Cumhurbaşkanı, sorumluluğunu kabul etti

Siyasi ve idari sorumlulukları var. "Var gücüyle çalışacağına" yemin de etti. Ve bu sorumluluklarından doğan yükümlülüklerini helallik alarak ödeyemez. Kaldı ki ölen onca insanın haklarını helal edip etmeyeceklerini de sadece Allah biliyor

Haber Tarihi: 01.03.2023

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Adıyaman'da "incelemelerde" bulundu.

Adıyaman'da geçirdiği bir – iki saat içinde neyi "inceleyebildiğini" gerçekten merak ediyorum.

Yaptığı iş "inceleme" filan değil, bildiğiniz siyasi propaganda amaçlı bir gezi bu.

Bu da normal bir durum, "deprem üzerinden siyaset yapıyor" diye eleştirecek değilim.

Hayatımızdaki her şey siyaset ile ilgilidir.

Depremin bunca yıkıma ve kayba neden olmasının nedeni tamamen siyasiydi, siyasi tercihler ile ilgiliydi.

Vatandaşlarımızın çoğunluğunun yaptığı siyasi tercihin kaçınılmaz sonucu, bu muazzam yıkım ve kayıp oldu.

Nitekim Cumhurbaşkanı, Adıyaman'daki "incelemelerine" başlamadan önce "helallik" de istedi.

"Depremden sonraki birkaç gün arzu ettikleri çalışmaları yürütemediklerini" söyledi.

Bu Erdoğan'ın ağzından duymaya alıştığımız bir söz değil.

"Helallik" isteyerek de kendi üslubunca aslında özür diliyor ama bu yeterli olmaz.

Çünkü bu kavram geçerli hukuk düzenimizde bir anlam ifade etmez.

Mesela bir katili, kurbanın akrabalarının "helallik" vermesi kurtarmaz. Ya da bir hırsızı, "çaldıkları benden yana helal olsun" diye hapisten kurtaramazsınız. Bunların takibi, şikâyete bağlı olmadığı için affı da "helal olsun" demekle mümkün olmaz.

Öte yandan açıkça olmasa da depremden sonra müdahaledeki gecikmeler ve organizasyon bozuklukları için "özür dileyen" bir Cumhurbaşkanı var artık.

Demek ki muhalefet, gecikmelerden yakınırken ve bu durumun sorumlularını eleştirirken o hakaretlere maruz kalmasına yol açacak bir haksızlık da yapmıyormuş.

Cumhurbaşkanı, "helallik" isteyerek kendi vicdani sorumluluğunu da kabul etmiş bulunuyor.

Sıradan bir vatandaş olsaydı, vicdani sorumluluğunu yerine düzgün getirmediği için özür dileyebilir ve meseleyi böylece kapatmayı tercih edebilirdi.

Ama kendisi "sıradan" birisi değil, Cumhurbaşkanı.

Siyasi ve idari sorumlulukları var. "Var gücüyle çalışacağına" yemin de etti.

Ve bu sorumluluklarından doğan yükümlülüklerini helallik alarak ödeyemez. Kaldı ki ölen onca insanın haklarını helal edip etmeyeceklerini de sadece Allah biliyor.

İdari sorumluluğu, devleti yönetirken birlikte çalışacağı kişileri doğru seçmekle başlıyor.

Gördük ki bunu başaramamış.

AFAD'ın doğru dürüst bir hareket planı bile yokmuş, seçip oraya tayin ettiği yöneticiler de ehliyetsizmiş.

Depremin duyulmasının ardından harekete geçen ekipler, yardım kamyonları ya havaalanlarında saatlerce bekledi ya da Karayolları, kar mücadelesinde yolları açık tutmayı başaramadığı için yollarda mahsur kaldı.

Enkaz altında kalanlar için en hayati saatlerin kaybedilmesinin bir numaralı nedeni buydu.

Kaybedilen bu saatler kaç kişinin hayatına mâl oldu?

Onun için istifasını isteyenlere kızmamalı.

İdari sorumluluklarını yerine getiremedi, bunun siyasi sonucu da işte böyle "istifa" çağrıları olur.

Demokrasilerde işler böyle yürür, her ne kadar bizi demokrasimiz kitapta yazana çok uymasa da bizde bile böyle yürümeli.

Biliyorum ki "istifa" bizim siyaset düzenimizde, muvafık – muhalif kimsenin kitabında yazılı bir kurum değil.

Deprem bölgesinde her siyasi eğilimden belediye başkanı, belediye meclisi üyesi vs. var.

Onların siyasi ve idari sorumlulukları da Cumhurbaşkanı'nınkinden daha az değil.

Bunu da hatırlatmış olayım.

****** 

Deprem kurbanlarına sadaka!

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Adıyaman'daki "incelemeleri" sırasında bir grup çocuğa para dağıttı.

Orman yangınları sırasında gittiği Marmaris'te, otobüsle yoldan geçerken vatandaşlara çay paketleri attığını hatırladım.

Bunu hatırlayınca, çocuklara verdiği paraları ortaya atıp "kapış kapış" yaptırmadığına şükretmemiz mi gerekir, onu da bilemedim.

Eminim ki para dağıtma görüntüsünün çirkinliği ile ilgili eleştirileri boş gözlerle izleyecek.

Yaptığının neresinin yanlış olduğunu düşünmeyecek ve eleştirenlere de bu nedenle çok kızacak.

Çünkü kendi kültür ve ideolojisinde sadaka kavramı önemli bir yer tutuyor olmalı.

Allah'ın rızasını kazanmak için ihtiyaç sahiplerine ayni ve nakdi yardımda bulunmak onun kültüründe normal bir durum olmanın ötesinde dini bir gereklilik de.

İslam alimleri, sadakayı beş ayrı grupta sınıflandırıyorlar.

Buna göre bazı sadakalar, "belirli suç veya hataların telâfisi amacıyla Allah hakkı olarak ifası farz olan fidye ve kefâret kapsamında" veriliyor.

O geziye çıkarken "helallik" istediğine ve "hatasını" da kabul ettiğine göre belki de amacı bu hatanın kefaretini ödemekti diye düşündüm.

Allah kabul etsin, buna bir şey diyemeyiz, kendisiyle Allah arasında bir durum bu.

Ancak bu, eylemin yarattığı çirkin görüntüyü ve zavallı tabloyu görmemize engel olmamalı.

Biraz soluklanıp sakince düşünürse kendisi de yaptığı hatayı anlayacaktır.








MEHMET Y. YILMAZ İsimli Yazarın Diğer Yazıları