Libya’ya tezkere meselesine, Kasım Süleymani’nin ölüm biçimi ve sonrasındaki tartışmalara, dostluk ve düşmanlık mesajlarına falan, hiç değinmeden teğet geçmek istiyorum. Başka coğrafyalardaki ölüm şekillerinin oluş biçimlerini tartışıp üzerinden mevzi kazanmaya çalışan TV ekran güruhunu da izlemiyorum.
Toplumu uyutmak üzere görevlendirilmiş bir ekip olarak algıladığım, yüzleri aynı, kimlikleri farklı, konuşma içerik ve biçimleri aynı olan, hukuktan, ekonomiye, kanal İstanbul’dan, Ortadoğu’daki bütün olan bitenlerin ‘uzmanları’ olarak bizleri aydınlattıklarını sanan bu ekran güruhunun o alanlardan artık çekilme zamanlarının geldiğini hatırlatmakta yarar var.
Bir kaçını ayrı tutmak gerekiyor elbette. Bununla birlikte toplumun genel sorunlarından uzak, üst düzey entelektüel tartışmalarla hepimizi meşgul eden bu tipleri hafızalarımızda hep canlı tutalım ki, her şey normale döndüğünde bir yolunu bulup, yeni argümanlarla bizleri aynı alanlarda meşgul etmesinler. Bu yaratıklar, solcu, sağcı, İslamcı, ülkücü, türkücü görünme konusunda maharetli oldukları için her an her yerde karşımıza çıkabilir, bizleri her türlü kandırabilirler.
**
Bunlar, üniversite öğrencilerinin neden intihar ettiklerini konuşup tartışmazlar.
Bunlar, pazardaki ateşi, elektik, doğal gaz, tekel zammı gibi konuları tartışmadıkları gibi, 2011 yılından bu yana YÖK vasıtasıyla yüz binlerce öğrencinin hakkını çalan, gasp eden sistemi ve Ali Demir’i tartışmadıkları gibi, bu şifreleri çalanları protesto eden öğrenci gençliğine saldırdılar, ‘terörist’ ilan ettiler. 15 Temmuz tarihinde teröristlerle kucak kucağa olduklarını anladıklarında iş işten geçmiş olmasına rağmen, ne o suçları teyit ettiler, ne de özür dilediler. Suçlular suçlarını itiraf etmelerine rağmen, hakları gasp edilen gençliğe karşı bir mahcubiyet gösterisi dahi yapmıyorlar. O günlerde de bu suçların ortağıydılar, biliyorlardı, ses çıkarmadılar, böyle olmasını hep birlikte istiyorlardı, çünkü kindar ve dindar nesil yetiştirmek için kararlıydılar.
**
Adalet Bakanı her şeyin kıyametle tarif edildiği şu günlerde ilginç bir çıkış yapıyor, ‘’Ya sen bin yıldır konuşulan bir dile nasıl ‘bilinmeyen dil’ dersin?’’ diyerek, Kürtçeye atıf yaptı, hepimizin ezberini bozdu.
Bu açıklama ile kime/kimlere kızdığı da belli değil sayın bakanın.
Kendi bakanlığına mı, hükümete mi, AKP’ye mi?
Kürtlerde şaşkın!
Hep böyle oluyor zaten, bayram yok, seyran da yok, bunlar niye öpücük atıyor!
Kayyum ataması yap, belediye başkanlarını zindana gönder, belediyelerdeki Kürtçe tabelaları indir, sonra ‘Bu dile nasıl bilinmeyen dil dersin’ diye kime yapıldığı belli olmayan bir çıkış yap, karanlığa kurşun at!
‘Neler oluyor ya da olacak’ diye düşünmemek mümkün mü?
Durum; ortaya karışık galiba, yazımda o nedenle ortaya karışık bir yazı oldu.