Önce zararı gidereceksin, sonra kırdığın kalpleri onaracaksın! Helallik vermiyorum, hakkımı helal etmiyorum
Salgın nedeniyle, kısıtlamalar sırasında toplumun etkilenmesinden yola çıkan Tayyip Erdoğan önceki gün yayınlanan konuşmasında:
"Sıkıntıya düşen insanlarımız, esnafımız, çalışanımız olduysa, hepsinden helallik istiyoruz" dedi.
"Sıkıntıya düşen olduysa" da ne demek, hem de nasıl oldu!..
Esnafa ve çalışanlara ayrı bir yer ayırırken, "insanlarımız" diyerek, toplumun tamamını kastediyor. Dolayısıyla, "helallik" istediği sadece esnaf değil, toplumun tamamı. Yine de, toplumun tamamını kastetmiş olduğunun ne kadar farkında, emin değilim.
Ancak, emin olduğum dini bir kural var:
"Önce verdiğin zararı gidereceksin, kırdığın kalpleri onaracaksın, ancak ondan sonra helallik isteyeceksin."
Bu vazgeçilmez dini bir kural. Öyle, boşuna boşuna, "sizlerden helallik istiyorum" demekle, "yenilen kul hakkı affedilmiyor."
Kul hakkı
Dini kural devam ediyor:
"Nefsi en çok besleyen günah, kul hakkıdır. Kul hakkının affedilme şartı helallik istemektir."
Demek ki, helallik isterken, temel kavram kul hakkı. Günlük hayatta ve ülke yönetiminde akla kolay gelmeyecek ve gelebilecek örnekleri var:
-Kuyrukta bekleyen insanların önüne geçmek...
-Birinin eşyasını izinsiz kullanmak...
-Trafikte kural ihlali yapmak...
-Gürültü çıkartarak, başkalarını rahatsız etmek...
-Sokağa çöp dökmek...
-İnsanlarla alay etmek...
-Düğünlerde, uğurlamalarda, sevinç gösterilerinde silah kullanmak...
-Pişirilen yemeğin kokusu ile komşuyu özendirmek gibi günlük hayattan örnekler sayılıyor.
İlahiyatta kul hakkı beş bölümde ele alınıyor.
Bu kul hakları yenilmiş ise, affedilmesi için, hak sahibi olan insanlarla helalleşmek gerekiyor. Kısaca, hayatın her alanında kul hakkı yemeyeceksin!..
"Allah kul hakkı yiyenin bu günahını affetmiyor", (Hazreti Muhammed’in veda hutbesi ve ayrıca Buhari, Hacc, s.132).
Destek ve IMF
Erdoğan "helallik" istediği konuşmasında diyor ki:
"Uluslararası değerlendirmelerde salgın döneminde vatandaşlarına en yaygın ve etkin sosyal destek sağlayan ülkeler arasında yer alıyoruz."
Uluslararası Para Fonu’na (IMF) göre, bu doğru değil. IMF’nin geçen ay yayınladığı rapora göre, "milli gelirine oranlara yurttaşlarına en az destek veren ülkelerden biri Türkiye. Milli gelirinin yüzde 1.9 oranı kadar destek sağlıyor."
Meksika, Suudi Arabistan, Romanya, Cezayir, Azerbaycan, Katar ve Ermenistan ile birlikte, Türkiye en az destek veren ülkeler arasında.
Esnafın hali
"Helallik" isterken, esnafı özellikle vurguluyor.
Türkiye’de 2021 Ocak ayı itibariyle, 2 milyon 200 bin esnaf var. Onlarla birlikte çalışanların sayısı ise, 12 milyonu buluyor. Ocak 2021 verilerine göre:
"Esnafın kredi borcu 619 milyar lira"
En fazla zarar gören, yoksulluk çeken, açlıkla karşı karşıya kalan insanlar esnaflar ve yanlarında çalışan 12 milyon kişi.
Onlar "helallik" verir mi, emin değilim. Her gün TV’lerde çok haklı olarak ve en çok şikayet edenler onlar.
Esnafı, çiftçiler izliyor. "Çiftçilerin kredi borcu 142 milyar lira". Çiftçiler "helallik" verir mi, emin değilim.
Toplumun diğer kesimleri
"Helallik" isterken, Erdoğan "insanlarımız" diyor ya...
"28 milyon kişinin kredi kartı borcu 155 milyar liraya yükseliyor, bir yılda 50 milyar lira artıyor."
-İşsizler, emekliler, öğrenciler, işçiler...
-Çarşıya çıkınca, ancak 5 liralık et, üç elma, iki domates alabilenler...
-Tarlaları ellerinden alınan, polis ve jandarma zoruyla tarlalarına taş ocakları açılanlar...
-İş cinayetlerine kurban giden ve yıllardır haklarını alamayan madencilerin yakınları...
-Herhangi bir iş yerinde, yine iş cinayetine kurban giden ve haklarını alamayanların yakınları...
-Dağları, taşları talan edilen, ağaçları kesilen, temiz havaları, temiz suları ellerinden alınanlar...
-Başlarına gelmedik olay kalmadığı halde, haklarına bir türlü kavuşamayanlar ve onların yakınları...
-Hukukları çiğnenenler, adalete bir türlü ulaşamayanlar...
"Helallik" veriler mi, emin değilim.
Basın, hak, hukuk
Ama, ben eminim.
"Ben hakkımı helal etmiyorum."
Çok farklı nedenlerle etmiyorum. Önce gazeteci olarak:
"-12 bin meslektaşım işsiz bırakıldığı için,
-Yüzlerce meslektaşım hapse girdiği için,
-Basın özgürlüğü, ifade özgürlüğü askıya alındığı için,
-Pek çok görsel ve yazılı yayın organı kapatıldığı için,
-İlan ve reklam keserek, yandaş olmayı reddeden TV ve gazetelere maddi ceza verildiği için,
-Basına genel anlamda her türlü baskı uygulandığı için,
-Sokaktaki insanlara ayar verilmeye çalışıldığı için ben hakkımı helal etmiyorum."
Kaldı ki, kendi mesleğimin dışında, başka nedenlerim de var.
Yasaların keyfi uygulandığı, Anayasa ve uluslararası hukukun yok sayıldığı, adaletin gerçekleşmediği, yargının siyasallaştığı, suçsuz oldukları kanıtlandığı halde hala hapis yatanların bulunduğu, ihale yasası 191 kez değiştiği, ihalesiz iş verildiği, yolsuzluk iddialarının soruşturulmadığı, kayıp 128 milyar doların hesabının verilmediği, geçilmeyen yollara, köprülere, kullanılmayan hava alanlarına boş yere para ödendiği, yoksulluğun arttığı, halka rağmen Kanal İstanbul dayatılmak istendiği, ağzını açanın hakkında anında dava açıldığı, hiç kimseye zarar vermeden sadece düşüncelerini açıklayan bilim adamları, öğrenciler, sivil toplum örgütleri dahil, insanlarımıza hakaret edildiği, haklarında dava açıldığı, polis şiddetine maruz kalındığı, kadın cinayetlerinin ve çocuk istismarının önüne geçilmediği, İstanbul Sözleşmesi’nin iptal edildiği, salgınla mücadelede ve aşılamada çok eksik kalındığı, Meclis’in devre dışı bırakıldığı, ulusal iradenin biçimsel hale dönüştüğü, iktidarın hiç bir biçimde denetlenmediği ve hesap vermediği, devletin işleyişinin ve akla gelebilecek her türlü kararın tek bir kişiye bırakıldığı, gece yarıları oldu - bitti kararnameleriye yönetilen bir ülkede...
Başta belirttiğim dini kurala dönersek:
"Önce zararı gidereceksin, sonra kırdığın kalpleri onaracaksın!.."
Giderdin mi?.. Hayır!..
Onardın mı?.. Hayır!..
"Helallik vermiyorum, hakkımı helal etmiyorum".