Toplumların yönetiliş şekli, onların ruhi şekillenmelerinin tezahürüdür. Yönetim kadrolarında, yani bir ülkenin tepe yönetiminde sorun varsa mutlaka aşağıya yansır. Yukarıda belirsizlik varsa, aşağıda da durumun yansımasını görmek mümkündür.
Toplumun ruh halindeki bozukluğu nasıl izah ederim diye düşününce, kendi içimden kendime konuştum, ‘İstersen fazla zorlama, senin ruh durumun çok mu sağlıklı’ gibi akıl vermeye dönük olmayan ruh halini yakaladım kendimde.
Eskilerde tek tük cinayetlere tanık olurduk. Birkaç yılda bir birileri cinnet sonucu bir ya da birkaç cinayet işler, konu ülkenin gündeminde günlerce tartışma konusu olurdu. Şimdi bakıyoruz, bir cinayeti konuşma fırsatı bulamadan bir ikincisi, üçüncüsü.
Cinayetler artık her yerde, toplumda canilik sendromu baş gösterdi, cinayetler artık tek kalem de değil, siyasette, ekonomide, sağlıkta, eğitimde, toplumsal hayatımızın her yerinde.
‘Depresyondayız’ halleri çiftetelli oynuyor ruhumuzda.
Ülkenin iç güvenliğinden, malımızdan, canımızdan, namusumuzdan sorumlu Bakan, belediye başkanlarını, siyasi parti temsilcilerini, STK başkanlarını tehdit ediyor. Kendisine bu yetkiyi veren Devletin en tepesindeki şahsiyet konuya el atmıyor; ‘bir dakika kardeşim, mahallenin kabadayısı mısın? Demiyor, durum daha da gerilimli bir hal alıyor.
Bu afra tafra;
Devlet adına mı?
Şahsi mi?
Hükumet adına mı?
Devlet adına ise, öyle bir hakkınız yok, bunun adı görevin kötüye kullanılmasıdır. Çünkü halk devlettir, devlet halktır.
Biz yoksak sizde yoksunuz, biz olduğumuz için o yetki sizde.
Devlet adına olmadığı bu nedenle kesin, şahsi ve hükümet adına olduğu da kesin bu afra tafranın. Bu da devletsiz kavgayı gerektirir, kaybedeni şimdiden bellidir. Halkın karşısında şimdiye kadar ayakta duran bir güce daha tanıklık etmedi Dünya tarihi.
**
Eskiden Diyarbakır’ın çakma mahalle kabadayıları kafayı çeker, dar sokaklarda bıçaklarıyla çizgi çeker, ‘Buradan geçmek yasaktır’ naraları atardı. Bilindikleri için kimse de onlara bulaşmaz, evlerine ya da dükkânlarına gitmek için farklı sokaklar denerlerdi. Özünde kavgadan uzak nezaket yatardı yol değiştirenlerin tarzında.
O sarhoş kabadayılar, güçlerinin yetmediğini bildikleri biri geldiğinde yelkenleri indirir, ‘Ooo abe sensen, sen hariç, çizgiyi kaldırdım, gel geç derdi’, o ana kadar ki hava, nara, afra tafra da boşa giderdi.
O nedenle Diyarbakır’da nezaketli olmak ağır basardı. Bu nedenle o kentte kimse kimseden korkmazdı, bunun içinde şöyle bir söz söylenirdi, ‘Herkes babasının oğludur’. Hala da söylenir, ancak eskiye dair adam sayısı çok az. Olsa cadde ortasında bu kadar, arka arakaya keyfe keder adam vurulur muydu?
Ne diyelim, ‘Depresyondayız’ halleri çiftetelli oynuyor ruhumuzda!