İstanbul'da halkın oylarıyla seçilmiş bir başkana darbe yaparak, görevden almayı planlıyor. Teftiş görüntüsünün arkasındaki plan budur. Şimdilik sadece ortamı kolluyorlar, olası tepkileri ölçüyorlar
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ndeki işe almalar ile ilgili olarak başlattığı teftiş ile ilgili olarak şunu söyledi: Bu siyasi konu değil, bir güvenlik meselesi. Yarın bu kişiler ya bir eylem gerçekleştirirse bizden sormazlar mı?
Bu tür konularda çok hassas olduklarını her fırsatta tekrarlıyorlar ama üzülerek söylemeliyim ki İçişleri Bakanı, vatandaşları "bidon kafalı, göbeğini kaşıyan adam" zannediyor.
Öyle zannetmiyor olsaydı, böyle bir açıklama yapmasının bir İçişleri Bakanı için ne kadar ayıp olduğunu idrak edebilirdi.
Birincisi terör ile mücadele bir "teftiş" konusu değildir.
Emniyet'in ve MİT'in bu konuda ciddiye alınması gereken istihbaratları varsa izlenecek yol bellidir.
Emniyet, gerekli kanıtları toplar, kişilerin terör örgütleriyle bağını tespit eder, dosyasını savcıya verir. Savcı önüne gelen dosyadaki kanıtları ve iddiaları ciddi bulursa, hâkime gider, tutuklama ister. Sonra da iddianamesini yazar, dava açar. Yargı süreci başlar.
İçişleri Bakanı'na idari olarak bağlı olan müfettişin yapabileceği inceleme ise evrak üzerinde olabilir.
İBB'nin personel alımı ile ilgili evraklar üzerinde!
Nüfus cüzdanı sureti, savcılıktan adli sicil kaydı, erkek ise askerlik belgesi, ikametgâh ilmühaberi vs.
Bunlara bakıp, kimin terör örgütüyle ilişkili olduğunu, kimin olmadığını nasıl anlayabilir?
Süleyman Soylu, aklı sıra cinlik yapıyor.
Soylu, daha önce bu konudaki açıklamalarını yaptığında Emniyet'in "fişlerini" kullanmıştı.
Bu fişlerin neler ile ilgili olduğunu tahmin edebiliriz.
Şurada basın açıklamasına katıldı, burada mitingde slogan attı, falan yerde kahve içtiği adam bir ara yargılanmıştı, şu gazeteyi okur, bir kere afiş asarken gözaltına alınmıştı gibi hiçbiri suç olmayan eylemler.
Kaynağını Anayasa'dan alan, fikir özgürlüğü hakkının kullanılması.
Biliyor ki bu tür suçlamalarla kimsenin mahkûm edilebilmesi, bu AKP adalet düzeninde bile imkansıza yakın, onun için aklınca çözüm bulmuş, müfettiş yolluyor!
Emrindeki müfettişin ne yazacağını da kendisi söyleyecektir, buna da emin olabilirsiniz.
Müfettişlerin kariyer kurullarında yetiştiği eski Türkiye'de, sadece gerçeği arayan müfettiş belki bulunurdu ama AKP'nin yeni Türkiye'sinde böylesini bulmak kolay değil.
Belediye'ye müfettiş göndermenin bir tek pratik sonucu olabilir: Şüphe yaratıp, ortamını bulduğunda belediye başkanını görevden alabilmek!
AKP Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş da "yüreklere su serpiyor"; bu teftiş belediye başkanı ile ilgili değilmiş!
Milleti bidon kafalı zannedenlerden biri de o.
Bakın ne diyor:
"TSK'nın içerisinde bazı FETÖ'cülere karşı operasyon yapılması hükümetin TSK'ya karşı tavrını mı ortaya koyar. Hayır. Milli Eğitim Bakanlığı'nda operasyon yapılırsa bakanlığı mı suçluyoruz?"
Numan Bey, şunu söylemiyor tabii: TSK'da ve Milli Eğitim'deki FETÖ'cülere karşı soruşturmaları bakanlık müfettişleri mi yürütüyor, polis mi?
Bu arkadaşlar, İstanbul'da halkın oylarıyla seçilmiş bir başkana darbe yaparak, görevden almayı planlıyor.
Teftiş görüntüsünün arkasındaki plan budur.
Şimdilik sadece ortamı kolluyorlar, olası tepkileri ölçüyorlar.
Son darbeyi indirme kararını verecek olan da zaten bunlar değil, o Saray'da işlerin olgunlaşmasını bekliyor.
Şahsı sahaya çıktığında, gerçek niyeti daha iyi anlayacağız.
******
Televizyon soytarılarının sonu mu geliyor?
AKP Milletvekili ve eski İstanbul İl Başkanı Aziz Babuşçu'nun şu anda parti içindeki tam konumunu bilmiyorum.
"Özgül ağırlığı" Bülent Arınç'ınki kadar mıdır yoksa sözleri parti yönetiminde etkisini gösterir mi? Ne yalan söyleyeyim bir fikrim yok.
Ancak önceki gün bir sosyal medya paylaşımı yaptı ve orada söyledikleri ilgi çekici.
Babuşçu, yandaş tv kanallarında AKP adına konuşan gazeteci ve programcılardan artık kurtulmak gerektiğini düşünüyor.
Şöyle yazmış:
"Sabrın sonu! TV'lerde AK Parti'yi temsil ettiği iddiasıyla konuşan gazeteci ve programcılar, artık çözülmesi gereken önemli bir sorundur. Bu isimler durumdan vazife çıkarıyorlarsa vazifelerine son vermek lazım. Yok bu kişilere alan açılıyorsa; o zaman da oturup düşünmemiz lazım."
Babuşçu'nun sabır taşı yine iyi dayanmış diye düşündüm.
Uzun zaman var ki bu tiplere tahammülüm kalmadı, televizyonda sadece maç izliyorum.
Babuşçu'nun bu mesajı bir işaret fişeği midir diye de düşünmek lazım.
Hatırlarsınız kendisi daha önce, liberaller ile yollarını nasıl ayıracaklarını yine böyle anlatmıştı:
"10 yıllık iktidar dönemimizde şu ya da bu şekilde bizimle paydaş olanlar, gelecek 10 yılda bizimle paydaş olmayacaklar. Onlar da şu ya da bu şekilde her ne kadar bizi hazmedemeseler de; diyelim ki liberal kesimler, şu ya da bu şekilde bu süreçte bir şekilde paydaş oldular ancak gelecek inşa dönemidir. İnşa dönemi onların arzu ettiği gibi olmayacak."
Bu sözlerinin sonuçlarını da izlemiştik. Liberallere kapı gösterilmişti!
Acaba Babuşçu şimdi de televizyon soytarılarının sonunun geldiğini mi söylüyor?