Geçim derdi, her yerde kol gezen şiddet, özellikle kadınlara ve sağlık çalışanlarına şiddet, gelecekten umudunu kesen gençler, çevre katliamı, tepki çeken yargı kararları, adalete ulaşmanın hak aramanın neredeyse imkansız hâle gelmesi o 'inşaatın" pek çok örneklerinden bazıları
Avustralya'da bir doktora saldırılıyor, doktorun hayati tehlikesi yok ama, yaralanıyor. Ortalık birbirine giriyor, 'ne demek bir doktora saldırmak!..Görülmüş şey değil!..'
TV'ler, gazeteler arka arkaya haber yapıyor. Saldırgan yakalanıyor. 'İyi hâl, şu gerekçe, bu gerekçe' demeden yargıç ilk celsede, "14 yıl hapis cezasını basıyor".
Cinayet yok, madem ki doktora saldırı, yaralamaya, 14 yıl hapis.
Saldırgan cezaevine gönderildikten sonra, Avustralya TV'lerinde bir kamu spotu dönüyor. Saldırgan demir parmaklıklar arkasında, spotun sözleri şöyle:
"Bir doktora, bir hemşireye, bir sağlık çalışanına saldırmanın normal olduğunu düşünüyorsan, sana bunu tekrar düşünmen için 14 yıl zaman tanıyoruz."
Avustralya'da TV'lerde bu kamu spotu dönerken, Türkiye'nin çeşitli kentlerinde doktorlara, sağlık çalışanlarına saldırılar sürüyor. Hatta, Adana'da elli kişilik sefiller grubu acil servisi basıyor.
Her zaman olduğu gibi, Türkiye hem arka arkaya işlenen doktor ve sağlık çalışanları cinayetlerini, hem Adana'daki rezil baskını çoktan unutuyor.
Bir sonraki saldırıya kadar!..
Bitmeyen inşaat
Avustralya Halkı TV'lerde günün konusu o kamu spotunu izleyedursun...
Türkiye her zaman olduğu gibi, yine dünyaya kapalı, yine birbirini tutmayan, gerçek dışı senaryolarla yorgun düşüyor.
Hep aynı nakarat:
"Bizi kimse tutamaz... Biz engelleri birer birer aşıyoruz... Bizi kıskanıyorlar... Kimse aç değil, açıkta değil... Türkiye en hızlı büyüyen ülke" v.s.
Bu masallar yirmi yıldır böyle devam ederken, önceki gün Tayyip Erdoğan herkese parmak ısırtıyor:
"Büyük ve güçlü Türkiye'yi inşa ediyoruz."
Yirmi yıldır 'inşa' ediyor, o 'inşaat' bir türlü bitmek bilmiyor!..
Sadece bitmemesi değil.
Acaba 'inşa' ettiği ne?..
TL'nin tarihi değer kaybı
O 'inşaatın" harcından bazı örnekler, ik örnek dolar / TL kuru:
"AKP iktidara geldiği gün, 2002 Kasım ayında dolar 1.67 TL. Dolar dün 17.40 TL.".
Dolar kuru 1 liradan 5 liraya on yedi yılda yükseliyor. 5 liradan 10 liraya üç yılda yükselirken, yani üç yılda TL yüzde yüz değer kaybederken, sadece bir ay beş günde 10 liradan 17.40 liraya yükseliyor.
19 Haziran 2018'de 'otoriter rejimin başlangıcına bir hafta kala' hemen seçim öncesinde, Erdoğan'ın o ünlü sözü söylediği gün, 'yetkiyi verin şu kardeşinize, faizle, şununla, bununla nasıl uğraşılır' dediği gün:
"Dolar 4.75 TL".
'Kardeşinize' yetkiyi veriyorsunuz, TL Cumhuriyet tarihinin rekor değer kaybına imza atıyor.
Yoksullaşma
O 'inşaatın' harcından ikinci örnek kişi başına düşen gelir, yani refahımızdaki değişim:
"Dünya Bankası verilerine göre, 2019 yılında, 'tek adam rejimine' geçildikten bir yıl sonra kişi başına düşen gelir 9.127 dolar iken, bugün 7.715 dolara geriliyor."
Müthiş bir refah kaybı, kısaca:
"Yoksullaşma."
Asgari ücret 5 bin 500 liraya çıkartılıyor. Dolar 17 lirayı gördüğünde, asgari ücret 323 dolar. Dünyanın en ucuz emek ülkesi olarak bilinen Çin'de bile, asgari ücret 350 dolar.
Halkının sefalete doğru yol aldığı 'büyük ve güçlü inşaat'.
3 yılda 95 yıldan daha çok
AKP'nin 2002 yılında iktidara geldiğinde:
"Dış borç toplamı 129.6 milyar dolar. Bugün 451.2 milyar dolar."
Dış borçlanmadaki asıl hızlanma son üç yılda, yani 'tek adam rejimine' geçildikten sonra.
'2018 ile 2021 Ağustos arasındaki üç yıllık borçlanma Cumhuriyetin 95 yıllık borçlanmasına eşit'. (Alaattin Aktaş, Dünya Gazetesi, 10 Ağustos 2021).
50 liralık benzin
O 'inşaatın' benzin fiyatları, arabası olsun olmasın, hepimizin yaşamını derinden etkiliyor, çünkü her şeye yansıyor:
"2002'de AKP iktidara geldiğinde 50 lira ile 31 litre benzin alınırken, yani yarım depoyu aşan benzin alınabilinirken, bugün 2 litre zor alınıyor.
2002'de 50 lira ile 34 litre motorin alınırken, bugün iki litre bile alınamıyor."
'Güçlü ve büyük Türkiye'den' pek çok örnek vermek mümkün, ama günümüzde bizi bekleyen asıl büyük tehlikeyi vurgulamak gerek.
Kredi riski
Devletin (Hazine'nin) ya da şirketlerin dış borçlanmasında bir ölçü var:
"Kredi riski" deniyor bu ölçüye. Bir ülkenin borçlarını ödeyememe ihtimaline karşı yapılan sigortanın ölçüsü bu.
2021 Eylül ayında bu risk 400 puan dolayında.
Ne zamanki Erdoğan, hiç bir iktisat teorisinde, kitabında bulunmayan 'faiz sebep enflasyon sonuçtur' sözüyle, bağımsızlığını hiçe sayarak, Merkez Bankası'na faizleri yüzde 19'dan yüzde 14'e düşürme emrini veriyor...
İzlenen bu politika her geçen gün Türkiye'ye çok ağır bedel ödetirken...
"Kredi riski günümüzde 900 puana fırlıyor, Türkiye dış borçlarını ödeyememe ihtimaliyle karşı karşıya kalıyor...
Yani, iflasa doğru gidiyor."
Halen savaşta olan Ukrayna'da bile kredi risk primi 550 puan.
Türkiye'nin riski o kadar büyük ki, dış borçlanma için ödediği faiz bir dünya rekoru:
"Yüzde 12 faizle dış borç bulabiliyor.
Osmanlı'nın çöküş dönemi gibi."
Geçim derdi, her yerde kol gezen şiddet, özellikle kadınlara ve sağlık çalışanlarına şiddet, gelecekten umudunu kesen gençler, çevre katliamı, tepki çeken yargı kararları, adalete ulaşmanın hak aramanın neredeyse imkansız hâle gelmesi o 'inşaatın" pek çok örneklerinden bazıları.
"İnşaat' çoktan çökmüş, yirmi yıldır, tam yirmi yıldır hâlâ aynı masal:
"Büyük ve güçlü Türkiye'yi inşa ediyoruz!..'
Artık kimse inanmıyor ve bu ızdırabın biteceği seçim gününü sabırsızla bekliyor.