına girdiklerinde önünde açık halde Rıza Nur’ın “Lozan Hatırları” kitabını görmüşlerdi.
Rıza Nur 1920’de İstanbul’un işgali ardından Osmanlı Meclis’inden -tıpkı Fevzi Çakmak ve İnönü gibi- Ankara’ya geçenler arasındaydı. Lozan müzakerelerinde İnönü’nün diplomasi ekibindeydi. Ancak hem ırkçılık derecesinde Türkçü hem de Hilafetçiydi. Cumhuriyetin ilanını takiben Türkiye’yi terk etmişti. “Hatıralar” kitabı ilk kez 1967 yılında, sonraları “Keşke Yunan kazansaydı da hilafet kalsaydı” diyecek olan Atatürk ve Cumhuriyet düşmanı Kadir Mısıroğlu tarafından basılmıştı.
Lozan hurafelerinin çoğu, onun Cumhuriyetin ve Hilafetin kaldırılmasının giriş kapısı olarak görüp değersizleştirmek isteye Rıza Nur tarafından çıkarılmıştı ve şimdi Cumhurbaşkanını yazdıklarının doğru olmadığına ikna etmek işi Türk Dışişleri üyelerine düşüyordu.
Şimşir sabırla açıkladı: Antlaşmada Musul ve Kerkük’e Türkiye’nin doğrudan askeri müdahalesini tetikleyecek bir hukuki dayanak yoktu. Özal hoşnut olmasa da kabul etmek zorunda kaldı. Uluslararası medyanın Türkiye’nin Irak’a girme ihtimalini konuştuğu günlerde Özal o akşam “Kimsenin toprağında gözümüz yok” dedi; “Hatta bizim eski derdimiz Musul ve Kerkük dahil, petrol de dahil”.
Adaları İnönü verdi iddiası
Aslında Ege Denizindeki On İki Adayı İnönü’nün Yunanistan’a teslim ettiği iddiası iki ayrı zaman diliminde birden ortaya atılıyor.
Biri Lozan Antlaşmasıyla, 1923’te, diğeri de İkinci Dünya Savaşı sırasında 1943’te, İnönü Cumhurbaşkanı iken.
Konu Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 29 Eylül 2016’da muhtarlara hitaben konuşmasıyla yeniden alevlenmişti. “Birileri de Lozan’ı zafer diye yutturmaya çalıştı diyordu Cumhurbaşkanı, “Bağırsan sesinin duyulacağı adaları biz Lozan’da verdik. Zafer bu mu?”
İşin aslı, On İki Adalar 1911’de Osmanlı Türkiye’sinin Libya yenilgisi ardından İtalya tarafından işgal edilmişti. Lozan’la ilgisi yoktu. 1943’te ise İngiltere Başbakanı Winston Churchill, Türkiye’yi savaşa İngiltere’nin yanında sokması karşılığında İnönü’ye On İki Adalar’ı teklif etmişti. Türkiye’nin savaşa girecek, Nazi Almanya’sıyla savaşacak takati yoktu; Türkiye savaş dışında kalmaya devam etti.
Konu buydu ama mesele Atatürk ve İnönü olunca iddiaların gerçek olup olmamasının bir önemi kalmıyordu anlaşılan.
Lozan ve gizli maddeleri iddiası
En yaygın ve Türkiye’de siyasi İslamcıların en çok kullandıkları hurafe ise, Lozan Antlaşmasının Türkiye Büyük Millet Meclisinden saklanan gizli maddeleri olduğuydu. Bu hurafeye göre, Antlaşma aslında 100 yıl süreliydi, yani bu hesaba göre dün dolmuş olacaktı ve o gizli maddeler Türkiye’nin başta petrol olmak üzere kendi yeraltı zenginliklerini çıkarıp kullanmasını yasaklıyordu.
Nihayet 1 Nisan 2023’de TBMM Başkanı Mustafa Şentop yıllar önce yapılmış olması gereken açıklamayı yaptı: “Süre meselesi söz konusu değil, anlaşmada böyle bir şey yok. (…) Bir uluslararası anlaşmanın gizli maddesi de olamaz; Lozan’ın da yok. Bu gayet lüzumsuz bir tartışma.”
Sadece Şentop’a değil sözüm ama o makamlarda bulunan herkese: “Daha önceleri neredeydiniz?”
Lozan ve Montrö
Yine Atatürk’ün önderliğinde İnönü’nün uygulayıcılığında 1936’de imzalanan Montrö Sözleşmesi de uzun yıllar değersizleştirilmek istendi. Bunu değiştiren 2022 Şubat’ında patlayan Rusya’nın Ukrayna’ya Savaşı oldu. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan yapılması gerekeni yaptı ve Montrö Sözleşmesi uyarında Boğazları savaş gemilerine kapattı. O zamana dek Montrö’nün geçersiz kaldığını öne süren ABD ve İngiltere gibi NATO müttefikleri birden Türkiye’nin bu kararını alkışlamaya başladı. Erdoğan yönetimi artık Montrö’ye laf söyletmiyor ama o günlerde Türkiye’nin Montrö Sözleşmesinden çıkması gerektiğini savunan AK Partililere karşı bildiri yayınlayan 103 emekli amiralin darbecilik suçlamasıyla yargılamaya başlanmıştı. Amirallerin beraat etmesi Aralık 2022’yi buldu.
Bakarsınız 100’üncü yıl bir vesile olur Erdoğan ve AK Partililer Lozan’a da sahip çıkar, ne dersiniz?
Biz de bu vesileyle Lozan’da neyin olup neyin olmadığını merak edenler için tam metnini bu bağlantıya bırakalım. Lozan Antlaşmasının 100’üncü yılı kutlu olsun.