Aradan geçen 20 yılın ardından "şu an itibariyle" hazırlık yapıyor ki yolsuzluk ve yoksulluk kalksın
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "yolsuzlukların olmadığı, rüşvetin olmadığı, yoksulluğun Allah'ın izniyle olmayacağı bir Türkiye'yi biz hallederiz" dedi.
Ve müjdeyi de verdi: "Şu an itibariyle onun hazırlığı içindeyiz."
2002 yılından beri iktidarda, yolsuzluk, rüşvet ve yoksullukla mücadelenin hazırlığı içinde!
Analar ne aslanlar doğruyor, bu kararlılık karşısında gözlerim yaşardı vallahi!
İktidara gelirken 3Y ile mücadele edeceğine söz vermişti: Yasaklar, yolsuzluk, yoksulluk!
Aradan geçen 20 yılın ardından "şu an itibariyle" hazırlık yapıyor ki yolsuzluk ve yoksulluk kalksın.
Yasaklardan zaten artık hiç söz etmiyor.
Çünkü Meclis'e daha yeni sansür kanunu göndermişken, "halkın bir bölümünü" Anayasa dışında bırakmak hayalleri kurarken "yasakları kaldırmanın şu an itibariyle hazırlığı içindeyiz" demesi tuhaf olurdu.
Erdoğan tutarlılıkla ilgili hassasiyetleri olmayan bir lider olsa da bu kadar da değil tabii!
Erdoğan yönetiminde Türkiye, yolsuzluklar açısından dünyanın önde gelen ülkelerinden birisi oldu.
"Çalıyor ama çalışıyor" sözünün bir motto olarak Türk siyasi hayatına girmesini de bu döneme borçluyuz.
Nitekim Dünya Bankası'nın hazırladığı bir rapora göre Türkiye, yolsuzlukla mücadele konusunda 10 yıl içinde resmen küme düştü.
Özlem Ermiş Beyhan'ın, Sözcü'deki haberine göre Türkiye'nin yolsuzlukla mücadele notu 10 yıl içinde 58'den 40'a geriledi.
Bu not "üçüncü havalimanını kıskanan" Almanya için 94,71.
Türkiye, yolsuzlukla mücadele notu 50'nin altında olan ülkelerden biri olarak Tanzanya, Trinidad Tobago, Meksika gibi ülkelerle aynı sınıfta.
Ahmet Davutoğlu'nun Başbakan olduğu günlerde gündeme getirdiği "siyasi ahlak yasası" hazırlıklarını duyduğunda "böyle yaparsanız çalışacak belediye başkanı bulamazsınız" diyen Erdoğan yönetiminde Türkiye'nin bu duruma düşmüş olması hiç şaşırtıcı değil.
******
Ahlaki çöküş böyle yayıldı
Erdoğan'ın "yolsuzlukla mücadele için şu an için hazırlıklara başladığını" söylemesi aslında iyi de oldu.
Çünkü bu aynı zamanda 20 yıllık iktidarı döneminde bu konuda herhangi bir adım atılmadığının da birinci ağızdan itirafı anlamına geliyor.
Hatta Türkiye'nin daha da gerilediğini ve yolsuzluk ve rüşvete gırtlağına kadar battığını yukarıda sözünü ettiğim rapor gibi raporlardan da biliyoruz.
Geçenlerde Barış Terkoğlu, Cumhuriyet'te Siemens'in Yüksek Hızlı Tren ihalesinde dağıttığı rüşvetle ilgili bir haber yazdı.
60 milyon Euro'luk bir ihale bu.
Siemens, bu işteki "alt yüklenicisi" Kolin'e rüşvet dağıtması için fazla ödeme yapmıştı.
Tahmin edebileceğiniz gibi bu rüşvet olayının ortaya çıkmasını Siemens'in iç denetleme raporlarından öğreniyoruz.
Rapora göre "fazla ödeme" şöyle dağıtılmış:
"Yüzde 30 Türk devlet görevlilerine, yüzde 20 Kolin'e, yüzde 20 TCDD yetkililerine, yüzde 20 ise Siemens ile Kolin'i buluşturan aracılara, yüzde 10 ise Siemens Türkiye'nin yöneticilerine!"
Bununla ilgili herhangi bir savcının harekete geçtiğini, haberi ihbar kabul edip Siemens iç denetim raporunu elde etmeye çalıştığını filan duymadık.
Çünkü savcılar Türkiye'de artık bu konularda herhangi bir adım atamazlar.
Atamazlar çünkü işin ucunun nereye kadar varabileceğini kestirebilmeleri mümkün değildir.
Çok sert kayalara çarpmak, çok yükseklerden aşağıya düşmek mümkündür ve savcılar da bu durumu içselleştirdikleri için kıllarını kıpırdatmazlar.
"Bu yolsuzluğu soruşturayım, çünkü bu paraları aşağılardaki ufak yamyamlar iç etmiştir" demez çünkü içten içe bilirler ki çorabın tümünün sökülmesi çok kuvvetli bir olasılıktır.
Dün de Murat Ağırel, Yeni Çağ'da bir başka yolsuzluk haberini yazdı.
112 Acil Yardım Sistemi'nin yazılım işinin belli bir şirkete verilmesi için İçişleri Bakanlığı ve SGK'da dağıtılan milyonlarca dolarlık rüşvet ile ilgili bir haber bu.
Rüşveti ortaya çıkaran yine bir yabancı kuruluş: Amerikan sermaye piyasasını kontrol eden bir kurum olan SEC.
Yıllar önce Türkiye'de polise silah satılması işindeki rüşveti de bu kuruluş ortaya çıkarmıştı ama Türkiye'de hiçbir yetkili bu yüzden yargılanmadı.
Rüşveti alanlar öyle bir ihale şartnamesi yazmışlar ki o şirketten başkasının ihaleye girip, fiyat vermesi ve işi alabilmesi mümkün olamamış.
Türkiye'de ihalelerde "davet usulü" ile birlikte en çok kullanılan yolsuzluk yöntemlerinden biri bu.
İhale şartnamesini adrese teslim yazıyorsunuz, herkes memnun oluyor.
Ve Erdoğan'ın "şu an itibariyle başladığı hazırlıkların" da bu yolsuzluğu kapsamayacağını göreceğiz.
Savcılar da başlarını başka tarafa çevirecekler çünkü bu işi kurcalarlarsa ucunun kime kadar uzanacağını kestirebilmeleri mümkün değil.
20 yıllık AKP iktidarının sonunda geldiğimiz nokta tam olarak budur: Ahlaki çöküşün bütün devlete yayılması!