Türkiye de
siyaset, siyaset kurumları, çok özgürlükçü olmasa da nispeten geniş alanlardan,
dar alanlara sıkıştırılıyor gibi. Bilerek ya da görünmeyen bir zorlama ile
iteklenip, gettolaştırılmaya, gettocu bir anlayışa mahkûm edilmeye çalışılıyor.
Çoklu
sebepleri olabilir, ancak asıl başat sebep; bireylerin siyasetle birlikte
çözümler üretme konusunda yeterliliğinin olmamasıdır. Siyasi partiler kanununu
değişikliği; tek başına iktidar dönemlerinde dahi çok konuşulduğu, tartışıldığı
halde hiç bir şekilde değiştirilmesine dönük bir pozisyon içine girilmemiş
olmasının üzerinde sanırım çok durmaya gerek yok, hepimizin bilgisi
dâhilindedir.
Bireyi,
toplumu kandırma teknik ve taktiği üzerinden yürüyen siyaset anlayışının
varlığını ret etmek lüksüne sahip değiliz. Bu durumun hâkimiyeti, sonrasında da
kabulünün, ‘eyvallahçı’ bir tarza bürünüp, şekil alması, gettocu güzergâhta,
gettolaşan siyaset kurumlarının varlığının yaratıcısı oldu diye düşünüyorum.
Kürt
partisi, Alevi partisi, İslamcı parti, Ülkücü parti, Ümmetçi parti gibi tanımlamalar, sanırım sözünü
ettiğim siyasetin gettolaşması tabirine uygunluk gösteriyor. Karşı tarafların
karşılıklı Tanımlamaları da buna işaret ediyor zaten.
Gettolaşan
siyaset anlayışı ve siyaset kurumlarının varlığını bu anlamda tartışıyor
olmamızın bir diğer nedeni de, parti yönetim kadrolarının davranış ve
söylemlerinin duruma olan denkliğidir.
Siyaset
bilimciler ne der bilmiyorum, siyaset sosyolojisi açısından bence incelenmesi
gereken bir durum gibi duruyor Türkiye’nin siyaset kurumları. Buna rağmen,
parti kurumlarından azade sosyalist genç bir siyasetçiye bu konudaki
düşüncelerimi açtığımda, düşünmeden şöyle yanıtladı;
‘’Doğru bir
tespit, nihayetinde reel durumda buna işaret ediyor. Dar alanda gettolaşan
siyaseti, dolayısıyla kitleyi yönetmek daha kolay, partiler ve yöneticileri bu
kolay olanı tercih ediyor.’’
Ben böyle
bir yorumu düşünmemiştim, ‘YÖNETMEK DAHA KOLAY’ cümlesi önemliydi, bu nedenle
yoruma katılıyorum, sizlerle paylaşıyorum.
Gettocu
siyaset tablosu; Laik, seküler bir ülkenin siyaset sosyolojine uygun durmuyor,
Ortadoğu ülkelerindeki mezhepçi siyaset tarzına uygun duruyor. O nedenle
‘üzerinde durulması gerekir’ diye ısrarcıyım.
Siyasi
partilerin güncel durumunu incelediğimizde, gelinen noktayı gözlemlemek mümkün,
hatta partiler üzerinden örneklemekte yarar var; ülke ve millet adına,
doğruları tartışmak adına.
**
AKP; bütün
kesimleri kucakladığını söyleyen bir anlayıştan, dar alanda paslaşan toplumun
geniş kesimini dikkate almayan siyasal İslamcı bir kimliğe bürünmüş, bundan
vazgeçmeye de niyetli değil. Siyaset kurumlarının gettolaşması, dar alana
sıkışmasını sağlayacak argümanların da yaratıcısı. Diğer partileri de bu alana
çekerek siyaseten varlığını bu şekilde sürdürme çabası içinde.
**
CHP; sosyal
demokrat, sol anlayışla hareket eden, ilke ve prensiplerde taviz vermeyen bir
görüntüye rağmen, parti içi demokrasi konusunda hayal kırıklığı yarattığı
yaygın bir görüş. Özelikle belediye kazanımlarını sadece kendi siyasi gücüne atfeden
yöneticiler ve etrafındaki dar kadroların tarzı ‘küçük olsun benim olsun’
anlayışına yakın durduğu için gettolaşan siyaset mantığına uygunluk arz ediyor.
Karşı cenahlardan ‘Alevi partisi’ tanımlaması yapılmasının sosyolojisini de
ayrıca konuşmayı, tartışmayı, iktidara giden yolda önemli bir yol haritası
olarak görüyorum.
**
MHP’nin
gettolaşan siyaset mantığı içindeki varlığını ideolojik duruşlarından,
geldikleri ilk ve son istasyon açısından çok fazla değerlendirmeye almak
gerekmiyor, son istasyon zaten gettonun ta kendisi.
**
HDP’nin
durumu bütün partilerden çok daha farklı. Anlatmaya sayfalar yetmez diye
düşünüyorum. 7 Haziran-1 Kasım 2015 sürecinde 80 Milletvekili ile tüm
Türkiye’nin umudu gibi görünmüştü. Parti politikalarının herkesimi kucaklayan
evrensel içeriği, Selahattin Demirtaş’ın lider profili, PKK’den azade duruşa
evirilebilse Türkiye partisi olma ve yönetme olasılığı tartışılıyordu. Yapılan
haksızlıklardan sonra gelinen noktaya hep birlikte tanık olduk.
Ancak, bu
genel değerlendirmenin ötesinde parti içinde gettolaşan siyaset mantığına uygun
davranışların varlığını da göz ardı etmemek lazım. Milletvekili Ahmet Şık, ‘HDP
CHP’lileşiyor’ derken, kerhen de olsa bu duruma işaret ediyor. Sosyalist
damardan uzaklaşmak isteyen bir anlayışın varlığı Kürtlerin siyasi
mücadelesinin, aynı zamanda HDP geleneğinin varlık nedenine uymuyor. ‘Bu
Türk sosyalistinin partimizde ne işi var’ seslerinin kısmen de olsa
yükseldiğine son dönemlerde tanıklık ediyoruz. Bu anlayışın varlığı, Kürt
partisi tanımlamasına uygun düşen, siyasetin gettolaşmasına denk gelen bir
duruma hitap ediyor.
Davutoğlu
ve Babacan liderliğindeki partiler ise, gettolaşan siyaset sahasında yer almak
üzere, saha kenarında antrenmanlarını sürdürüyorlar!
Ben böyle
düşünüp böyle yazdım.
Tartışılması
gerekiyor mu?
Evet.
Çünkü sağ
gettolaşınca büyüyor.
Sol,
gettolaşınca küçülüp yok oluyor.
Bu tuzaktan
bir an önce çıkıp kurtulmak şart.