Aradan üç yıl geçti ve yine gıda baskınları başladı. 3 yıl önce stokçular hain ilan edilerek depolardaki soğan patatesler yakalanıyordu. Şimdi ise gıda halleri basılarak fiyat denetimi yapılıyor.
Toplumda sorunları baskıyla-baskınla çözmeye alışmış olacağız ki; karşımıza çıkan gıda enflasyonu sorununu da benzer yöntemle çözmeye çalışıyoruz.
Oysa her sorun baskı ile baskın ile çözülemiyormuş... Özellikle piyasa denilen kavram buna izin vermiyor.
Ama piyasa denilen kavram sorunun temelinin nerede olduğunu da gösteriyor. Ne de olsa şeffaf bir yer... Adı üzerinden serbest piyasa...
İnsanlar serbest olmayabiliyor ama fiyatları serbest bir ülkedeyiz.
***
Türkiye varlık ile yokluğu aynı anda çeken nadir bir ülkedir. Bugün ülkemiz pozitif yönetilse şu anda çektiğimiz sıkıntıların çok büyük kısmı ortadan kalkardı.
Mesela gıda fiyatları... Gıda demek en yüksek tüketim grubu ve ana enflasyonu da çok etkiliyor. Yüzde 30’a ulaşan fiyat artışı genel enflasyonu da yüzde 20 sınırına taşıdı. O nedenle Merkez Bankası Başkanı “çekirdek enflasyona dönüyorum” dedi.
Çekirdek enflasyonda gıda yok; bilginize.
İyi ama gıda sektöründe Türkiye belki de dünyada en iyi ülkelerden biridir. Adeta varlık kaynıyor.
Bakın daha 3-5 ay önce salatalığını yola döken çiftçi, biberini çöpe döken çiftçi, kuru soğan hasadını yapmadan tarlasını eken çiftçi görüntüleri ile uğraşıyorduk.
Gıda enflasyonunun rekor kırdığı bir yılda nasıl olur da çiftçi de perişan oluyor?
30 ağustos günü “Ucuzluk bu ülkede hayal!” başlıklı yazıda belirttim: Tarla fiyatı yüzde 10 düşen ürünün raf fiyatı yüzde 16,5 artış gösteriyor. Bu ürün öyle fire vs oranı yüksek ürün değil... Bildiğimiz kuru soğan... Hani bu yaz tarlada para etmediği için hasat edilmeyen ürün var ya, o işte...
Aynı akıbet patates için de geçerli. Tarla fiyatı yüzde 13 gerileyen patatesin raf fiyatı yüzde 19,6 oranında artış göstermiş.
Geçen yıl sonlarında para etmiyor diye hasat edilmeyen mandalina bahçeleri vardı. İşte o ürün rafta 6-7 liradan satılıyordu.
Benzer örnek sayısız... Çiftçi para etmiyor diye tarlasını bile ekmiyor. Neden eksin ki?
***
Gelelim işin çözüm tarafına.
Bu işi Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile çözemeyiz. Bu kesinlikle belli oldu.
Baksanıza tarladan sorumlu Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu açıklama yaptı: “Çiftçinin maliyetini düşürecek girdi fiyatlarında indirim yapılacak.”
Evet, bu işi 2014 yılından beri yok “Gıda Komitesi” yok başka kurul vs ile Ankara çözemeyeceğini gösterdi.
O zaman geriye ne kalıyor?
Hatırlarsanız İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin bir dönem TANSAŞ adından bir market zinciri vardı. Ama durun, hemen belediyelerin zincir market açmasını çözüm olarak öne sürmeyeceğiz.
Mesele şu: Tarlada çiftçinin süründüğü ve tarlada para etmeyen ürünü yerel yönetimler işbirliği yaparak çözebilir. Bu düşüncemi yıllardır bu köşede yazıyorum zaten. Yeni bir şey değil.
Üretici yörelerdeki belediyeler, tüketici yörelerdeki belediyeler ile işbirliğine gidebilir. Bir program dahilinde tarladan rafa daha uygun fiyata ürün tedariki sağlanabilir.
Bu program sadece regülatör, yani düzenleyici satış amacı içermelidir. Örneğin İstanbul’da iki yakaya ikişer tane sadece piyasayı disipline edici bir program uygulanabilir.
Bu program elbette burada kısaca yazdığımız gibi basit bir iş değildir. Ama ana fikri vermek açısından yıllardır yazdığım düşüncenin sadece kısa bir tekrarıdır.
***
Ürün bizde bedava ama yine aynı ürün bizde ateş pahası. O zaman neden bu piyasanın sorununu çözemiyoruz?
İstanbul benzeri Ankara da bir veya iki temel üreticiden-tüketiciye satış noktası ile bu işi çözebilir.
Bugün Türkiye’de hem üretici perişan hem de tüketici. Varlık bizde ama yokluk da bizde. O zaman ne duruyoruz ki...
Aslında çözüm de elimizde...
Hadi çözelim şu pahalılık sorununu.