İktidardaki koalisyon partilerinin sözlerine bakacak olursak Erdoğan’ın yeniden aday olup seçilmesi Türkiye için hayati bir mesele. Günün birinde tıpkı Güney Kore Devlet Başkanı Yoon’un yaptığı gibi ülkedeki demokrasiyi dış tehlikelere ve devlet karşıtı unsurlara karşı korumak için “bazı anayasal yetkilerini” kullanmaya kalkışırsa ne olacak?
Son yılların en ilginç darbe girişimlerinden birini Güney Kore’nin “seçimle iş başına gelmiş” devlet başkanı yaptı.
Devlet Başkanı Yoon, muhalefeti “devlet karşıtı faaliyetlerle” hükümeti felce uğratmakla suçlayarak Güney Kore'de sıkıyönetim ilan etti.
Sıkıyönetim komutanı Orgeneral Park An – Su da bir kararname yayımladı, siyasi faaliyetleri, siyasi partileri, grevleri, “yalan haberleri” ve “toplumsal huzursuzluğu kışkırtan toplantıları” yasakladı. Ülkedeki medya kuruluşlarını kendisine bağladı.
Devlet Başkanı Yoon, ülkesinin liberal demokrasisini “devlet karşıtı unsurlardan” ve “Kuzey Kore tehdidinden” korumak için harekete geçtiğini söylüyordu.
Sizlere hayli tanıdık geliyor olmalı; “Güney Kore’nin bekası” muhabbeti yani!
Darbe girişimi kısa sürede püskürtüldü.
Başkan sıkıyönetimi kaldırdığını açıklamak zorunda kaldı. Bu yazıyı yazdığım saatlerde henüz istifa etmemişti ama Meclis’e görevden alınmasına yönelik bir karar tasarısı sunulmuştu. Savunma Bakanı istifa etmişti.
Ülkenin en büyük işçi sendikası da Başkan istifa edene kadar “süresiz genel grev” çağrısında bulunmuştu.
İlk bakışta Devlet Başkanı Yoon, Güney Kore Anayasası’nın kendisine verdiği bir yetkiyi kullanmış görünüyor.
Meclis bu karara direnememiş olsaydı ya da daha açık söyleyecek olursam, Yoon’un partisi de muhalefet ile hareket etmeye karar vermemiş olsaydı, sıkıyönetim ilanı ile ilgili kararı ortadan kaldıracak bir meclis kararı alınamayacaktı.
Böyle bir meclis kararı olmayınca sıkıyönetim emirleri yürürlüğe girecek ve Güney Kore, 1980 öncesindeki diktatörlük günlerine dönecekti.
Bu durum bizim gibi demokrasisi “hassas” ülkelere ders olmalı.
Seçimle iş başına gelmiş bir politikacının, seçimi bir sıçrama tahtası yapıp diktatör olmaya heves etmesi mümkün olabiliyor.
Hitler seçimle göreve gelmişti mesela. Daha yakın bir örnek ararsak Putin ya da Chavez de var.
Tarihte çok örneğini gördük, Güney Kore örneği son halka.
Bunu engelleyecek güç, sadece muhalefetin değil, iktidar partisinin ve sendikalardan başlayarak sivil toplumun da tavrını ve ağırlığını demokrasiden yana koyabilmesi.
Fetullahçıların darbe girişiminin bastırılmasında TBMM’deki partiler ve Cumhurbaşkanı’nın dik duruşunun, halkın sokaklara dökülmesinin ve en önemlisi ordu ile polisin Anayasa bağlı unsurlarının direnmesinin rolünü hatırlayalım.
Türkiye, bir süredir kâğıt üzerinde bir Anayasası olan ancak meşruiyetlerini o Anayasa’dan alan organların Anayasa’yı hiç takmadıkları bir ülke.
Mesela Anayasa’nın 153. maddesine göre AYM kararları kesin ve kararları Resmî Gazete’de yayımlandığı anda “yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.”
Bağlıyor mu?
Uygulamaya bakarsak, Yargıtay’a göre bağlamıyor. Yasama organını da bağlamadığı anlaşılıyor. İdare makamlarını hepten geçtim.
Bu tuhaf durum mümkün olabiliyor çünkü iktidar partisi, tavrını Anayasa’dan ve Anayasa ile teminat altına alınmış özgürlüklerimizden yana koymuyor. Parlamentodaki muhalefet ile toplumsal muhalefetin de gücü yetmiyor.
Anayasa’ya göre Cumhurbaşkanı iki dönemden fazla görev yapamıyor. Ama Erdoğan üçüncü kez seçildi ve görevinin başında. Nasıl mümkün olabildi?
YSK’nın karakuşi bir hukuk yorumuyla!
Dördüncü kez aday olabilmesi için seçimin TBMM kararıyla öne alınması gerekiyor.
Cumhurbaşkanlığı adına konuştuğunu varsaydığımız kişilerin ve iktidardaki koalisyon partilerinin sözlerine bakacak olursak Erdoğan’ın yeniden aday olup seçilmesi Türkiye için hayati bir mesele.
Günün birinde tıpkı Yoon’un yaptığı gibi, ülkedeki demokrasiyi dış tehlikelere ve devlet karşıtı unsurlara karşı korumak için “bazı anayasal yetkilerini” kullanmaya kalkışırsa ne olacak?
Ya da bu işi bir kez daha YSK eliyle yapmaya kalkışırsa?
Aynı zarftan çıkan dört oydan üçünün geçerli, birinin geçersiz sayılabildiği bir deneyim yaşayınca insan hâliyle “kıllanıyor!”
“Atı alanın Üsküdar’ı geçmesini sağlayan” YSK kararını da unutmayalım.
Yanlış anlaşılmasın, Cumhurbaşkanı Erdoğan da Güney Koreli Yoon gibi ters yollara sapabilir demek istemiyorum.
Ama insanlık hâli!
Ve aklımda deli sorular: Olmaz ama diyelim ki böyle bir durum ortaya çıktı; AKP – MHP koalisyonuna ne kadar güvenebiliriz?
Yaptıkları yapacaklarının teminatı olacak ise?