İstanbul'u yirmi beş yıl yönettikten sonra, Tayyip Erdoğan ortaya çıkan manzaraya baktığında, baklayı ağzından çıkartıyor: "Biz İstanbul'a ihanet ettik"
Bir yeryüzü cenneti... 1950'lere kadar... Yüzlerce balık türü, deniz canlısı, içilebilir suları barındıran dereler... Boğaz kıyılarına kadar uzanan ormanlar, meralar... Binbir çeşit bitki türü... Göçmen kuşların durağı adalar...
İstanbul...
Türkiye'nin değil, dünyanın üzerine titrediği bir kent...
Ne var ki, sonradan "taşı toprağı altın" söylemiyle tetiklenen hızlı büyüme süreci, 15 milyon insanın plansız bir biçimde "yığıldığı", kaynakları yetmeyen, kendisini ve çevresini tüketen bir kente dönüşüyor.
Hele de, AKP iktidarı ile birlikte, 1994 - 2019 arasında, o yirmi beş yılda "olağanüstü bir betonlaşmaya" ek olarak, hiçbir ekonomik ve sosyal verimliliği olmayan girişimlerle, kesilen milyonlarca ağaç, kurutulan göletler ve dereler, orman ve meralarla zengin, rüya gibi bir yerleşim yerini "yeşil yoksulu bir kent" haline getiriyor.
İstanbul'u yirmi beş yıl yönettikten sonra, Tayyip Erdoğan ortaya çıkan manzaraya baktığında, baklayı ağzından çıkartıyor:
"Biz İstanbul'a ihanet ettik".
Ve bugün...
O "ihanet", belki de yüz yılı aşacak bir süreye uzanan "yeni bir ihanete" uzanıyor:
Bugün "Kanal İstanbul'un" temelinin atılması söz konusu.
"Mutlaka vazgeçilmesi gerek"
Konu ortaya çıktığında, sadece Türkiye'de değil, bölgenin her türlü dengesini değiştirecek olması nedeniyle, dünyada da çeşitli kurumlar araştırmalar yapıyor.
Ve hepsi aynı sonuca varıyor:
"-Doğal maliyetiyle,
-Ekonomik maliyetiyle,
-Sosyal maliyetiyle,
-Çevre maliyetiyle,
-Ticari maliyetiyle,
-Su maliyetiyle,
-Kentleşme maliyetiyle,
-Uluslararası anlaşmalar maliyetiyle,
-İstanbul'u yaşanabilir bir kent olmaktan çıkartan maliyetiyle...
MUTLAKA VAZGEÇİLMESİ, ASLA YAPILMAMASI GEREKEN bir proje".
En vahim tehlikelerden biri: Kanalizasyon
Ana amaçlardan biri, sözde "Karadeniz ile Marmara arasında gemi trafiğini rahatlatmak" gibi gösteriliyor. Oysa, son yıllarda Boğaz'daki gemi trafiği yüzde kırk dolayında azalıyor.
Buna karşı, temel amaçlardan biri, "yabancılara bile peşkeş çekilen olağanüstü bir rantın" yaratılması. Ne yazık ki, o olağanüstü rant, yine olağanüstü ve yüz yıl boyunca giderilemeyecek, kuşaklar boyu sürecek zararları beraberinde getiriyor.
Karadeniz ile Akdeniz arasında birbirine karışan sular, sıcaklık, tuzluluk, biyolojik farklılıklar İstanbul Boğazı ve Marmara Denizi ile dengeleniyor. İstanbul Boğazı'nın üst akıntısıyla günde yaklaşık 600 milyon metreküp su Karadeniz'den Marmara'ya akıyor. Buna karşılık, ters yöndeki akıntı ile sistem dengeleniyor.
İstanbul'da şu anda kullanılan kanalizasyon projesinde bu akıntıdan yararlanılıyor, atık sular ön arıtmadan geçiriliyor, Boğaz'ın altına pompalanıyor ve Karadeniz'e iletiliyor.
"Kanal İstanbul ile birlikte, İstanbul'un atık suları, kanalizasyon sisteminin ne olacağı belli değil.
Nüfusu on altı, on yedi milyona varan bir kentin kanalizasyon sistemi iflasla karşı karşıya kalıyor".
Bunu ben söylemiyorum, uluslararası raporlarda uzun uzun anlatılıyor bu vahim tablo.
Denizler arası kontrollü doğal değişim sistemi bozuluyor, iklim değişikliğinin etkisiyle, deniz seviyesindeki farklılar azalıyor.
Trakya, TEM, E5 yolu elveda
Bir inat uğruna, tek bir bilimsel veriye dayanmadan, bugün temeli atılacak olan Kanal İstanbul'un doğru düzgün tartışılması engelleniyor, bilimsel araştırmalara sırt çevriliyor ve İstanbul bir felakete doğru yol alıyor. Elbette, sadece İstanbul değil, Türkiye...
Kanal İstanbul ile birlikte:
"-Bu yanlışın en yıkıcı yerlerinden biri Trakya'daki tarım arazileri. Çatalca Yarımadası şantiyeye çevriliyor, tarımsal ürün ve tarımsal arazi kaybına yeni kayıplar ekleniyor.
-Ciddi ekolojik yıkımları beraberinde getiriyor, olağanüstü su kaybı, orman kaybı, İstanbul'un nefes borularının tıkanması gibi, büyük tahribatlar getiriyor.
-Kendi içinde zaten belirsizlikler içeren proje, binlerce yılda oluşmuş doğal dengeye müdahale sonucu, İstanbul'u besleyen içme suyu, iklim, hava, tarım, sel kontrolü, biyolojik çeşitlilik, doğal alanlardan oluşan geleneksel büyüme şekli sona eriyor.
-Oluşacak doğal dengesizlikle birlikte meydana çıkacak yeni yerleşim alanlarını ve orada yaşayacak insanları beslemesinin imkansızlığı şimdiden hesaplanıyor.
-İstanbul - Trakya demiryolu, TEM Otoyolu, E5 otoyolu, Terkos - Alibey tarihi su galerisi, onlarca önemli içme suyu isale hattı, Ataköy su kollektörü gibi ölçülemeyecek yapıların yeniden düzenlenmesi gerekiyor. Buradaki ek maliyetler şu ana kadar hesaplanmış değil.
-Oluşacak yeni yerleşim alanlarına ek nüfus geliyor. O insanlar nasıl beslenecek, ne yiyecek, ne içecek, nerede iş bulacak, nerede su bulacak, nerede temiz hava bulacak?..
-O kadar ağır ve ölçülemeyecek bir başka maliyeti ise, Sazlıdere Barajı, Küçükçekmece Gölü, Terkos Golü ve ormanları devre dışı bırakılıyor. Zaten sınırlı olan su kaynakları iyice azalıyor.
-Istranca Dağları ile bağlantı kesiliyor. Tatlı su kaynakları zamanla denizin tuzlu suyu ile dolduğunda, kentin su ihtiyacının nasıl karşılanacağı sorusuna yanıt verilemiyor.
-Kanal İstanbul ile birlikte, Türkiye'nin çevresel bir felakete yol alması işten değil".
Deprem riski
O çevresel felaketin bir başka vahim yönü daha var.
Jeolojiyle uğraşan bilim adamları ayrıca "deprem riskine" dikkat çekiyor.
İstanbul malum, deprem riski yüksek kentlerimizden biri. Ve burada en geç otuz yıl içinde büyük bir deprem bekleniyor Bilim adamları uyarıyor:
"Kanal İstanbul yapılırsa, o deprem İstanbul'u İstanbul olmaktan çıkartır".
Bilim ve AKP?..
Hiçbir zaman yan yana gelmiyor!..
Çevre ülkeleri de etkileyecek
Bu feci proje aynı zamanda bizim denizlerimize kıyısı olan ülkeleri, Montrö gibi uluslararası anlaşmaları da, etkiliyor.
Projede bu etkilerden hiç söz edilmiyor, sanki saklanıyor ve geçiştiriliyor.
Üç, beş gün sonra, Kanal İstanbul'a o ülkeler itiraz ederse ve itiraz aşırı boyutlara uzanırsa, ne olacağını yine kimse bilmiyor.
Her yönüyle kör uçuş!..
Ya ekonomik maliyet
Garip olan son bir nokta var ve o en can alıcı konulardan biri.
"Projenin maliyeti için hiçbir bütçede tek bir kalem bile bulunmuyor, yani Kanal İstanbul için para nerede?..
Kaldı ki, o paranın miktarı da tam bilinmiyor, çeşitli rakamlar söz konusu. Milyarlar ve milyarlarca dolardan başlayan maliyetler".
Nereden, ne kadar para bulunacağı belli değil ama, "Kanal İstanbul manzaraları arsalar" ilanları ile rantın hedefi çoktan gösteriliyor bile.
Sonuç olarak:
"İstanbul'a ve Türkiye'ye en büyük ihanetin temeli bugün atılmak üzere.
Eminim, o temel orada kalacak ve bu macera yüz karası olarak tarihe geçecek".