Ülkeye Cumhurbaşkanı, partiye Genel Başkan arama konusunda son derece mahir bir kesim var; sürekli hareket halinde, sürekli ‘aday’ üretiyor. Bu kesim, bizleri de bazen arkasından sürükler bir pozisyonun içine sokuyor.
Bu üretici kesimin ağırlıklı kısmı da bizim partinin mensupları. Hiç kimse kızmasın, sızlanmasın, tepki göstermesin, teessüflerini bildirmesin. Sadece dertleşiyoruz. Bende kafama takılanları kendimce yanıtlayıp, yazıya dökmeye çalışıyorum.
Üç-beş örnekleme ile dertleşmeye devam edelim, ha ne dersiniz?
Ekmeleddin’i kim üretti bilmiyorum, ancak sonrasını konuşmak istiyorum. Muharrem İnce’nin doğru tercih olduğuna inanıyorum. Bir sonuç alınmasa da, kazanılanlar var; partiye dinamizm kazandıran bir süreç yaşandı. Yerinde yaşandı, doğru adaydı, olmadı. Kazanımları alt alta yazmak siyasette doğru hamledir, yok saymak ise, atılan adımların boşa gittiğinin göstergesidir. Üst üste koyunca birikim oluyor. Siyaset sosyolojisi de buna işaret ediyor.
Neyse bunu da bir tarafa bırakıp devam ediyoruz;
Yerel seçimler gerçekleşti, müthiş bir performans, yerelde iktidar yakalandı. Seçimlerin yıldızı İstanbul’du, aktörleri de elbette ki toplumun önemli bir kesimiyle birlikte Ekrem İmamoğlu oldu.
İşte, hikâyenin önemli kısmı da burada başlıyor. Halkımızın lider ve aday üretme mahareti devreye girdi, İmamoğlu başkanlık koltuğuna oturmadan Cumhurbaşkanı koltuğunun adayı olarak ilan edildi. Mevcut görevinin başarısından çok, Cumhurbaşkanı olma ihtimalinin üzerinden bir hayal dünyası ile tanıştırıldı/tanıştırıldık.
Mevcut görev henüz başarılmamışken, ihtimal-hayal karışımı bir yenisinin başlaması siyaset dünyasının kabul etmeyeceği bir durum olmasına rağmen bizler bunu tartıştık, konuştuk.
Hayal-ihtimal dedim ya, şimdi de yenisi başladı Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’a giydiriliyor bu elbise. Dar mı, geniş mi, uyar mı, uymaz mı? Zamanı mı, değil mi? Bunu düşünen yok, sosyal medya yıkılıyor. Coronavirüs meselesindeki doğru çıkışları maharetli kesimin Cumhurbaşkanı adayı üretme hevesini kabarttı.
Ne oldu Ekrem İmamoğlu’na?
Niye vazgeçtiniz?
Erzurum’a kayağa gitti diye mi?
Birilerinin zamansız Cumhurbaşkanı adayı ilan etmek gibi bir egosu var, bizlerde bunu toplumsal egoya dönüştürüp gündem yapıyoruz. Sonra o yokmuş gibi bir başkasının aday adaylığı konusunda canhıraş bir yarış başlıyor sosyal medyada.
Canınız mı sıkılıyor?
Mahsus mu yapıyorsunuz?
O şahsı bitirmek için mi bu çabaların tümü.
Bence çok sevmeyelim, fazladan çok dövüyoruz!
Önce İmamoğlu, sonra Yavaş
Daha bir yıllık belediye başkanlıkları dolmadan Cumhurbaşkanlığı makamı ile taltif ettik!
İki başkana da diğer başkanlara da çok kıymet veriyorum, saygı duyuyorum, işlerini layıkıyla yaptıkları için.
Evet, işlerini yapıyorlar.
Mecburlar yapmaya, çünkü bu hizmeti yapmaya onlar talipli oldular. Biz izin verdik, onlar hizmet ediyorlar, o kadar. Fazladan bir şey yaptıkları yok. Sadece doğru olanı yapıyorlar, namuslu ve sorumlu davranıyorlar. Sadece bu iki başkan yok, Mersin’de Vahap Seçer, Adana’da Zeydan Karalar, Antalya’da Muhittin Böcek gibi rakipten söküp alanlar var. Bolu var, Kırşehir var. Hepsi önce başkanlık süreçlerini layıkıyla yerine getirecekler, sonra halk karşılığını verecek. Önce kentleri iyi yönetelim, ülkeyi yönetmek ondan sonra çok daha kolay olur.
**
Bir zamanlar Metin Feyzioğlu’nu göklere çıkarmıştı toplumun büyük bir bölümü, hatta CHP genel başkanlığını herkesten çok yakıştırmıştı bizim taban. İstanbul eski baro başkanı içinde aynısı yapılmıştı. TV ekranlarında popülist 3-5 laf ettikleri için. Bizim toplum, sosyal GBT’sine bakmadan göklere çıkarıyor birilerini, sonra maskeleri düşünce bütün çaba da boşa çıkıyor.
Son olarak Sağlık bakanında yaşananlar gibi. Adam işini yapıyor, artı bir şey yaptığı da yok. Devletten, hükümetten, saraydan ayrı bir yere oturtup günlerce alkışlattık. (Ben kişisel olarak hiç katılmadım, sosyal medyada teşekkürüm de yok). Onunda sosyal GBT’ sine bakmadı bizim toplum. Sonra birileri cemaat, tarikat bağlantılarını ortaya dökünce, kesildi alkışlar.
Demem o ki; hiçbir şey göründüğü gibi değil. Önce minarenin tepesine çıkarıp, sonra aşağıya bırakmayalım kimseyi.