Birinci hikâyenin sonuna geldik, kitabın sayfaları bitti. ‘İstanbul’u kazanan Türkiye’yi kazanır’ demişti/demişlerdi.
İstanbul tamam, sıra Türkiye’de
Kazanımın sadece bir partiyle mümkün olmadığı İstanbul örneği ile test edilmiş durumda. İstanbul başarısı Türkiye halklarının başarısı olarak tarihe not düştü. Demokrasi güçlerinin zulme, baskıya, yalana, dolana, talana karşı buluşması emeğe yansıdı, ders niteliğinde bir sonuca ulaştı. Demokrasi güçleri kazandı, muhalefet bloğu netleşti. Bu çabada herkesin/herkesimin ciddi emeği oldu. Bu başarı Türkiye halklarının başarısıdır, emeği geçenlere sonsuz teşekkürler. Türkiye’nin demokrasi güçlerinin önü açıldı. İstanbul ittifakının başarısı Türkiye ittifakının başarısına mevcut koşullarda ciddi bir zemin yarattı. Genel ittifak için artık bir temel var.
Cumhuriyet Halk Partisinin, Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun Belediye Başkan adaylarının seçimi konusundaki tercihleri kazanımlarla karşılığını buldu. Adaylar, parti dışından da kabul görmüş olduğundan dolayı beklenen, arzu edilen ittifaklar gerçekleşti, iktidarın Türkiye genelindeki varlığına darbe vurdu. Elbette ki en önemli etkenlerden biri de; ülkenin içine çekildiği karanlık ortam, ekonomik çöküntü, haksız, hukuksuz yönetim anlayışına karşı verilmesi gereken mücadelenin toplumda karşılığını bulmasıdır.
En büyük kazanım ise İstanbul kazanımı oldu. Ötekileştirilen, yok sayılan, ayrıştırılan, baskı altında tutulanların demokrasi mücadelesi iktidarın kibrine darbe vurdu. İdeolojik bakış açısından azade oluşan blok, ipe sapa gelmez algı yönetimlerine rağmen tek hedefe kilitlendi, 90’ndan vurdu. Şimdi bundan sonraki gelişmelere hazırlıklı olmanın yanı sıra demokrasi güçlerinin, muhalefet bloğunun gücünün nasıl korunması gerektiğinin alt yapısı şimdiden hazırlanmalıdır.
Bu aşamadaki en büyük görev; Cumhuriyet Halk Partisinindir. Genel Merkezden Belediyelere uzanan ciddi bir koordinasyonla hazırlıklar başlamalıdır. Başta İstanbul olmak üzere kazanılmış bütün belediyelerde bürokrasiden uzak, liyakatli, bulundukları alanlarda toplumun bütün kesimlerinin benimseyeceği kadrolarla Türkiye’nin geleceğini hazırlamak gibi ciddi bir sorumluluk söz konusu. Kazanılmış Belediyeleri sadece CHP’nin değil, aynı zamanda demokrasi güçlerinin, muhalefet bloğunun kazanımı olarak değerlendirmek, hizmeti, diyalogu da bu temel üzerine kurmak gerekir.
‘Ben bilmem merkez bilir’ anlayışına hitap eden bir yönetim biçiminden uzak, kucaklayıcı bir anlayışın hakim olduğu yönetim biçimi ile iktidarın alanını daraltmak mümkün. Belediye binalarında sadece masa başlarında oturan değil, sokakta, alanlarda halkla buluşan, sorunları bire bir çözüme kavuşturan kadroların diyaloglarına ihtiyaç var.
Teorik olarak tartıştığımız ‘halkçı belediyecilik’ anlayışının pratik yansımalarının nasıl olduğunu/olacağını göstermek, anlatmak, uygulamak için bütün belediyeleri harekete geçirmek elzemdir, bunun koordinasyonunu sağlamak Cumhuriyet Halk Partisi Genel merkezinin sorumluluğu olarak kendini dayatmaktadır. Siyaset, parti, halka hizmet için bir araç olduğuna göre, bu aracı, bu gücü kazanmış iken harekete geçirmek, sonuçlarını almak Türkiye’nin, Türkiye halklarının yararınadır.