Kimilerine göre yaygın, kimilerine göre ulusal, kimilerine göre ana akım medya olarak tanımladığımız gazete, televizyon gibi bilumum medyanın işi bitmiş durumda. Sabahtan akşama izlediğimiz(ya da izlemediğimiz) TV’lerin, okuduğumuz (çok da okumadığımız)gazetelerin, yayın politikaları ve etki alanları itibariyle yok hükmünde olduklarını artık biliyoruz.
İç kamuoyunu hadi anladık da dış kamuoyunu da kandırmaya çalışan bu güruhun bu ülkeye, halka/halklara, geleceğimize bir faydasının olmadığı aşikar bir durumdur artık. Patron ve yönetici kadroları bir yana, bunların menfaat ve ikbalden dolayı her dönem her kesime teslim olma gibi eğilimlerini biliyoruz. Bunlar kendilerine göre çalışanları da çok rahat bulup kendilerine benzetiyor ve sahaya sürüyorlar.
Sahaya sürülenlerin büyük çoğunluğunun İletişim fakültelerinden mezun olduğunu biliyoruz, bu bizleri biraz daha fazladan üzüyor. Gördükleri eğitim, tarafsız, ilkeli duruşlarından taviz vermemeyi öngörüyor, ancak ‘piyasa’ şartlarına uyum sağlamanın kolaycılığı, TV ekranlarında kısa sürede yükselişe geçen, gazete sayfalarında hiçbir fikri olmamasına rağmen ‘köşe yazarlığı’ mertebesine ulaşanları görünce sanırım ağız sulanması gibi durumlar devreye giriyor, onlar gibi olma çabası başlıyor.
Ondan sonra da patron-yönetici-çalışanların üçlü buluşması devreye giriyor ki; Yalaka- yalama-yandaş-Candaş olma evresinin tavan yaptığı dönem başlıyor, yani yaşadığımız dönem.
En tavan yapan dönem
Eskiden de vardı, bu kadar tavan yapmamıştı
**
Bunların düzelme şansı var mı?
Ben umutsuzum.
Bu bir nesil,
Mevcut egemenlerin kendi adına yeşerttiği, filizlendirdiği bir nesil
İyiler nerede?
Bir dolu, Türkiye’nin her bölgesinde, her ilinde, her ilçesinde yeni yetişen gazeteciler, iletişimciler, sosyal medyacılar o kadar fazla ki, tanıklığımız var çok iyi işler yapıyorlar. Bunların yanına eski iyileri, yani bu dönem devre dışı bırakılmış iyi gazetecileri de katarsak, sayı bir hayli fazla, aynı zamanda nitelikli bir kesimden söz ediyoruz.
Ve de en önemlisi yerel medya.
İktidarın ihtiyaç duymadığı, çok rahat bir şekilde çökerttiği, yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalan yerel medya.
Kurtuluş savaşı yıllarında hiçbir yerden görevlendirilmedikleri halde kendilerini görevli olarak yetkilendiren, zor koşullarda yayınlar gerçekleştirerek kurtuluş savaşına katkı sunan yerel medyanın rolünü gözden geçirelim.
İşte tam da zamanı!
Yerel medya batağa doğru itilirken, onlara destek verip ayaklandırmak, topluma, insanlığa, ülkeye, geleceğe katkı sunmalarını sağlamanın zamanı.
Önerim; Cumhuriyet Halk Partisinin bu konuyu parti politikası haline getirmesidir. Bu konuda gerekli girişimleri yapıyorum, ısrarcı olacağım. Kulak arkası edilmemesi için çaba göstereceğim. Sayın Genel Başkana da özet bir rapor sundum. Dilerim bilgisi olan yetkili birimler konuya ciddiyetle eğilir ve çalışma başlatır. (Delege seçimlerine, kurultay sürecine kurban edilmez.)
Üzerinde ciddi çalışılması gereken bir mesele, toplumsal bir seferberlik içeriyor. TV ekranlarında hamaset kokan entelektüel söylemlerle sorunlar çözülmüyor, kimse de inanmıyor. Yerelden örerek, güçlenmek, güçlendirmek gerekiyor ki, inandırıcı olsun.