Şiddetin arkasındaki sinsi plan

"Zaten kazanamayabiliriz" diyen seçmenin bir bölümünü korkutarak sandıktan uzak tutmayı başarabilirlerse, katılım oranı da düşer, bu da Erdoğan'ın seçimi en azından ikinci tura taşıyabilmesine yol açar. Dillerinden fışkıran şiddetin Erzurum'da birtakım serserilerin elindeki taşa dönüşmesinin nedeni bu

Haber Tarihi: 09.05.2023

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Ekrem İmamoğlu'nun Erzurum'daki mitingine saldıranlar ile ilgili olarak adli tahkikatın başladığını açıkladı.

"Olayda sorumluluğu olduğu değerlendirilen kişilerle ilgili gözaltı kararları da verilmiş durumda. Şu ana kadar 13 gözaltı var" dedi.

"Olayda sorumluluğu olanlar" miting alanında toplananları taş yağmuruna tutup, çocuklar da dahil bazı vatandaşları yaralayan saldırganlarla sınırlı değil.

Erzurum Valisi, Emniyet Müdürü ve Erzurum Belediye Başkanı'ndan başlayarak bir dizi "yerel sorumlu" da var.

Ayrıca iktidardaki koalisyon ortağı partinin lideri ve kendisine "İçişleri Bakanı süsü verilmiş adam" da dahil olmak üzere "azmettiricileri" de ihmal etmemek gerek.

Elbette biliyoruz ki Bakan Bozdağ'ın sözünü ettiği adli tahkikat bu kişileri kapsamayacak.

O iş Bozdağ'ın ve savcılarının boyunu çok aşar, siyasetin bu hale getirilmesinin baş sorumlusu Saray'da oturuyor çünkü.

Üç beş serserinin birbirlerini gaza getirip bu saldırıyı düzenlediklerine inanmamızı bekleyecekler.

Erzurum saldırısı bir tesadüf değil.

Seçim süreci başladığından beri iktidar partilerinin yöneticileri gerginliği kasten tırmandırdılar.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin işi "muhaliflerin vücuduna kurşun yerleştirmek" tehdidine kadar vardırmasının bir nedeni var.

Süleyman Soylu'nun seçimi bir siyasi darbe olarak yorumlamasının nedeni de aynı.

Seçim sırasında ya da seçim sonuçları açıklanırken ortalığın karışacağına ilişkin sinsi bir kampanya yürütülüyor ve iktidar politikacılarının şiddet dolu dilinin nedeni de bu.

Bu propagandanın iki hedefi var:

Birincisi, Yüksek Seçim Kurulu marifetiyle seçimi çalma girişiminde bulunacak olurlarsa, muhalefetin bunu sessizce sineye çekmesini istiyorlar.

Kimse sokaklara çıkamazsa, seçimin çalınması "atı alan Üsküdar'ı bir kez daha geçti" tevekkülü ile karşılanır diye düşünüyorlar.

Bu kampanyanın başarısı vatandaşların korkutulması ile ilgili.

Korku ne kadar yayılırsa, o kadar etkili olur diye hesaplıyor olmalılar.

Erzurum'daki taşlı saldırının ve şiddet dolu dilin ardında yatan nedenlerden biri bu.

İkinci neden ise muhalif seçmeni korkutup, sandıktan uzaklaştırmak.

Şurası çok açık, seçime katılım ne kadar yüksek olursa seçimin birinci turda bitmesi ihtimali artıyor.

Araştırmalar gösteriyor ki seçimde Erdoğan'a asla oy vermeyeceğini söyleyen seçmenin bir bölümü seçimi Erdoğan'ın kazanabileceğini de düşünüyor.

Bunun nedeni Erdoğan'ın çizdiği "yenilmez adam" portresi.

Böyle düşünen seçmenin seçim günü sandığa gitmek ile ilgili motivasyonunun düşük olacağını da söyleyebiliriz.

"Zaten kazanamayabiliriz" diyen seçmenin bir bölümünü korkutarak sandıktan uzak tutmayı başarabilirlerse, katılım oranı da düşer, bu da Erdoğan'ın seçimi en azından ikinci tura taşıyabilmesine yol açar.

Dillerinden fışkıran şiddetin Erzurum'da birtakım serserilerin elindeki taşa dönüşmesinin nedeni bu.

* * *

İktidar için ülkeyi yakmayın

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık, Erzurum'da miting izleyen vatandaşlara karşı girişilen saldırıyı yorumladı. Şunu söyledi:

"Erzurum belli hassasiyetleri olan bir yerdir. HDP seçmeniyle flörtleşmeden sonra Erzurum'un belli bir tepki göstereceğini varsaymak gerekiyordu."

İktidar koalisyonunun küçük ortağı BBP Genel Başkanı Mustafa Destici de boş durmadı tabii, o da şöyle konuştu:

"Erzurum Nene Hatun'ların şehridir, bir kahramanlık örneğidir. Size Dadaşlar meydanı boş bırakır mı? PKK ve işbirlikçilerine meydanı boş bırakmaz."

AKP Sözcüsü Ömer Çelik "sıkıntının" Ekrem İmamoğlu'nun miting yapmak istediği yerden çıktığı kanısındaydı:

"Kafanıza estiği gibi bir yerde bir şey yapmaya kalkarsanız vatandaşla ilgili sıkıntı olur."

Gördüğünüz gibi iktidardaki üç politikacı için "Erzurum'da sıkıntı çıkması" normal bir şey.

Çünkü o kentin "bazı hassasiyetleri" varmış!

"Dadaşlar meydanı boş bırakmaz"mış!

"Sıkıntı olabilir"miş!

Böylece Türkiye'de siyasi faaliyette bulunurken dikkat edilmesi gerekenlerin küçük bir listesini elde etmiş bulunuyoruz.

Demek ki her kentin, yerleşim bölgesinin kendine göre hassasiyeti olabilirmiş, orada yaşayanların başkalarına meydanı boş bırakmaması normalmiş, sıkıntı çıkmasını istemiyorsanız oralarda gezinmemeliymişsiniz.

Erzurum'da bir avuç lümpen faşistin eylemini böyle meşrulaştırırsanız, Türkiye'nin başka yerlerindeki olaylara da yol verirsiniz.

Artık kim nerede güçlüyse, orada borusunu öttürür, istediğini meydanda konuşturur, istemediğini konuşturmaz.

Bunu mu istiyorsunuz?

Ülkelerde iç savaşlar durduk yerde çıkmaz.

Böyle başlar. Birileri hassasiyetleri nedeniyle meydanı kendileri gibi olmayanlara bırakmazlar, sıkıntı çıkarırlar.

Bunu gören öbürleri de kendi hassasiyetleri nedeniyle kendileri gibi olmayanlara meydanı boş bırakmak istemezler, sıkıntı çıkarırlar.

Sıkıntı giderek büyür, meydanların boş bırakmamak için giderek taş atmak yetmez, daha etkili araçlar kullanılmaya başlanır.

Bir de bakmışsınız ya iç savaş çıkmış ya da birileri bu durumdan vazife çıkarıp olaya el koymuş!

Türkiye bunu yaşadı.

12 Eylül öncesinde kendilerine ait gördükleri sokakları, kentleri boş bırakmamak isteyenler silaha sarıldı.

Politikacılar, gazeteciler, sanatçılar, üniversite öğrencileri, işçiler, sendikacılar öldürüldü.

Bu örtülü iç savaşta 5 binden fazla insanımızı kaybettik.

12 Eylül askeri darbesi böyle geldi. Kendisini "ülkenin sahibi" sayan güç darbe yaptı.

Darbenin ardından 650 bin kişi gözaltına alındı. 7 bin kişi idam istemiyle yargılandı, 50 kişi uyduruk yargılamaların sonunda idam edildi.

Cezaevlerinde ölenlerin sayısı 300'ü buldu. 171 kişi gözaltındaki işkencelerde öldürüldü.

"Siyasi mülteci" olarak yurtdışına kaçmak zorunda kalanların sayısı 30 bini geçmişti.

Aynı filmi sahneye koymak isteyenlerin kimliklerine bakın, Türkiye'yi nereye götürmek istediklerini göreceksiniz.

Türkiye 12 Eylül öncesindeki örtülü iç savaşı bunca acıya rağmen yine de ucuz atlattı sayılır.

Dönüp Suriye'ye bakın.

Böyle savaşların kazananı olmuyor, hâlâ birazcık vicdanınız ve aklınız kaldıysa aklınızı başınıza toplayın.

İnsanlara değer vermediğinizi biliyoruz ama unutmayın ki çaldığınız milyarlarca doları yiyecek ülke bulamazsınız.








MEHMET Y. YILMAZ İsimli Yazarın Diğer Yazıları