Cumhurbaşkanı’nın, Kılıçdaroğlu’nu eleştirmek için başvurduğu mizah tarzı "kendini yıkıcı mizah" kategorisinde değerlendirilebilir
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan (Fotoğraf: AA)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, CHP Genel Başkanı’nı eleştirdi:
Bunu söylerken "Türkiye’nin yeni bir muhalefet anlayışına ihtiyaç duyduğunu" açıklamayı da ihmal etmedi.
Bunu okuyunca bir Hıncal Uluç kahkahası attım, beni güldürdü, Allah da onu güldürsün!
Böyle komikliklere Türkiye’de artık alışmış olmamız gerekiyor ancak insan yine de gülmesine engel olamıyor.
Tekrarlanan şaka, bir süre sonra güldürücü olmaktan çıkabiliyor, biliyorsunuz.
Aslına bakarsanız Türkiye’yi tek başına yöneten insanın mizah duygusuna sahip olması iyi bir şey.
Freud da mizahın, bireyin olumsuz duygulardan kaçınmasına yardım eden bir savunma mekanizması olduğunu söylüyordu.
Stres ile başa çıkmak, kaygı ve depresyondan kurtulmak için mizah çok yararlı ve anlaşılıyor ki Cumhurbaşkanı da bu bilimsel gerçeklerin farkında, hayatına mizah duygusu katmaya karar vermiş.
Keşke bunları söylerken o kadar asık suratlı durmasaydı, kanaatimce daha iyi bir sonuç alabilirdi.
Psikologlara göre insanlar günlük hayatın dertleriyle başa çıkmaya çalışırlarken mizahtan yararlanıyorlar ve bütün bunlar dört ana grup içinde toplanabiliyor: Katılımcı mizah, kendini geliştirici mizah, saldırgan mizah ve kendini yıkıcı mizah!
Cumhurbaşkanı’nın, Kılıçdaroğlu’nu eleştirmek için başvurduğu mizah tarzı "kendini yıkıcı mizah" kategorisinde değerlendirilebilir.
Unutmamanızı öneririm, ben psikolog değilim ama Erdoğan’ın kullandığı mizah türünü okuduklarımdan öğrendiğim kadarıyla "kendini yıkıcı mizah" kategorisine sokuyorum.
Psikologlar başka başka türlere de sokabilirler, orası onların bileceği iş.
En iyisi ben neden böyle değerlendirdiğimi açıklayayım:
Erdoğan’ın Kılıçdaroğlu’na yönelttiği eleştiri, aslında kendisine de yönelik.
Belli ki bugün Türkiye’ye hâkim olan rejimin demokrasi olmadığını içten içe kendisi de biliyor.
Onun için bu mizahı "kendini yıkıcı mizah" olarak değerlendiriyorum.
Çünkü tıpkı Kılıçdaroğlu gibi Erdoğan da "demokrasi" vadetmişti ama elimizdeki mala bakınca aldatıldığımız ortaya çıkıyor.
Benzetmek gibi olmasın, 22 yıllık iktidarının ardından elimizde elma şekerinin sapı var ve üstelik elma şekerini yiyen de biz değiliz!
Bir demokraside olmaz ise olmaz sayılan şeylerden sadece serbest seçimlere sahibiz, gerisi yok!
Düşünmek, düşündüğünü ifade etmek bir çoğumuz için hayal. Gösteri yürüyüşü yapmak, iktidarı protesto etmek en hafifinden polis copu yemeyi göze almayı gerektiriyor.
Bunlardan daha önce de çok söz ettik, ama düşünün ki bağımsız olması gereken Yargıtay bile, daha önceki Anayasa Mahkemesi kararlarını hiçe sayarak Hatay Milletvekili Can Atalay’ı hapiste tutmaya devam ediyor.
Bir yüksek yargıç için ne kadar utanç verici bir durum: Seçilerek milletvekili dokunulmazlığı kazanmış bir vatandaş, hakkında kesinleşmiş karar yokken hala hapiste.
Yargıtay’ın acilen yargılamayı durdurması gerekiyor ama heyhat, gel de vicdanlı yargıç bul!
Osman Kavala’yı, uyduruk Gezi davasıyla hapiste tutulanları, Selahattin Demirtaş’ı, Figen Yüksekdağ’ı saymıyorum bile.
Erdoğan’ın, Kılıçdaroğlu’na yolladığı mizahi eleştiri okları hedefine ulaşıyor ama aynı zamanda kendini de vuruyor!
Psikoloji literatürüne göre "kendini yıkıcı" mizah tarzına sahip olan bireylerde depresyon ve anksiyete düzeyi, diğer insanlara göre daha yüksek. Ve yaşamdan zevk alma düzeyleri de daha düşük.
Bu tür psikolojik etkenler ise fiziksel sağlığı yakından etkileyebiliyor.
Beş yıl için Cumhurbaşkanı seçtiğimiz kişinin, bu beş yılı sağlıklı bir beden ve zihinle geçirebilmesi, ona oy veren ve vermeyen herkes için önemli.
Onun için Cumhurbaşkanı’na mizahı başka yerlerde aramasını öneriyorum.
Biraz güler yüzlü olmaya çalışmak, hayata biraz yumuşak bakmak, sebepsiz öfkelerle hapse attırdığı insanlara karşı biraz empati geliştirmek iyi gelecektir.
Unutmayalım ki nedensiz öfke ile insanlara zarar verdiğinizi kabul etmeseniz bile bu sizi içten içe eritir ki bu da bir başka sorun ama bugünlük bu kadar psikoloji yeter, benim de canım sıkıldı şimdi!
***
Toplumun çivisi bir kez oynamaya görsün
Bodrum’da turizm mevsiminin başlaması ile yürürlüğe giren inşaat yasaklarına uymayan 531 firma hakkında işlem yapılmış.
Yapılan işlemi açıklıyorum, bir yere oturun, okuyunca düşmeyin: Kabahatler Kanunu’na göre 1295 TL para cezası!
Bu "kabahatler" de şunlar: İnşaatlarda gürültü, çirkin görünüm, çevreyi kirletme, ağır nakliyat, hafriyat ve harçlı inşaat faaliyetleri!
Tam 531 firma!
Merak ettim, Bodrum’da bu işlerle iştigal eden acaba kaç firma vardı?
Bu haberi okuduğum gazetedeki başlık şöyleydi: "Tatil cenneti Bodrum'da yasak da ceza da iş makinelerini durdurmadı!"
Şunu söylemeliyim: Durdurmaları için geri zekalı olmaları gerekirdi!
Bodrum’da sıradan bir ev bile yüzbinlerce dolara satılıyor, böyle bir ceza inşaatları yaz sonuna kadar durdurmaya yeter mi?
Sadece Bodrum’da değil, Türkiye’nin bütün sahillerinde işler böyle yürüyor.
Rant o kadar büyük ki kimsenin kanunu, yönetmeliği, verilecek cezaları filan taktığı da yok.
Ve zaten rant büyüdükçe, bu işlere engel olması gerekenlerin avantaları da büyüyor.
Sorun bir kez daha dönüp dolaşıp toplumun temel ahlaki değerleri konusuna geliyor.
Başkalarına rahatsızlık verdiklerini, kanunu çiğnediklerini bile bile küçük cezayı ödeyip bildiklerini yapmaya utanmıyorlar çünkü.
Kim bilir, belki utanmaları da gerekmiyor zaten.
Çünkü orada rahatsızlık verdikleri kişilerin kendileri de başka yerlerde, başka fırsatları değerlendirirken aynı umursamazlık içindeler.
Toplumun bir kez çivisi çıkmaya görsün, yaşadığımız her şeyin başında bu var!