Konuşmalarında artık bir "seviyeden" bile söz edemiyoruz çünkü en düşük seviye bile bir anlam ifade eder; bu düpedüz seviyesizlik
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu Afyon mitinginde gaza geldi, muhalefeti eleştirirken şunu söyledi:
"Biz sizin gibi LGBT çocuğu değiliz, biz Ayetel Kürsilerin çocuğuyuz."
Süleyman Soylu'nun aile terbiyesinde bir sorun olduğunu hep düşünmüşümdür, nitekim beni yanıltmıyor.
Konuşmalarında artık bir "seviyeden" bile söz edemiyoruz çünkü en düşük seviye bile bir anlam ifade eder; bu düpedüz seviyesizlik.
Ayrıca Türkçesi de bozuk, bir kere "Ayetel Kürsi" değil, doğrusu "Ayetü'l Kürsî".
Soylu'nun zihin dünyasında LGBT birey olmak kötü bir şey.
Burada da hangi amaçla kullanıldığı çok açık. Düpedüz hakaret etmek amacını taşıyor.
Ancak hedef soyut. Ortalığa söylenmiş bir söz bu.
Hem bütün muhalefeti hedefliyor hem de hiç kimseyi!
Kimse bunu üzerine alınıp dava filan açamaz çünkü hedef belirsiz.
Öte yandan bu sözler Gülşen'in yargılandığı TCK 216. maddesine tıpa tıp uyuyor.
Halkımızın belli bir kesimini, cinsel yönelimleri üzerinden aşağılıyor, ayrıştırıyor, ötekileştiriyor ve düşmanlaştırıyor. Diğer kesimleri bu amaçla tahrik ediyor.
Söyleyen kişi bir İçişleri Bakanı olduğu için "açık ve yakın tehlikenin ortaya çıktığını" söylemek de mümkün.
Bunu duyan polislerin, jandarmaların, bekçilerin kendilerine nasıl görevler biçeceklerini tahmin edebiliriz.
Soylu, cinsel yönelimleri tanımlayan bir kelimeyi anlamının ötesine taşıyarak "hakaret" amacıyla kullanıyor.
Bu da düpedüz cinsel yönelimlere karşı "ırkçılık" demek.
Sadece ayrıştırıcı bir suç değil aynı zamanda insanlığa karşı işlenmiş bir nefret suçu.
TCK 122. Madde bunun için var.
Irk, devlet, milliyet, renk, cinsiyet, engellilik, siyasi düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep farklılığından kaynaklanan nefrete dayalı ayrımcılık suçu!
Söyleyen kişi İçişleri Bakanı olduğuna göre yine aynı açık ve yakın tehlike söz konusu.
Gülşen'in durumu ile kıyaslanabilir bir durum da değil.
Gülşen sonradan özür dilediği sözleri orkestrasındaki belirli bir kişiye yönelik olarak söylüyor.
Ortaya söylenmiş bir söz değil, bütün imam hatiplileri hedeflemiyor.
Bir hakaret suçu söz konusu ise sözlerin muhatabı olan kişinin şikâyeti ile takip edilebilir.
Ayrıca açık ve yakın bir tehlike yaratmıyor, kalabalıklar "vay sapıklar" diyerek imam hatiplerden mezun olanların üzerine yürümedi.
Zaten Gülşen de tek başına bir birey, örgütü vs. yok, harekete geçirebileceği kitlelerden söz edilecek ise bu ancak şarkılarıyla dans edenler olabilir.
Tutuklanması yanlıştı, siyasi bir karardı, ev hapsine gönderilmesi de aynı derecede yanlış ve siyasi.
HSK'yı buradan uyarıyorum, kanunları ve Anayasa'yı takmayan savcılar ve hakimler Adliye'de cirit atıyor.
Yaptıkları bir vatandaşın özgürlüğünü yasa dışına çıkarak kısıtlamaktır.
Eğer bu suçtan ille de biri tutuklanacak ise o kişi İçişleri Bakanı olmalıydı ancak dediğim gibi dokunulmazlığı olmasa ve tutuklansaydı onun da özgürlüğü yasalara aykırı olarak engellenmiş olurdu.
Bir bilmecem var çocuklar
Süleyman Soylu "Ayetel Kürsi çocuğu" olduğunu söylüyor ama bu iddiasını ispat etmesi de oldukça zor.
Kutsal bir metin bu ve kutsal metinler çocuk doğurmadıkları gibi Soylu gibi çocuklar hiç doğurmazlar.
Bu durumda bir bilmecem var tabii ama yanıtını bana yollamanıza gerek yok.
Bilmeceyi ben sorduğuma göre cevabını da bildiğimi tahmin edebilirsiniz.
Kusura bakmasın ama konuyu bizzat kendisi açtı.
Sizce Süleyman Soylu, ne çocuğu olabilir?
* * *
Çok ama çok bayat bir Erdoğan senaryosu
AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan diline hâkim olabilseydi geçen gün HSK'nın "bağımsızlık" ile ilgili yaptığı açıklamayı hâlâ ciddiye alan birkaç kişi olabilirdi.
Ama bu mümkün olamadı.
Erdoğan'ın böyle bir konuda susmasını beklemek ile güneşin doğudan batmasını beklemek aynı şey çünkü.
Afyon'da Cumhurbaşkanlığı forsunun altında düzenlediği mitingi bir AKP mitingine çevirip, "gençlik kolları, kadın kolları seçime hazır mıyız" diye sorduktan sonra Gülşen'i isim vermeden hedef aldı.
"Bedelini ödeyecek" dedi.
Üst sınırı bir yılı geçmeyen bir ceza için tutuklama kararı veren, tepkiyi görünce bunu "evde hapse" çeviren yargının kimden emir aldığı da böylece açığa çıkmış bulunuyor.
Erdoğan şunu da söylüyor:
"Son günlerde milletimizin en büyük gücü olan kardeşliğine yönelik provokasyonların ibadethanelerimizi ve imam hatiplerimizi hedef alacak şekilde çok ciddi boyutlara ulaştığını görüyorum."
Bir kere Gülşen'in sözleri, "ibadethaneleri" hedef almıyor.
Bu iş için özel olarak görevlendirilen savcının iddiasında da hâkimin kararında da böyle bir şey yok.
İşin içine ibadethaneleri karıştıran bizzat Erdoğan'ın kendisi ve bunu da ilk kez yapmıyor.
Daha önce de doğru olmadığı görüntülerle de tespit edilmiş "Geziciler camide içki içtiler" iddiasında ısrar etmişti.
Ardından da nereden duyduğunu bilmediğimiz "Gezi'de camileri yaktılar" yalanını tekrarlamıştı.
Şimdi de Gülşen'i bahane ederek olmamış bir şeyi, olmuş gibi göstermeye çalışıyor.
Afyon'daki mitingde şunu da söyledi:
"Sandıktan çıkamayacak olanlar umutlarını bayat senaryolarına bağlamış durumdalar. Sinsi emellerini gerçekleştirmeye çalışıyorlar."
Allah söyletti demek gerekiyor sanırım.
Halkı, dini hassasiyetler üzerinden bölme çabasının ardında nelerin yattığını kendi diliyle ele veriyor.
Kusura bakmasın ama bunu bidon kafalı yerine koyup "bir de utanmadan sıkılmadan işsizlik var diyorlar, ne işsizliği ya" diye kandırmaya çalıştığı kendi seçmeni bile yemez!
Gerçekten çok bayat bir senaryonun peşinde.
Bin odalı sarayına doldurduğu danışmanları iş takibine filan biraz ara verip daha yaratıcı politikalar geliştirseler iyi olacak.
İnsan biraz da aldığı maaşın hakkını vermeli, değil mi?